Kültür-Sanat

13 yıl sonra 'İçimdeki Düşman'

11 video yerleştirmeden oluşan Kutluğ Ataman'ın "İçimdeki Düşman" sergisi İstanbul Modern'de gösteriliyor.

22 Kasım 2010 02:00

T24-11 video yerleştirmeden oluşan Kutluğ Ataman'ın "13 yıl sonra eve dönüşünü" kutladığı "İçimdeki Düşman" sergisi İstanbul Modern'de gösteriliyor.




Özlem Altunok'un Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan (22 Kasım 2010) yazısı şöyle:

Eve dönüşünü 13 yıllık uzun bir aradan sonra, İstanbul Modern’deki “İçimdeki Düşman” sergisiyle kutlayan Kutluğ Ataman, serginin basın toplantısında bu coğrafyadan beslendiği halde işlerinin toplu halde Türkiye’de sergilenememesinin tuhaflığına değinmiş, “yaramaz çocuk” oluşuna vurgu yaparak galeri ve sponsorların bunu göze alamadığını söylemişti.

Ataman’ın bu tespitinde hiç de haksız olmadığını anlamak için “orta kariyer retrospektifi” olarak tanımladığı, 11 video yerleştirmeden oluşan sergisini görmek gerek.



İtelenmiş, bastırılmış, yok sayılmış kimlikleri, bu kimlikleri yapılandıran koşullarla beraber ele aldığı çalışmalarında kamerası hep bireyin parçalanmış kişiliğine odaklanıyor Ataman’ın. Sergiden önce, serginin afişiyle anlatıyor bu ‘şizofrenik’ durumu bize “Türk Lokumu” çalışmasıyla.

Dansöz kostümü içinde sırtı izleyiciye dönük kişi, Kutluğ Ataman’ın ta kendisi, afişin altında ise serginin adı, “İçimdeki Düşman” yazıyor. Ataman’ın bu karikatürize ve abartılı otoportresi, hem “içerde ve dışarıdaki düşmanlar, korku mitolojisiyle inşa edilen kimlikler” üzerinden uygulanan politikayı sorguluyor hem de Doğu ve Batı’nın birbirine bakışını, dayatmasını bir klişe üzerinden ele alıyor.

Serginin izleyiciyi karşılayan ilk iki işi de Ataman’ın çalışmalarını sergileme biçiminin inceliğini ele veriyor hemen. 12 ekranın dairesel bir şekilde yerleştirildiği “Bu Bir Fasit Daire”nin içine girince, Berlin’de yaşayan Jamaikalı göçmenin maruz kaldığı faşizan yaklaşımın bizzat kendisine de sirayet ettiğini daha iyi anlıyor, parçası olduğu toplumsal döngünün ürettiği ırkçılığın onu da tutsak ettiğini görüyoruz.


‘DIŞARIDA’...

İki yarım daire şeklinde 24 ekrandaki 24 kişilik ‘cemaati’ sergileyen “Cennet” adlı yerleştirmede ise yaşadıkları zengin ve popüler bölgeyi “cennet” olarak tanımlayan bu içe dönük topluluğun bir şeyin parçası olma isteklerine tanıklık ediyoruz.

Tanıklık demişken Ataman, ailesine çocukken gelen Ermeni dadısının sır gibi saklanan gerçek kimliğini’ yıllar sonra onun ağzından aktarmaya çalışıyor izleyiciye “Tanıklık” adını taşıyan videosunda. Dadının hafıza kaybıyla da perçinlenen trajik hikâyesi, iktidarların belleği nasıl dönüştürdüklerinin de bir göstergesi.

Serginin en çarpıcı işlerinden biri de Ataman’ın İstanbul’da gerçekleştirdiği son çalışması “Dilenciler”. Ataman’ın nadir sessiz işlerinden biri olan bu çalışmada, kurmaca ve belgesel iç içe geçiyor, sokakta dilenen gerçek ve oyuncu dilenciler gözleri ve elleriyle konuşuyor.

“99 Ad”, “Veronica Read’in 4 Mevsimi” ve “Stefan’ın Odası” da içe dönük kimliklerin kendilerine tutku ve obsesyonla kurdukları alternatif hayatlara odaklanan çalışmalar.

Ataman’ın daha önce izleyiciyle buluşmuş iki işi, “Peruk Takan Kadınlar” ve “Ruhuma Asla”da tipik ‘öteki’ portreleriyle karşı karşıya geliyoruz. Bir başörtülü üniversite öğrencisi, bir travesti, siyasi kimliğini gizlemek isteyen bir solcu ve kanser tedavisi gören dört farklı kadının buluştuğu ortak paydayı, kimliklerini kafalarına taktıkları perukla gizlemelerini görüyoruz.

“Ruhuma Asla”da ise “sapkın” kimliği yüzünden türlü şiddete maruz kalmış travesti Ceyhan’ın eski Türk filmlerine benzeyen trajik hikâyesini, kimlik arayışını izliyoruz.

Kutluğ Ataman’ın sergisi, 90’ların başından bugüne “dışarıda” bir sanatçı olarak kırılmalarını, dönüşümünü de sergiliyor aynı zamanda.

Kısa süre önce Roma’aki Maxxi Müzesi’nin açılışında sergilenen “Mezopotamya Dramaturjileri” adlı çalışması ise 12. Uluslararası İstanbul Bienali’yle eşzamanlı olarak Arter’de izleyiciyle buluşacak.