CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısının her geçen gün arttığını belirterek, "Kredi kartı borcunu ödeyemeyen 600 bin insan var, yılın sonunda 1,5 milyon olacak. 'Bunlar ahlaksızdır' diyen Başbakan, onların sorumluluğundan çıkamaz" dedi.
Baykal, partisince Mersin Metropol Miting Alanı'nda düzenlenen mitingde, çiftçinin, esnafın, işçinin, işsizlerin, emeklinin ve iş adamlarının sorunlarına dikkati çekti.
Baykal, konuşması sırasında mitinge katılanlara, "İyi misiniz, keyfiniz yerinde mi, durumunuz iyi mi, işler yolunda mı, kazancınız masrafınız birbirini tutuyor mu, geliriniz harcamanız birbirini karşılıyor mu, borçlar ödeniyor mu, kredi kartları borçları ödenebiliyor mu, gençler iş bulabiliyor mu, çiftçiler rahatladı mı, sırtından yük kalktı mı, narenciye üreticisi Mersinli çiftçi kardeşlerim 'oh be dünya varmış, bir iktidar geldi yüzümüzü güldürdü' diyebiliyor mu, yüzünüz gülüyor mu" diye sordu.
Çiftçinin sorunlarının sürekli arttığını savunan Baykal, şunları söyledi:
"Çiftçisinin aldığı sattığı birbirini tutmuyor öyle mi? Çiftçi sulama yapıyor, devlet yapmadığı için. Çiftçi kuyudan suyunu çıkarıyor, elektrik parasını ödeyemiyor. Ödeyemediği için çiftçinin kapısına icra memuru mu geliyor, haciz mi geliyor, traktörünü ve tarlasını mı haczetmek istiyorlar, bu noktaya mı geldi çiftçi?"
Esnafın durumunun da farklı olmadığını belirten Deniz Baykal, şunları kaydetti:
"Esnaf hayatından memnun mu, ticaret canlandı mı, piyasa canlandı mı, çekler senetler ödeniyor mu? Esnafı yanında çalışan çocukların pirimini stopajını ödeyebiliyor mu? Fabrikalar açılıyor mu? Emekli nasıl, emekli rahatladı mı, yüzü güldü mü? Hayatının son döneminde emekli çoluğunun çocuğunun yanında torununa harçlığını vererek, bayramda hediyesini alarak mutlu oluyor mu? Kızına oğluna yardımcı olarak onların da sevgisi ve şefkatiyle huzur içinde mutluluk içinde ömrünün son dönemini yaşayabiliyor mu? Yoksa oğlu çalışmıyor, torunu okul masraflarını karşılayamıyor, üç kuruşluk emekli maaşına çoluklar çocuklar torunları gözünü dikmiş vaziyette mi? Hani Türkiye kalkınıyordu."
‘İşsizliği en yüksek 2. ülkeyiz’
Deniz Baykal, "Türkiye'nin dünyada 32 benzer ülkenin içinde işsizliği en yüksek ikinci ülke" olduğunu, 500'den fazla işçi çalıştıran 350 büyük fabrikanın yarısının kapandığını, otomotiv, tekstil, inşaat, tüm sektörlerin çok büyük sıkıntının içine girdiğini, işsizliğin ülke borçlarının ödenmesini güçleştirmeye başladığını savundu.
İşsizlik ve ödenmeyen borçlara rağmen milletin halinden başbakanın anlamadığını ileri süren Baykal, şöyle devam etti:
"Şimdi işten atılan insanlar karşısında, onların kredi kartları borçlarını ödeyememesi karşısında şaşırdılar kaldılar. Başbakan diyor ki 'Borcu olanlar, ahlaksız olanlardır'. Kredi kartı borcunu ödeyemeyen 600 bin insan var, bu gerideki bir yılın rakamı. Yılın sonunda 1,5 milyon olacak. Bu ciddi bir manzara. 'Bunlar ahlaksızdır' diyen Başbakan, onların sorumluluğundan çıkamaz. Ne demek ahlaksız? O insan işi varken harcama düzeni koymuş, işten atılıvermiş, ödeyemez hale düşmüş, bu insana ahlaksız denir mi?
İşsiz kalmanın ne demek olduğunun farkında mı Başbakan? İşsiz kalmanın ne anlama geldiğini biliyor mu? Çocuğunu okula gönderirken 'Baba temizlik kolu 2 milyon istiyor' diyen çocuğuna karşı boynu bükük kalan babanın halinden anlıyor mu başbakan. Onun işi kolay. Çocuklarını eşi dostu Amerika'ya gönderiyor okutuyor, ama işten atılan baba, bugün gazetelerde vardı, oğlunu liseden almak zorunda kaldığını söylüyor. Yani bir baba, liseye getirdiği çocuğunu işten atıldığı için okludan alıyor. Avrupa'da üniversitede okutmak imkanı yok o babanın. Çünkü işine son verilmiş o babanın. Türkiye'de bu facialar yaşanıyor."
’10 tezgahtan 4’ü kapalı’
CHP Genel Başkanı Baykal, Türkiye'de 10 tezgahtan 4'ünün kapalı olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"Sanayici makine getirmiş, borç yapılmış, döviz bulunmuş, kredi alınmış, fabrika oluşturulmuş, ama o 4 tezgah artık çalışmıyor. O 4 tezgahın parası ödenemiyor. Dövizi 1 milyon 100 binden almış, döviz şimdi çıkmış 1 milyon 700 bine. Çalışmayan tezgahla bu borcu nasıl ödeyecek? O tezgahın arkasında mühendis, teknisyen, ustabaşı, işçi var, o tezgahtan ekmek yiyen insanlar var, o tezgahlar kapanınca oradan ekmek yiyenlerin evine ekmek gitmiyor."
"2008 Kasımına kadar, son bir yılda 1 milyon insan işsiz kalmış, bu bir sosyal faciadır. Şimdi kasımdan sonra aralık var, ocak var, şubat var" diyen Baykal, şunları kaydetti:
"Kriz ortada. Türkiye çok büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya, insanlar işinden ayrılıyor, Türkiye'de bir büyük bunalım yaşanıyor. Dünyada yaşananın çok ötesinde bunalım yaşanıyor. Yani 'Kriz Türkiye'yi teğet geçti, Türkiye'de hamdolsun bir şey yok' lafları kendimizi avutmaktır. Gerçek çok acı."
Verdiği işsiz rakamına esnaf, çiftçinin dahil olmadığını ifade eden Baykal, esnafın da iş yerini sadece açıp kapattığını, satış yapamadığını söyledi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Başbakan olmak ayrı, adam olmak ayrı. Başbakan olabilirsin ama adam olmayabilirsin. Başbakan, bana ne zaman iktidar olurum onu söylüyor. Sen benim ne olacağımı bırak da iktidardan düştüğün zaman kendinin ne olacağının hesabını bir ver" dedi.
Baykal, partisinin Mersin Metropol Miting Alanı'nda düzenlediği mitingde, Deniz Feneri olayını yakından takip ettiklerini, bunu önemsediklerini söyledi. Her ülkede yolsuzluk olayıyla karşılaşılabileceğini belirten Baykal, şöyle devam etti:
"Ama buradaki olay yolsuzluğun şirketleşmiş olması, devlet himayesinde yapılmış olması. Aylarca söyledik Deniz Feneri ne oldu diye. Dosyayı istediklerini söylediler. Nihayet dosya geldi, şimdi tercüme yapıyorlarmış. Seçimden sonraya kadar zaman kazanmaya çalışıyorlar. Din, iman üzerinden yolsuzluk yapıyorlar, sonra da Türkiye'de din, iman bunlardan soruluyor gibi herkesi suçluyorlar. Bu çok önemli bir olaydır. Sadece bu mu? TÜPRAŞ'ın yüzde 14,75'i Musevilere satıldı, 750 milyon doların hesabı halen verilmedi. Satıldıktan sonra yüzde 10 KDV indirildi, o para kimin cebine girdi belli değil."
Yolsuzlukla ilgili açıklamalarının Başbakanın hoşuna gitmediğini, sinirlendirdiğini öne süren Baykal, "Canım çık cevap ver, bana kızıyorsan söylediklerime cevap ver. Milletin sağduyusu var. Senin bir cevabın olsa da cevap versen ne olur" dedi.
"Televizyona birlikte çıkalım" çağrısını yineleyen Baykal, şöyle konuştu:
"Bir Başbakana kaçmak yaraşır mı? Kendine güveniyorsan gel yanıma şöyle. Televizyonda konuşacağız, 70 milyon görecek ama cevap yok. Mecliste 550 milletvekili var, bunların tümüne dokunmayalım sadece Mecliste 2 milletvekilinin Deniz Baykal ve Recep Tayyip Erdoğan'ın dokunulmazlığını kaldırıverelim.
Olmuyor, yakışmıyor, böyle başbakanlık olmaz. Hiçbir Başbakan bu lafların altında kalmaz, bu ithamların altında kalmaz, hesabını verir, veremezse de Başbakan olmaz zaten. O nedenle dedim ki Başbakan olmakla adam olmak iki farklı iştir. Başbakan olmak ayrı, adam olmak ayrı. Başbakan olabilirsin ama adam olmayabilirsin. Başbakan bana ne zaman iktidar olurum onu söylüyor. Sen benim ne olacağımı bırak da iktidardan düştüğün zaman kendinin ne olacağının hesabını bir ver. Ben başbakan olur muyum, ne zaman olurum sana ne. Sen onu bırak, sen başbakan olmazsan ne olursun onu söyle. Ama iktidarı kaybettiğin zaman o dokunulmazlık zırhı üzerinden çıkacak, seni o zaman göreceğiz."
"Bu iktidar gidici"
"Başbakan Erdoğan'ın iktidardan gidici olduğunu, bu yüzden hırçınlaştığını" öne süren Deniz Baykal, "Bu iktidar gidici, Abbas yolcu. Demokrasilerde hiçbir iktidar ebedi değildir. Bu dünya Sultan Süleyman'a bile kalmadı, sana da kalmaz, kalmayacak. Zaten bunlar da gidici olduklarını fark ettiler. Onun için hırçınlaşıyorlar" diye konuştu.
Son zamanlarda Başbakanın her toplantısında bir olay yaşandığını savunan Baykal, şunları kaydetti:
"Vatandaşın biri bir şey söylüyor kıyamet kopuyor, bırak söyleyen söylesin. Otobüslerine oyuncakları dolduruyor, yolda giderken çoluk çocuğa oyuncak dağıtıyor, onlar peşinden koşsunlar diye. Geçenlerde yine öyle yapmış, bu kez 13 yaşında bir çocuk kenarda durmuş oyuncağa koşmamış ve babası işten yeni çıkarılmış bir çocuk, onun acısını yüreğinde hissediyor. Demiş ki buna 'Bu seçimde Allah senin cezanı verecek.' Bakın bu sese kulak verin. Bu ses masum bir çocuğun sesi. Acıyı yaşayan bir çocuğun sesi, siyasi bir hesapla, kurguyla söylenen bir söz değil, içten gelen bir ses. Bunu anlamak lazım, buna saygı duymak lazım, Başbakanın bu sese kulak vermesi lazım, bu çocuğa sahip çıkması, derdini dinlemesi lazım. Ama ne oluyor, korumalar koşuyor, çocuğu alıyorlar arabaya, orada başlıyorlar sıkıştırmaya. Başbakan da pençesini çocuğun ümüğüne geçiriyor, çocuğun ümüğünde Başbakanın parmak izleri var. Niye oluyor bunlar? Bir başbakan bir çocuğun böyle konuşması karşısında daha sakin davranamaz mı? Ama gidici olduğu için panik yapıyor.
Dün yine bir hanım arabaya yöneliyor, 'Yetti artık' diyor, 'Millete biraz huzur ver, huzur' diyor. Yine hemen durup kadının üzerine gidiyorlar. Bakanlar, iş isteyen kadına 'Senin evinde işin yok mu?' diyor. Onun evinin geçiminin durumunu, kocası hasta mı, yatalak mı, o kadının hangi sorumluluklarla çalışmak zorunda kaldığını biliyor musunuz? Sanki evine para geliyor da o kadın ona rağmen çalışıyor gibi. Bunlar gidici olduklarının işaretleri."
Baykal, Başbakan Erdoğan'ın Mersin mitinginin yapılacağı gün daha önce tartıştığı bir çiftçinin sabah evinden alındığını ve kentten ayrılıncaya kadar da karakolda tutulduğunu hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Bu ne korku, bu ne telaş, bu ne yakışıksız anlayış? Demokrasiyi içine sindireceksin, herkes özgürce konuşacak. Sen, Ali kıran baş kesen misin? Milletin ne düşüneceğine sen mi karar vereceksin? Bunu içine sindireceksin.
Bu yetmiyor, valilere talimat veriyor, Başbakanın mitingine devlet memurlarını çağırıyor. Yani vali yazı yazıyor diyor ki 'Başbakan gelecek, bulunun.' Niğde'de açılış yapacak Başbakan, Ankara'dan otobüsleri diziyorlar, içine memur ve ailelerini yerleştiriyorlar. Ankara'dan Pozantı'ya taşıyorlar, yani Başbakanı alkışlama ekibi taşıyorlar. Eskişehir'e demir yoluyla Ankara'dan yine taşıma yapıyorlar, kim yapıyor genel müdürler yapıyor, valiler yapıyor, daire müdürleri yapıyor. Buralarda da yine bürokratları kontrol altına alıyorlar, tehdit ediyorlar, 'aman ha' diye her türlü baskıyı uyguluyorlar. Herkes aklını başına alsın, devlet memuru devlet memurluğunu, vali valiliğini, genel müdür genel müdürlüğünü bilsin. Onlara baskı yapan bakanlar da bakanlıklarını bilsin. Millet onları getirdi, yine millet onları iktidardan düşürür."
Tunceli'de dağıtılanlar
Mitinge katılanlara "Şu Tunceli'de olanlara ne diyorsunuz?" diye soran Baykal, buzdolabı, çamaşır makinesi ve çekyatlar dağıtıldığını ifade ederek, "Şimdi elinizi vicdanınıza koyunuz, bu dağıtımın yoksullukla mücadeleyle bir ilgisi olabilir mi?" diye konuştu.
Deniz Baykal, başbakanın otobüsüne doldurduğu oyuncakları dağıttığını belirterek, "Sen çocuklara oyuncak dağıtacağına babalarına iş ver iş" dedi.
İktidar partisinin "Bu seçimde İzmir'i alacağız, Çankaya'yı alacağız" dediğini ancak artık unuttuklarını belirten Baykal, şunları kaydetti:
"Baktılar öyle almak kolay iş değil. İzmirli CHP'ye sahip çıkıyor, kaya gibi duruyor. Çankaya yine sahip çıkıyor, bunları gördüler. Şimdi anlaşıyor, yeni hedefler koymuşlar. Nedir hedef? Tunceli'yi alalım. Nereden çıktı, niye Tunceli? Biliyorsunuz, Tuncelili siyasetçi çıktı, İstanbul'da fırtına gibi esiyor. Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul'u sallıyor, bunu gördüler. Şimdi onun cevabını verecek memleketinde. Vatandaşı tehdit ederek, rüşvet vererek seçim alınamayacağını anlayacaklar."
Başbakan Erdoğan'ın kendisine "krize, işsizliğe çözüm varsa ortaya koy" dediğini anımsatan Baykal, şöyle devam etti:
"Hemen ertesi günü çıktım 7 tedbir söyledim. Geçen eylülden beri krize karşı tedbir almaya çağırıyorum, duymamazlıktan geldi. Ama 6 ay sonra martta nihayet iş bütün ağırlığıyla çıkınca, bana çıktı dedi ki 'Ne biliyorsan söyle, uygulamazsam siyaseti bırakacağım.' Çıktı en ağır üslupla hakaret etmeye başladı. Kardeşim tedbiri sen istedin ben söyledim, uygularsın uygulamazsın niye tehdit ediyorsun. Şimdi aradan 2 hafta geçti, bir de ne gördüm, dün bizim teklifleri yavaş yavaş hükümet bunları düşünüyor diye söylemeye başladılar. Kardeşim 6 ay sonra mı aklın başına geldi, biz söylediğimizde niye hemen harekete geçmedin?"
Baykal, seçimden sonra daha kötü bir tablonun oluşacağını iddia ederek, "İktidar seçime kadar durumu idare etmek istiyor. Bu gidişin sonucunu, seçimden sonra bu iktidar çok ağır şekilde millete ödetecektir' dedi.
Nevruz ve 1 Mayıs
Bir hafta sonra Nevruz olduğunu hatırlatan Baykal, "Nevruz bir kabus günü, bir korku günü, bir dehşet günü haline dönüşüyor. Daha sonra 1 mayıs var. 1 mayıs yine bütün Türkiye'de bir korku, üzüntü verici manzaraların sergilendiği bir gün olarak gözüküyor. Sokaklarda lastikler yakılıyor, çocuklar kovalanıyor, panzerler insanların üzerine yürüyor, yaralananlar oluyor, acılar yaşıyoruz. İstanbul'da geçen 1 mayısta yaşanan olaylar ne kadar utanç verici, ne kadar acı, bu acıyı çekmek zorunda mıyız arkadaşlarım" şeklinde konuştu.
Deniz Baykal, Nevruz'a değinirken de şunları söyledi:
"Yani hayatın şekillendiği, tazelendiği, baharın ortaya çıktığı, kışın karanlığının geride kaldığı, her şeyin yenilendiği, tazelendiği, umutların ayağa kalktığı, iyimserliğin ortaya çıktığı, geleceğe güvenle bakıldığı ve bunun kutlandığı gün değil mi? Anadolu'da bu duyguyu herkesin yaşadığı gerçek değil mi? Türkiye'nin her yerinde bu olay var.
1 mayıs bütün dünyada, işçiye, emeğe saygı günü değil mi? Her yerde kutlanmıyor mu? Biz niye kutlamayalım arkadaşlar. Ne korkuyoruz işçiden, ne korkuyoruz kendi vatandaşımızdan, ne korkuyoruz bin yıllık geleneklerden. Yakışır mı bu Türkiye'ye."
Baykal, bir kanun teklifi verdiklerini "Gelin şunları resmi bayram haline getirelim" dediklerini anımsatarak, şöyle konuştu:
"Bunları kabus günü olmaktan çıkaralım, devletle milleti bunları birlikte kutlar hale getirelim. Devlet ve milleti karşı karşıya getirmeyelim dedik. Yanlış mı yaptık. Şimdi geliyor Nevruz, o sıkıntılar tekrar yaşanacak. 1 mayıs geliyor, kim bilir nasıl olacak. Yok kutlarsın kutlayamazsın, ya sana ne, bırak herkes güzelce kutlasın, kimse kimseye saldırmasın, kimse kimseye düşmanlık yapmasın, herkes barış içinde, kardeşlik içinde, huzur içinde inançlarını, geleneğini yerine getirsin. Bunda çekinecek ne var. Bunu anlatamadık ama anlatacağız merak etmeyin."
CHP iktidarında öncelikle çiftçiye sahip çıkacaklarını, girdi maliyetlerini düşürecek uygulamalar gerçekleştireceklerini anlatan Baykal, "Niçin? Çünkü kalkınma topraktan başlar. Kalkınma çiftçiden başlar, kalkınma Anadolu'dan başlar. Kalkınmayı bankalardan başlatamazsınız" diye konuştu.
Baykal, konuşmasının ardından, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP adayı Macit Özcan ile ilçe ve belde belediye başkan adaylarını tanıttı.