03 Şubat 2020 15:44
T24
Suriye iç savaşının başlamasının üzerinden neredeyse 9 yıl geçmişken, ülkenin farklı aktörleri nitelendiren farklı renklerle dolu haritasında dengeler değişmeye devam ediyor.
Dikkat çeken gerçek ise Şam’ın kontrolündeki bölgelerin her geçen gün haritada daha büyük bir yer kapladığı. Suriye ordusunun ilerlemeye devam ettiği İdlib'de harita her saat yeniden çiziliyor.
Bir insanlık trajedisinin yaşandığı İdlib, son aylarda gündemimizde hep kendisine yer bulsa da, geçen hafta yaşanan kritik gelişmeler ile birlikte durum farklı bir boyuta ulaştı. Bugün bölgeden gelen 6 şehit haberi, durumun ne kadar ciddileşebileceğini gözler önüne serdi.
Türkiye’nin şu anda en önemli dış politika maddesi olan İdlib’de durumun nasıl bu noktaya geldiği, önemi ve gelecekte neler olabileceği soru ve yanıtlarla şöyle...
İdlib, 2011’den bu yana süregelen iç savaşta bölünen Suriye’de Fırat’ın batısında ‘muhalefetin’ elinde kalan son bölge. Fırat’ın doğusunda ise durum daha farklı. Suriye’nin ‘Rojava’ olarak da anılan kuzeydoğusu çoğunlukla Türkiye’nin ve Şam’ın “terör örgütü” olarak nitelendirdiği Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolünde. Bu bölgede eskiden SDG’nin kontrolünde bulunan ancak Türkiye Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) gerçekleştirdiği ‘Barış Pınarı Harekatı’ operasyonu sonucunda Türkiye ve beraberindeki güçlerin denetimi altına giren topraklar da. Şam, ülkenin geri kalanında Rusya’nın da desteğiyle ülkesinin topraklarının kontrolünü çoğunlukla geri kazanmış durumda.
İdlib’i önemli kılan çok önemli bir başka özellik de M4 ve M5 karayolları. İç savaş boyunca, özellikle çatışmalar kuzeyde yoğunlaştığında karayollarını kontrol altına almak Şam’ın ve muhalif kuvvetlerin ana hedeflerinden biriydi. Stratejik olarak kritik bir öneme sahip M5 karayolu, Halep’ten başlayıp güneydeki başkent Şam’a kadar uzanıyor. M4 karayolu ise Halep’i Akdeniz’e bağlıyor.
M4 karayolu, ‘Barış Pınarı Harekatı’nda da önemli bir rol oynamıştı. TSK, mühimmat akışını engellemek için karayolunun kuzeydoğudaki bir bölümünü kesmeye çalışmıştı. İki karayolunun da önemli bir bölümü muhalif gruplar tarafından kontrol ediliyor, bu sebeple Beşar Esad hükümeti bu yollarda bütünlük sağlayamıyor. T24’e açıklamalarda bulunan gazeteci Sedat Ergin, rejimin İdlib’deki en önemli hedefleri arasında şunlar olduğunu söylemişti:
-M5’i kontrol altına alarak Halep-Şam hattını açmak.
-M4’ün tamamını ele geçirerek Halep’i karadan Akdeniz’e bağlamak.
Esad güçleri ve müttefiki Rusya, İdlib’i kontrolü altına alarak Fırat’ın batısındaki cephelerde savaşı bitirmek istiyor.
Bir süredir İdlib'e operasyon hazırlığında bulunan Suriye ordusu, geçen hafta içerisinde operasyonlarını hızlandırdı. Suriye kuvvetleri özellikle Rusya’nın havadan verdiği destekle kuzeye doğru ilerlemeye devam ediyor.
İdlib’de bulunan en önemli ‘muhalif’ güç, El Kaide ile bağlantıları bulunan radikal İslamcı terör örgütü Heyet Tahrir Şam (HTŞ). El Kaide'nin Suriye kolu olan ve 2012’de ABD tarafından terör listesine alınan Nusra Cephesi, ilk olarak 2016'da Ceyşül Fetih (Fetih Ordusu) ile birleşerek Şam'ın Fethi Cephesi adını almıştı. Ardından da Ocak 2017'de başka küçük gruplarla da birleşerek Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) adını alan grup El Kaide'yle bağlarını kopardığını savunsa da yeni adıyla da Birleşmiş Milletler ve ABD’nin terör örgütü listesinde.
Bölgedeki bir başka askeri güç de Türkiye destekli silahlı grupların birleşmesi sonucu oluşan Suriye Milli Ordusu. İdlib’de, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de Astana süreci kapsamında kurulan 13 gözlem noktası bulunuyor. Suriye ordusunun Ağustos ayında bölgedeki ilerleyişi ve Han Şeyhun gibi önemli noktaları almasıyla birlikte, TSK’nın kontrolündeki gözlem noktalarından bazıları Suriye ordusunun kontrol ettiği alanlarda kalmıştı.
Bölgede yaşananların çok büyük bir trajedi olmasının önemli bir sebebi, bölgedeki milyonlarca sivil. İdlib’in 2017’de ‘çatışmasız bölge’ ilan edilmesinin ardından birçok kişi bu bölgeye yerleşmişti. Suriye ordusunun ilerlemesi sonucu bu kişiler İdlib’de sıkıştı. Bu sebeple bölgeye yapılan saldırılarda sıklıkla can kayıpları yaşanıyor. İç savaş sırasında İdlib’in nüfusunun 3 milyona kadar çıktığı biliniyor.
Suriye ordusunun İdlib’de ilerlemesiyle, çatışmalar da şiddetleniyor ve muhaliflerin kontrolündeki alanlar el değiştiriyor Bu sebeple de binlerce kişi bölgeyi terk ediyor.
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, 700 bin kişinin Türkiye sınırına doğru ilerlediğini duyurdu. Sedat Ergin de T24’te konuk olduğu yayında BM verilerine dikkat çekerek Mayıs ile Ağustos sonu arası 400 bin, Aralık sonrası operasyonlarda da 390 bin, yani toplamda 790 bin kişinin İdlib’i terk ettiğini aktardı.
Ergin, Suriye ve Rusya’nın bir taktik olarak yerleşim alanlarını hedef aldığını, bu vesileyle de halkın o bölgeyi terk etmesini sağladığını ifade etti.
Suriye ordusu Rusya’nın desteğiyle İdlib’de kuzeye doğru ilerliyor. Geçen hafta Suriye ordusu M5 karayolu üstündeki stratejik Maaret El Numan bölgesini kontrolü altına alarak önemli bir kazanım elde etti. Gazeteci Ergin, Suriye’nin kuzeye ilerlerken kontrolüne almak istediği birincil bölgelerden birinin Serakib olduğunu belirtti. Serakib, M5 ve M4 karayollarının buluştuğu ve ikiye bölündüğü bir kavşak nokta.
Son zamanlarda Suriye ile Rusya bölgedeki operasyonlarını ve ilerleyişlerini hızlandırdı. Sık sık bölgedeki yerel kaynaklardan sivillerin öldürüldüğüyle ilgili haberler geliyor, ancak bu haberler genellikle Şam ve Moskova tarafından yalanlanıyor.
Suriye ordusu, Rus kuvvetlerinin desteğiyle bölgedeki ilerleyişini sürdürürken, Türkiye de geçen hafta boyunca İdlib’deki kontrol noktalarını kuvvetlendirmek için silahsız bölgeye askeri sevkiyat gerçekleştirdi. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi geçen hafta TSK’nın İdlib'in güneydoğusunda bulunan Serakib'i üç bölgeden kuşatan bir askeri nokta kurduğunu iddia etti. Bu bilgi hala teyit edilmedi. Bazı noktalarda Türk askerinin hükümet güçleriyle ciddi anlamda yakın olduğu da biliniyor.
AA’nın aktardığına göre geçen hafta Suriye'nin kuzeyinde bulunan ABD ve Rus askerleri dördüncü kez karşı karşıya geldi. Daha önce Rus askeri aracını çevirerek geri gönderen ABD askerleri, bu kez Haseke ilininin batısında M4 karayoluna ulaşmak isteyen Rus askerlerinin yolunu kesti.
İdlib’de çatışmaların önlenmesi maksadıyla bölgeye takviye olarak gönderilen Türk askeri unsurlarına Suriye kuvvetleri tarafından topçu atışı yapıldı. Saldırı sonucu 6 asker şehit olurken, yedisi de yaralandı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin misilleme yapmakta olduğunu duyurdu ve “Şu anda F16’larımız da dahil olmak üzere fırtına obüslerimiz, toplarımız hepsi arazide MİT’in belirlemiş olduğu noktaları tamamen atış altında tutuyor. İdlib’de 46 hedefe 122 fırtına obüsü, 100 havan mühimmatıyla atış yapılmıştır” dedi. "Bu alçak saldırı ile bizi sınayanlar hata yaptıklarını anlayacaklar" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “30-35 Suriyeli askerin öldürüldüğünü” ifade etti. Şam’ın resmi devlet ajansı Erdoğan’ın bu açıklamasını yalanlayarak hiçbir askerin ölmediğini ifade etti.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, "Suriye rejimi, kahraman askerlerimizin yerleri önceden koordine edilmesine rağmen bir saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırıyı gerçekleştirenler bunun bedelini ödeyecektir" ifadelerini kullandı.
Rusya ordusu bu açıklamalara karşılık Türk uçaklarının Suriye sınırını ihlal ettiğinin ya da Suriye hükümeti güçlerinin mevzilerinin vurulduğunun tespit edilmediğini duyurdu. Ayrıca Moskova'dan yapılan açıklamada Türkiye'nin Rusya'yı bilgilendirmeden İdlib'e hareket ettiği, bu nedenle Suriye ordusunun hedefi olduğu belirtildi. AKP bu iddiayı yalanladı.
Suriye resmi haber ajansı SANA'da yer alan haberde, ordunun İdlib'in güneydoğu kırsalında "terörle mücadele" operasyonlarının devam ettiği ve bu kapsamda dört Türk askerinin öldüğü, dokuz askerin de yaralandığı belirtildi. Haberde, Türkiye'nin karşılık verdiğini ancak Suriye ordusunda herhangi bir can kaybı yaşanmadığı ve yaralanan asker de olmadığı ifade edildi.
TSK’nin Suriye’nin kuzeydoğusuna gerçekleştirdiği ‘Barış Pınarı Harekatı’nın ve akabinde yaşananların bölgede Türkiye ile ABD’nin arasını açtığı bir gerçek. ABD’nin bölgedeki varlığını azalttığı da biliniyor. Ancak Suriye ve Rusya’nın bölgedeki hızlı ilerleyişi, eski dostlar tekrar bir araya gelir mi sorusunu akıllara getirdi.
Güvenlik analist Dr. Metin Gürcan, Al Monitor sitesi için kaleme aldığı makalede, “Ankara’nın ilk seçeneğinin Fırat’ın batısında ABD ile işbirliği yapmak olduğunu söyledi. ABD’li komutan Tod Wolters’ın 30 Ocak’ta Ankara’yı ziyaret ettiğine dikkat çeken Gürcan, kaynaklara göre bu görüşmede Miili Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler ve ABD’li komutanın Fırat’ın doğusu kadar Fırat’ın batısı üzerine de konuştuğunu belirtti.
T24 yazarı Akdoğan Özkan, bu haber için yaptığı konuyla ilgili değelendirmede “Şu an olan şu: Ankara, İdlib’teki son mermilerini “doğru” kullanmak, Rusya-ABD ilişkilerinin ihtilaf ve çelişkilerine yaslanarak yürütmeye çalıştığı politikasında son kozlarını kullanmak ve bu şekilde Suriye ile arasındaki sınıra dair genel tasavvurunu temel alan ve bugüne kadar erişemediği hedeflerinin bazılarına ulaşmayı denemek istiyor. Zira, İdlib cihatçılardan tamamen temizlendiğinde ve kendisi de sahadan çekilip asker üniformasını çıkardığında böyle bir ümidin tamamen hayal olacağının, masada işlerinin zorlaşacağının gayet iyi farkında” dedi.
“Tabii (Ankara) bu süreçte ne ABD ile ne de Rusya ile ilişkilerini çöpe atma lüksü olmadığını, biriyle ilişkisini güçlü kılmak için diğeriyle de iyi ilişki içinde olması gerektiğini de biliyor” diyen Özkan, “Yani ABD ile ilişkisini azami verimli kılmak için Rusya ile ilişkisini sağlam ve iyi tutması gerektiğini biliyor. Benzer şekilde artık güney sınırına dayanmış Rusya ile ilişkisini bundan sonra da maksimum verimli tutmak için ABD ile ilişkisini de daha fazla gelişmeye her zaman açık ve belirli bir seviyede tutması gerektiğini biliyor. Yani bunu Suriye sahası da Ankara’ya öğretti, sanıyorum” değerlendirmesinde bulundu.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 17 Eylül 2018’de Rusya’nın Soçi kentinde gerçekleştirdikleri zirvede İdlib’deki durumun "Astana ruhuna uygun bir şekilde" çözüme kavuşturulması konusunda mutabık kaldı. Bu zirveden Soçi Mutabakatı doğdu.
Hürriyet yazarı Sedat Ergin, geçen hafta sonu T24 stüdyosunda tarafların mutabakata ne kadar uyup, ne kadar uymadığını değerlendirdi;
Eski adıyla Astana, şehrin adının değişmesiyle duruma uyum sağlayan Nursultan süreci, İdlib’deki krizi masada çözme çabalarının en görünür örneklerinden biriydi.Rusya, Türkiye ve İran’ın katılımıyla gerçekleştirilen zirvelerin İdlib’deki gerilimin tırmanmasıyla nasıl etkileneceği de merak konusu oldu.
Akdoğan Özkan’ın konu ile ilgili T24’e yaptığı değerlendirme şöyle:
“Astana süreci, Suriye’nin kalıcı barışa doğru ilerlemesi yönünde özellikle Halep, Doğu Guta ve Hama kırsalı gibi coğrafyalarda etkisi çok belirgin olarak hissedilen ve Ocak 2017’den bu yana Rusya, İran ve Türkiye arasında yürütülen görüşmelere verilen isimdi. İdlib Suriye Yönetimi’ne karşı savaşan muhaliflerin son kalesi olduğu için bu bahiste bazı sıkıntılar yaşanabilir. Sanıyorum şimdiye dek 14 kez yapıldı Astana formatlı toplantılar. 15’inci görüşmenin bu yılın bahar aylarında yapılacağını biliyoruz. İlelebet sürmeyecek tabi Astana. Gözlemci statüdeki bazı ülkelerle (Ürdün, ırak, Lübnan vd.) genişleyecek, rolü de evrilecek, sahayı belirlemeye dönük işlevi zayıflayacak,
ama bu ülkeler arasında bir karşılıklı müzakere çerçeve formatı olarak bir süre daha ihtiyaç duyulacak.
Zaten bu görüşmelerin 10 ve 11'incisinde Suriye Anayasa Komitesinin oluşturulmasına karar verildi. Yani aslında savaşın sonuna doğru ilerlerken bu 3 aktör kalıcı barışa geçişte artık Anayasa Komitesi’nin etkin olacağını ortaya koydu. Anayasa Komitesi şu ana kadar çok verimli işlemedi ama ben bu 3 aktörden hiçbirinin bu sürecin de dışında kalmak isteyeceğini sanmıyorum.
Hele Türkiye için bunun başka bedelleri de olabilecekken… O süreç de gecikmeyle de olsa bir şekilde mecrasını bulacaktır. Sahadan masaya geçmek her zaman için zordur, sıkıntılıdır. Şu yaşadığımız da masa öncesi bölgesel ve yerel aktörlerin masaya daha donanımlı oturma çabası diye görüyorum. “
Barış Pınarı Harekatı sonrasında meydana gelen ABD’den kopuştan sonra Moskova ile Ankara’nın giderek yakınlaştığı konuşuluyordu. Bu durum Erdoğan ile Putin’in arasında kurulan sık iletişimden de fark edilebilir.
Ancak geçen hafta yapılan karşılık açıklamaları birçok uzman, “Acaba tarafların arası mı açılıyor?” başlığı altında değerlendirdi.
Geçen hafta Afrika ziyareti dönüşünde “İdlib’de sabrımız tükeniyor” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya’nın Soçi Mutabakatı ve Astana sürecine sadık olmadığını söyledi. Erdoğan konu ile ilgili olarak, “İdlib'de bu bombalamaları vesaire durdurdunuz durdurdunuz, durdurmadığınız takdirde bizim artık sabrımız tükeniyor. Bundan sonra ne gerekiyorsa biz de bunu yapacağız" dedi.
Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov, bu açıklamaya karşılık verirken, "Moskova Yönetimi'nin Soçi Mutabakatı'ndaki yükümlülüklerini yerine getirdiğini" savundu.
Erdoğan bugün Ukrayna’ya gitmeden önce Moskova’nın çok hassas olduğu Kırım konusunda da yaptığı sert açıklamalar dikkat çekti. Cumhurbaşkanı, “Stratejik ortağımız ve Karadeniz’den komşumuz olan Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü her platformda savunmaya devam edeceğiz. Kırım’ın yasa dışı ilhakını tanımadık, tanımıyoruz” dedi ve ekledi; “Ülkenin doğusundaki duruma barışçıl yöntemlerle çözüm bulunması yönündeki tüm gayretleri destekliyoruz. Kırım’daki kardeşlerimizin durumu her zamanki gibi üstte yer alıyor”.
© Tüm hakları saklıdır.