Milliyet yazarı Gökçer Tahincioğlu 10 Ekim 2015 tarihinde yaşanan ve 102 kişinin hayatını kaybettiği Ankara Garı katliamına ilişkin olarak "O gün orada olanlar, en sevdiği insanların yanı başlarında can verdiklerini gördü. İnsanlar yerdeyken alana gaz sıkıldığını gördü. Yaralıların o gazı soluduğunu. Raporlar, ifadeler ne derse desin, orada olanlar, son bir gayret nefes almaya çalışırken biber gazını soluyanların hastaneye sevdiklerinin omzunda taşındıklarını gördü" dedi. Tahincioğlu, "Hiçbir kamu görevlisi hakkında dava açılmadı. Müfettişlerin, polisin ihmali olduğunu raporlamasına rağmen Ankara Valiliği’nin kararıyla dosya kapandı. Oysa o raporda, IŞİD’in çok ses getirecek eylemler yapabileceğinin istihbaratının geldiği ancak ilgili birimlerin bu bilgiyi gerekli makamlarla paylaşmadığı yazıyordu" hatırlatmasında bulundu.
Gökçer Tahincioğlu’nun “10 Ekim cezasızlığı” başlığı ile yayımlanan yazısı şöyle:
Kelimeler ete kemiğe büründüğünde anlam ortaya çıkar, bir araya gelmiş harflerin tek başına hükmü yoktur.
10 Ekim 2015 günü, saat 10.04 ve hemen sonrasında Ankara Garı’nın önünde ya da yakınında olanlar, “acı” kelimesinin anlamını tam olarak kavradı.
O gün orada olanlar, en sevdiği insanların yanı başlarında can verdiklerini gördü.
İnsanlar yerdeyken alana gaz sıkıldığını gördü.
Yaralıların o gazı soluduğunu.
Raporlar, ifadeler ne derse desin, orada olanlar, son bir gayret nefes almaya çalışırken biber gazını soluyanların hastaneye sevdiklerinin omzunda taşındıklarını gördü.
102 kişinin can verdiği 10 Ekim katliamından sonra hiçbir kamu görevlisi hakkında dava açılmadı.
Müfettişlerin, polisin ihmali olduğunu raporlamasına rağmen Ankara Valiliği’nin kararıyla dosya kapandı.
Savcılık, valiliğin kararına itiraz bile etmedi.
Oysa o raporda, IŞİD’in çok ses getirecek eylemler yapabileceğinin istihbaratının geldiği ancak ilgili birimlerin bu bilgiyi gerekli makamlarla paylaşmadığı yazıyordu.
Avukatlar defalarca başvuru yaptı.
Son olarak savcılık, “yeni hiçbir kanıt olmadığından”, şikâyeti işleme koymama kararı verdi.
Takipsizlik bile değil, dilekçe işleme konulmadı.
10 Ekim katliamıyla ilgili dava Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor.
Avukat ve mağdurların, olaydan hemen sonraki gaz ve müdahale nedeniyle sağlık hizmetlerinin aksadığı, kamu görevlilerinin ihmali olduğu iddialarını ısrarla sürdürmeleri üzerine mahkeme, konunun araştırılması için savcılığa yazı gönderdi.
Savcılık, ihmal dosyasının zaten kapandığı gerekçesiyle sadece sağlık hizmetlerinin aksaması iddialarıyla ilgili Ankara Valiliği’nden soruşturma izni istedi.
Valilik, İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde ön inceleme başlattı.
Ön incelemede ortaya çıktı ki en az 100 bin kişinin katılacağı polis raporlarında yazan, katılan sayısının daha da fazla olduğu Barış Mitingi için sadece üç ambulans tahsis edilmiş. Anımsatalım; Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık mitinglerinde tahsis edilen ambulans sayısı ortalaması 15’ten fazla.
Ön incelemede, şüphelilere alana gaz sıkılıp sıkılmadığı, sağlık görevlilerinin nasıl etkilendiği sorulmadı.
Üçüncü bomba olduğu iddiasının alana geç gelinmesine yol açıp açmadığı da.
Kaç ambulansın, saat kaçta geldiğinin, ne yaptıklarının sorulmasıyla yetinildi.
Zaten birçok mağdur, doktorların canla başla müdahale ettiğini ve onların da gazdan etkilendiğini söylüyordu.
Sayının yetersiz olduğunu da.
İfadesi alınan Ankara İl Sağlık Müdürü ve yardımcıları ile diğer sekiz bürokratın ifadeleri kopyala-yapıştır aynı.
“Sağlık Bakanlığı bize teşekkür etti... Cumhurbaşkanlığı resepsiyona davet etti... Bu suçlamaya çok üzüldük.”
Ankara Valiliği, sağlık personeliyle ilgili soruşturma izni vermedi.
Savcının itiraz süresi geçtiğimiz günlerde bitti, elbette itiraz etmedi.
Bir anıtın bile çok görül-düğü, 102 kişinin öldüğü bir olayda hiç ihmal olmadığına inanılması bekleniyor.
Raporlar, ifadeler de öyle diyor; tamam.
Ama ölmeyenler gördüler ve yaşadılar.
Budur o tarifsiz acıyı sürekli kılan.