Abdullah Öcalan’ın Nevruz’da okunan mesajının ardından köşe yazarları çözüm sürecine ilişkin görüşlerini yansıtmaya devam ediyor.
Hürriyet’ten Ahmet Hakan, Ertuğrul Özkök; Yeni Şafak’tan Ali Bayramoğlu; Sabah’tan Yavuz Donat, Mehmet Barlas; Milliyet’ten Melih Aşık, Can Dündar, Hasan Pulur; Star’dan Fehmi Koru; Vatan’dan Güngör Mengi, Okay Gönensin; Radikal’den Akif Beki; Cumhuriyet’ten Emre Kongar şunları söyledi:
Ahmet Hakan - En kritik sorulara en kritik cevaplar – Hürriyet
SORU: Ne yani? Bunca genç boşuna mı öldü?
CEVAP: Sorulması gereken asıl soru bu değildir. Asıl soru şudur: Dolu ya da boş, gençler ölmeye devam etsin mi, etmesin mi?
SORU: Ne yani? “Analar ağlamasın” diye İstiklal Savaşı’nı vermeyecek miydik?
CEVAP: İstiklal Savaşı’nda başka ulusların işgalci ordularına karşı mücadele ediyorduk, kendi vatandaşımız olan şahıslara karşı mücadele etmiyorduk... Kıyaslama yaparken azıcık düşünsek diyorum.
SORU: Ne yani? Biz yenildik, PKK kazandı mı?
CEVAP: Barış varsa yenilen olmaz... Son günlerin o güzel cümlesini bir kez daha haykıralım: Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Ali Bayramoğlu – Türkiye nereye gidiyor – Yeni Şafak
Endişeler ve sorular yerini önemli ölçüde, barış ikliminin kırılgan ama yumuşak havasına bıraktı.
Bundan böyle bu süreci ancak taraflardan birinin ciddi bir şekilde aksaması, bozabilir. Bu ise mevcut angajmanlarına oranla son derece düşük bir ihtimaldir.
Daha önce de yazdık, 'askeri aşama'da, PKK'nın silahlı güçlerinin sorunsuz, kazasız bir şekilde sınır ötesine çıkması safhasındayız.
Bunu 'siyasi aşama' izleyecektir.
Diğer bir ifadeyle Kürtlerin kimi taleplerinin AK Parti-BDP ilişkisi çerçevesinde, CHP'yi de zorlayacak bir şekilde, anayasa paketiyle karşılanması safhasına geçilecektir.
Kanımız odur ki, her iki aşama da hızla katedilecektir.
Ancak hız kelimesi yanıltıcı yanıltıcı olmasın…
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Yavuz Donat – Sürecin seyir defteri – Sabah
Şimdi… Mart 2013’teyiz.
Tünelin ucunda ışığın göründüğü, barış çiçeklerinin tomurcuk verdiği bir süreçteyiz.
Başbakan “2005 sözlerinin arkasında.”
Çözüm formüşü yine 2005’teki formül:
Daha çok demokrasi… Daha çok vatandaşlık hukuku… Daha çok refah.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Melih Aşık – Enayi olmamak – Milliyet
Gazeteler ve internet sitelerinde başlıklar:
“Tarihi çağrı”, “Öcalan çekilin dedi”, “PKK çekiliyor...”
Öcalan böyle bir çağrı yaptı mı? Hani nerede? Öcalan’ın dediği şu:
“Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir. Artık silahlar sussun, fikirler ve siyaset konuşsun noktasına geldik.”
Bu sözlerden “çekilin” emri çıkar mı? Bir başlangıç noktasına gelinmiş, o kadar.
Bundan sonrası nasıl olacak? Slogan açıklıyor:
“Öcalan’a özgürlük, Kürtlere statü.”
Yani... Öcalan salıverilecek... Anayasa’dan Türk ve Türk milleti deyimleri çıkarılacak.Güneydoğu’da “Meclisi, hükümeti, savunma güçleri, eğitim teşkilatı, emniyet teşkilatı, adli teşkilatı, maliyesi, merkez bankası olan özerk bir Kürdistan” kurulacak...
Barzani modelinin bir kopyası olacak...
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Mehmet Barlas – ‘Barış geliyor’ haberlerinden endişe duyanlar var - Sabah
Nevruz Açılımı'nın ertesi günü de, Türkiye-İsrail ilişkilerinin uzlaşma zeminine oturacağını gösteren haberler geldi.
Başbakan Erdoğan da, İsrail Başbakanı Netanyahu ile görüşmüş. Hem özür hem de tazminat isteklerimizin kabul edildiği anlaşılıyor.
Bunlar sağlıklı yöndeki gelişmeler değil mi?
Bir de Gazze'ye uygulanan İsrail ambargosu kalkarsa, Türkiye'nin Ortadoğu'daki ağırlığı iyice anlaşılmayacak mı?
Ve siz hâlâ Nevruz şenliklerinde açıklanan barışa değil, "Bayrak var mıydı yok muydu"ya takılın...
Fehmi Koru – Duyması gerekenlere haykırıyorum – Star
Hiç akıllara gelmeyen bir soruyu buraya taşıyayım: Sovyetler Birliği dağılırken, Orta Asya’da yeni ortaya çıkan cumhuriyetler halklarının gözlerini kamaştıran demokrat bir Türkiye örneği ortada olsaydı acaba bugün ne durumda olurduk?
Özellikle ‘barış’ gelecek diye karalar bağlayan milliyetçi çevrelerin üzerinde düşünmesi gereken bir soru bu.
Kural koyan değil sürekli tek ayağı üzerinde tutulan bir ülke oldu Türkiye ‘terörlü’ günlerde...
O günlerin sorumluluğunu paylaşan siyasi kadrolar, bugün ortaya atılıp Diyarbakır’daki görüntülerden hareketle yeri göğü inletmiyorlar mı, içimden işte bunları haykırasım geliyor...
Satırlarımı ‘haykırış’ kabul edin...
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Ertuğrul Özkök – Yuh artık bu kadar mı? - Hürriyet
Abdullah Öcalan Nevruz meydanındaki halka seslenişini yaptığı gün, Türkiye’nin öteki mahallelerinde durum neydi?
Ben, durumu anlatan çok önemli bir belgeye ulaştım.
Durum aynen şöyleymiş:
“Kürtleri sabun yapalım” diyen Türklerin oranı yüzde 45’e çıkmış.
Gözlerime inanamadım.
Bir daha okudum.
Cümle tırnak içinde verilmiş.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Güngör Mengi – Dürüst olalım – Vatan
Teröre hedef olmadan ve kurban verme tedirginliği duymadan yaşamanın tadını unutmuşuz.
Dün hatırladık.
Terör insan onuruna yönelik bir tecavüz ve aşağılama eylemidir.
Bundan dolayıdır ki terör her toplumda “halk düşmanlığı” sayılır.
PKK sebep olduğu insan kayıpları ve ekonomik yıkımlar hesaba katıldığında lânetlenmeyi fazlasıyla hak etmiştir.
Ama bu kötülüğün çektiği kin ve nefreti sonsuza kadar taşıyamayız. Geçmişte yitirdiğimiz evlâtlarımızın intikamı yolunda başka kurbanlar, yeni şehitler vermeyi göze alamayız.
Bu ülkenin insanları, teröristin sözüne güven olmayacağını tecrübeyle öğrenmiş bir halktır. Buna rağmen PKK lideri Öcalan’ın barış sürecine vermeyi taahhüt ettiği destek sözüne şans tanımıştır.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Can Dündar- Şu bayrak meselesi – Milliyet
Nevruz’da olup bitenleri es geçip işin bir “Bayrak astılar-asmadılar” tartışmasına indirgenmesi yazık...
Bölgeyi yıllardır izleyen ve önceki gün o alana hakim olan ruh halini bilen bir gözlemci olarak, lafı çevirmeden söyleyeyim:
Orada bir Türk bayrağı olsa muhtemelen dünkü manşet “Silahlara veda” değil, “Bayrak yaktılar” olacaktı.
Çünkü alanda kontrol edilemeyen bir grup muhtemelen bayrağa saldıracak, bu, büyük tepkiye yol açacak, miting de nihayetteki yumuşama havasının tam tersi bir nefret dalgasıyla sonuçlanacaktı.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Akif Beki – Kürtlerle Türklerin gardırop kardeşliği – Radikal
İtirazım şundan: Gardırop Atatürkçülüğünden çektik, gardırop Müslümanlığını hâlâ tartışıyoruz, üstüne bir de gardırop Kürtçülüğü gibi bir sorunumuz çıkmasın sonra.
Öcalan, Kürtleri iknaya uğraşırken Türkleri de rahatsız etmeyecek bir dil seçiyor.
Türkler de sürecin esasına dikkat kesilip bayrak ve poster şekilciliğini aşmalı artık. En azından şalvarla bayrağı barıştıracak bir gardırop kardeşliği tesis edilene kadar görmezden gelebilirler.
Özünde, kimsenin bayrakla da o bayrağın temsil ettiği birlik ve bütünlükle de kavgası yok çünkü. Öcalan’ın söyledikleri ortada. Biçim mi önemli, öz mü?
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Okay Gönensin – 21 Mart mutsuzları – Vatan
Bu yılın 21 Mart günü, Nevruz’da savaşın bittiğinin ilan edilmesi, Türkiye’de yaşayan 76 milyon insan için iyi mi oldu, kötü mü oldu?
Soru budur ve “kötü oldu” diyenler ya “algıda bayağı seçici”dirler veya kanla beslenen mahlûklardandırlar.
Kanla beslenmekten kasıt, belli iktidar imkânlarına sahip olmak için ülkesinin savaş hâlinde olmasından, sürekli silahların bombaların patladığı bir ülke olmasından medet ummaktır; yasa dışı işlerini yürütebilmek için, çıkar sağlayabilmek için savaş ortamına ihtiyaç duymaktır...
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Hasan Pulur – Hayır deyin de hayırlı olsun! – Milliyet
Bir de “bayrak” sorunu çıktı.
Diyarbakır’daki mitingde ay yıldızlı Türkiye bayrağı yokmuş.
İsabet!
Başbakan buna üzülmüş “Provokatörün marifetidir” demeye getiriyor.
Hiç sanmayız, provokatör mü kaldı?
Bize kalırsa bayrak asmayanlar geleceğin provasını yapmış olabilirler.
“Uyanın, gözünüzü açın!” diyerek.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Emre Kongar - Barış İçinde Ortak Yaşam İradesi… - Cumhuriyet
Bu yıl bahar, barış özlemi ve umuduyla birlikte geldi.
Barış, bir savaşın sonlandırılması demektir…
Savaşan taraflar, artık barışın tarafları olacaktır.
Savaşta olduğu gibi barış sürecinde de tarafların beklentileri pek ender olarak çakışır ya da uyuşur…
Zaten taraflar arasında beklentiler bakımından önemli farklar olduğu için savaş çıkmıştır.
***
Barış özlemi ve umudu nereden kaynaklanır, barışı gündeme getiren zorunluluklar nelerdir?
Taraflardan birinin kesin zafer kazanamaması, ötekini yok edememesi…
Ve savaş yorgunluğu!
Yazının devamını okumak için tıklayınız