Türkiye yasta | Köşe yazarları, depremi çeşitli boyutlarıyla yazdı: Felakete dönüşmesinin merkez üssü Ankara’dır

08 Şubat 2023 09:11

126

Türkiye yasta | Köşe yazarları, depremi yazdı: Felakete dönüşmesinin merkez üssü Ankara’dır

226

6 Ocak'ta merkez üssü Kahramanmaraş olan 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler; Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Hatay illerinde büyük yıkıma neden oldu. Depremde arama kurtarma çalışmaları sürerken, ölü ve yaralı haberleri gelmeye devam ediyor.

326

Felaketin üçüncü gününde, köşe yazarları, Türkiye'yi yasa boğan ölümü farklı boyutlarıyla köşelerine taşıdı.

426

Karar yazarı Akif Beki: Can kayıplarının artması, kimilerini oy kaybı kadar korkutmuyor gibi. Karşıdan belli olmuyor mu sanıyorlar! Acil yardım ve kurtarma ekipleri, saatler içinde nasıl organize edilemedi? 2. Ordu tugayları, madenciler yardıma gönderilecekti madem, deprem bölgesine ilk gün niye gönderilmedi? Dışarıdan yardım çağrılacaktı da, niçin kurtarma çalışmalarında en kritik ilk saatler kaybedildi? Hangi insanî kaygı ve hesapla beklendi? Bırakın mazeretleri, sorumluları korumanın sırası değil. Onları sonra da korursunuz, canlar gidiyor. Bir gün daha kaybedilmesin, siz de bastırın.

526

Karar yazarı İbrahim Kahveci: Bu iş böyle gitmez... Bunu biliyoruz. Acımız çok ama çok büyük. Bu acılar öyle geçiştirilecek acılar değil. Derhal ama derhal nerede ne eksik ettiğimize bakıp tüm sorgulamaları yapmak zorundayız. Bu iş kader vs deyip geçiştirilemez. Bu tablo bize aynı zamanda toplum yönetiminin toplum istekleri ile değil; devlet yönetimi ile gerçekleşeceğini de göstermiş olmalı.

626

Karar yazarı Taha Akyol: Bugünkü felaket bir başka, korkunç bir felaket!.. 15 milyon insan geceyi dondurucu soğukta geçiriyor, binlerce insan enkaz altında imdat bekliyor! Parti hesabıyla davranmak ancak utanç verebilir. Seçimlere 10 gün kalaya kadar devam edecek olan bugünkü OHAL yetkilerinin de yine siyasi amaçlarla kullanılması, OHAL yetkileriyle şikayetlerin, eleştirilerin bastırılması, “bizden” olmayanların yardımlarının engellemesi de utanç verici olur…

726

Karar yazarı Elif Çakır: Geliyorum diye diye gelen Maraş depremin sorumlusu kim? Kimse iktidardan depremi önlemesini beklemiyor, zaten böyle bir görevi de yok, depremi, seli, afeti engelleyecek insan üstü bir güce de sahip değil. Ama doğruya doğru Sayın Erdoğan haklı. Maraş, Hatay, Adana, Antep, Adıyaman, 7.7 büyüklüğündeki deprem 'kamu otoritesinin devlet imkanlarını nasıl kullandığını bütün çıplaklığı ile ortaya' koyuyor. Dolayısıyla evet 7.7 büyüklüğündeki depremin merkez üssü Maraş ama bunca can kaybının sebebi, 7.7 büyüklüğündeki depremin felakete dönüşmesinin merkez üssü Ankara’dır. Kötü yönetim sebep Maraş, Hatay, Adıyaman, Antep neticedir.

826

HaberTürk yazarı Kübra Par: Bu ülke bir inşaat cenneti. Binlerce müteahhitlik firması, binlerce vinç, on binlerce iş makinası var. Lafa gelince kısa sürede yapılan büyük projelerle övünüyoruz. Elbette onlar da altyapı için gerekli ama şimdi o koca koca şirketleri afet bölgesinde görmek istiyoruz. Buradan yetkililere soruyorum: Enkaz altında yaşam mücadelesi veren vatandaşlarımız için kritik saatlere girilmişken neden ülkedeki bütün vinçler, kepçeler, iş makinaları bölgeye sevk edilmiyor?

926

Sabah yazarı Hilal Kaplan: Devletimiz 53 bin 317 arama kurtarma görevlisi ile 8 binden fazla vatandaşımızı sağ olarak kurtarmayı başardı. Savaş gemilerimizden Cumhurbaşkanlığı uçaklarına, doktorlarımızdan tercümanlara dek herkes teyakkuz halinde. Biz çok istisnai güçte bir milletiz.

1026

Sabah yazarı Mehmet Barlas: 1999 Marmara Depremi'ni dün gibi hatırlıyorum. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e bir gün boyunca ulaşılamamıştı. Başbakan Bülent Ecevit günler sonra ekrana çıkabilmişti. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) diye bir kurum ise henüz kurulmamıştı. Yaz günü olmasına rağmen arama kurtarma çalışması yapılamıyor, vatandaşın acil ihtiyaçları karşılanamıyordu. Şimdi 130 atom bombası gücünde bir depremle karşı karşıyayız. 10 ilde 13.5 milyon kişiyi etkileyen çok güçlü bir depremden bahsediyoruz. Kışın en soğuk gecesinde devlet ilk saatlerden itibaren afet bölgesindeydi. Yıkılan karayolu nedeniyle bazı bölgelere iş makinelerinin gelmesi biraz zorlaşmıştı. Zor da olsa bütün afet bölgelerine ulaşıldı.

1126

Sabah yazarı Şebnem Bursalı: Unutmayalım ki, devlet tüm kurumlarıyla depremin ilk anlarından itibaren bakanlarıyla, kurumlarıyla, sağlık ve kurtarma ekipleriyle sahada, görevinin başında insanüstü bir gayretle çalışıyor. "Devlet-millet el ele" sözü bir kez daha ispatlandığı için, yüreğiyle, emeğiyle, bedeniyle, duasıyla üzerine düşeni yapan tüm güzel insanlar teşekkürü hak ediyor. Gün birlik olma günü. Ne siyaset, ne ideoloji, ne kin, ne nefret bu olağanüstü dönemde gündeme gelemez.

1226

Sabah yazarı Yavuz Donat: Bazı yollarda çatlak var... Bazı yollarda da depremden hasar görmüş araçlar. Yolun sağısolu işyeri dolu... Marketler... Hediyelik eşya satanlar... Tamirciler... Özel okul... Hepsi yıkılmış. Ve... Evler... Tek katlı... Çok katlı... Site... Çoğu yerle bir. Yıkılmayan binalar ise... Çatlaklarla dolu... Ağır hasarlı... Yaklaşmak bile tehlikeli. Savon Otel'e ulaşmaya çalışıyoruz... Ama imkânsız. Otelin sahibi Mehmet Ali Kuseyri ile konuşmak istiyoruz... İmkânsız. Hatay... Öylesine ağır hasarlı ki... Nasıl ayağa kaldırılacak, bilemiyoruz

1326

Sözcü yazarı Necati Doğru: Türkiye “vatandaşını soğukta enkaz içinde dondurarak öldüren ülke olarak” tarihe geçti. Cumhurbaşkanı makamına tahsisli 13 VİP uçağı, her bakanın, her bakan yardımcısının, her yüksek makam sahibi yüksek bürokratın altına verilmiş ve sayısı bilmem kaç bin olan lüks, çok pahalı son model makam Mercedeslerinizi enkaz yanında göremedik.

1426

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil: Afad var, Umke var, artık Akut'a gerek yok dediler. Sanki hepsi birden olsa kötü olurmuş gibi, Akut'u adeta imha ettiler. Tecrübe birikimini, liyakat birikimini, insani donanımı, gönüllü profesyonelliği yok ettiler. Tüm bu imha süreci hepimizin gözünün önünde yaşanırken, sayın medyamız görmezden geldi, bize ne dediler, Nasuh Mahruki yüzünden başımızı derde sokmayalım dediler, hatta, sayın hükümetimiz öyle istiyor diye, Akut haberlerini bıçak gibi kestiler, Afad şakşaklaması yapmaya başladılar, sayın hükümetimiz sayesinde dünyanın en güçlü arama kurtarma teşkilatı kurulduğunu yazdılar.

1526

Sözcü yazarı Rahmi Turan: 1999 yılında 20 binden fazla insanımızın can verdiği Gölcük ve Düzce depremlerinden sonra da, hem devlet, hem toplum olarak aynı yoğun duyguları yaşamıştık. O günkü iktidar “Acımız çok büyük. Tüm yaraları saracağız. Devletimiz güçlüdür ve tüm imkânlarıyla halkımızın yanındadır. Her türlü tedbiri alacağız” diye güvence vermişti. Peki, ne oldu? Aradan neredeyse çeyrek yüzyıl geçti. Depreme karşı etkili ne kadar önlem alındı? Sonuç ortada… 10 güzide ilimiz harap oldu, binlerce insanımız hayatını kaybetti, on binlerce yaralımız var!

1626

Sözcü yazarı Uğur Dündar: Gönen-Yenice depreminin üzerinden 70 yıl geçti. Maalesef biz hâlâ depremlerden gereken dersleri alamadık. Acaba çocuklarımız o dersin alındığı, depreme dirençli alt yapıların ve binaların olduğu Türkiye'de yaşayabilecekler mi?..

1726

Sözcü yazarı Murat Muratoğlu: 99 depreminin ardından getirilen, 2000 yılında devreye sokulan geçici deprem vergisi 23 yaşına girdi. Bırak oy verme, ehliyet alma yaşını aile kurabilecek kadar yıllar geçti. Özel İletişim Vergisi adını aldı ve o günden bugüne yaklaşık 39 milyar dolar toplandı. Sahi nereye gitti? “Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok” diye açıklama yapmıştı. Afiyetle yediler ayıptır söylemesi… Parasızlıktan Merkez Bankası'nın ihtiyat akçesine bile el koyanlar sizce deprem için para mı bırakırlar? Hadi paraları anladık. Peki deprem için ayrılan toplanma alanlarına ne oldu? Satıldı! Plazalar dikildi, AVM'ler kuruldu!

1826

Sözcü yazarı Soner Yalçın: Doğal afetlere ilişkin yasal mevzuat ilk olarak, 32 bin 962 kişinin yaşamını kaybettiği, 116 bin 720 binanın yıkıldığı, 7.2 şiddetindeki 1939 Erzincan depreminden tam 20 yıl sonra 1959'da düzenlendi! Ki bunlar genellikle afet sonrası yapılacaklar ile ilgiliydi. Öncesi, arazi planlaması, inşaat güçlendirilmesi, denetim gibi önlemler pek yoktu! Sonuç… Erzincan depreminin benzerini 84 yıl sonra bugün aynen yaşıyoruz. İnsan yazarken utanıyor: 84 yıldır nerde bu koruyucu kollayıcı devlet?

1926

Cumhuriyet yazarı Barış Terkoğlu: 2017 raporundaki tablo o kadar vahim ki; Sayıştay kalem kalem sayıyor ve özetle şunu diyor:  “AFAD’a ait 25 depoda bulunan çadırların, battaniyelerin, mutfak ve giyim malzemelerinin kaydı bulunamadı!”  Rapordan öğreniyoruz; AFAD Sayıştay’a “kaydı yapılmayan tüm hususları tamamlayacağız” diye söz veriyor. Sayıştay da “Bakalım, denetleyeceğiz” diyor.  Lakin... Bakın, CHP milletvekili Taşcıer neler diyor:  “2018’de başlayan yeni sistemle birlikte, ne hikmetse sihirli bir değnek AFAD’ın bütün Sayıştay raporlarına dokunuyor. Ve 2018’den sonra AFAD pirüpak bir hale geliyor. Sizce bu sihirli değneği kim tutuyor?”  Sahiden de, başkanlık sistemine geçişle birlikte Sayıştay’ın AFAD raporlarının “hafiflediği” görülüyor. Sayıştay önceki eksiklerin fikri takibini yapmayı bile nedense unutuyor. 

2026

Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay: Başta vurguladık; umutsuzluk yalnızlıktan doğar. Valiler kamuoyuna da “Devlet iş başında” dedirtebilirdi. Olmadı.  Soylu ilk gün, “Felaket çok büyük” dedi, gitti. Dün bilgisayara, “Soylu bugün nerede? Bugün ne dedi” diye yazdık. Sadece ilk günkü demeci vardı! Dün akşam saatlerinde Kahramanmaraş’ta göründü, ilk 48 saatin önemini anlatıp “Yardıma ihtiyaç var” demekle yetindi.

2126

Cumhuriyet yazarı Barış Doster: Biliyoruz, malzemeden çalan müteahhitler, kurallara uymayan mühendisler, onları gerektiği gibi denetlemeyen merkezi ve yerel yönetimlerdeki yetkililer, sorumlular, uzmanlar, sıklıkla imar affı çıkaran hükümetler, imar rantını, belediyeyle olan ilişkilerini siyasetin finansmanında kullanan siyasetçiler var. Hem de çok var. Peki ya bunlara karşı gereğini yapmayan yargıya, medyaya, akademiye, meslek odalarına, demokratik kitle örgütlerine, sesini yükseltmeyen aydınlara ne demeli? 

2226

Cumhuriyet yazarı Zülal Kalkandelen: Türkiye’deki depremlerde yaşanan yıkımın tek sorumlusu AKP değildir ancak son 21 yılda faturanın bu kadar ağır olmasının nedeni AKP’dir. Bu iktidar, uyguladığı piyasacı yönetim ile rant düzenini derinleştirmiş, rüşvet çarkını hızlandırmış, bilime tamamen sırtını dönmüş, kurduğu “Şahsım Devleti”nde denetim mekanizmalarını tümüyle yok etmiştir.

2326

2426

2526

2626