Tüm zamanların en garip 10 kült filmi

01 Aralık 2014 20:44

110

Alejandro Jodorowsky’nin sürreal dünyasında geçen El Topo, yönetmenin hiç kuşkusuz en iyi ve en garip filmlerinden biri. Jodorowsky’nin de rol aldığı El Topo’nun kelime anlamı 'köstebek'. Jodorowsky’nin filozof sinemacı kimliğini sonuna kadar yansıttığı filmde geçen semboller kaçırılmaya o kadar müsait ki, mutlaka birden fazla kez izlemek gerek. Midnight Movies akımının babası El Topo, sizi dumurdan dumura sürükleyecek.

210

John Waters imzalı bir kara mizah klasiği olan Pink Flamingos, 70’lerde yaşayan ve gerçek bir travesti olan Divine’ın muhteşem oyunculuğu sınırları fazlasıyla zorluyor. Film çekiminde tavukların öldürülmesi, birçok hayvansever tarafından filmi kara listeye soktu; biz de bir film uğruna hiçbir canlıya zarar verilmesini onaylamıyoruz. Gerçek köpek dışkısının yendiği film, bu kadar da olmaz dedirtiyor, fakat izlediğinize değeceğinin garantisini veriyoruz.

310

Sweet Movie’nin ismine aldanıp sizi tatlı bir film beklediğini sanıyorsanız fena halde yanılıyorsunuz demektir. Tuhaf, rahatsız edici ve hastalıklı gibi sıfatların gayet uygun olacağı Sweet Movie, birçok kişi tarafından son derece rahatsız edici bulunmakla birlikte, bizi izlerken ilham denizlerinde yüzdüren bir film. Çok geniş bir kitleyle dalga geçen film bir sinema filminden çok, adeta bir propaganda.

410

Dünya starı David Bowie’nin ilk ekran deneyimi olan The Man Who Fell To Earth, oyuncu da senaryo da garip olunca, haliyle baştan aşağı garip bir film. Walter Tevis’in aynı isimli kitabından uyarlanan filmde, gerek Bowie’nin androjenliği gerekse o sıralar başlamış olan kokain alışkanlığı filmin havasıyla çok örtüşüyor. Yaşadığı gezegendeki kuraklık nedeniyle dünyaya su bulmak için gelen Bowie’nin hızla çirkin dünya standartlarına ayak uydurup nasıl yozlaştığına şahit oluyoruz. Çıplaklık ve erotizm sahneleri tartışılan film, mutlaka bir defadan fazla izlenmeli.

510

David Lynch’in garip filmlerle dolu kariyerinde önemli bir yere sahip olan Eraserhead, zaman zaman sizi sinir eder, ama merakınızdan sonuna kadar izlersiniz. Kubrick’in de favori filmlerinden biri olan yapımda Lynch, sizi rahatsız etmek istiyor ve bunu da fazlasıyla başarıyor. Sürrealizmin doruklarında gezinmenizi sağlayacak olan filmin konusunu ise herkes kendine göre anlıyor ve yorumluyor desek yanlış olmaz.

610

David Cronenberg’in, organik nesneler ve uzuvların deformasyonuyla ilgili yaptığı film, alanının bir öncüsü olma özelliği taşıyor. Teknoloji ile insan arasındaki tehlikeli yakınlaşmayı anlatan film, bugün çekilse nasıl oldurdu düşünemiyoruz. Tam da video ve VHS kaset çılgınığının başladığı yıllara denk gelen Videodrome, teknolojiye tuttuğu kafayla insan psikolojisini derinlemesine inceliyor.

710

Filmin yönetmeni Terry Gilliam kitabı okuduğunu bile inkar etse de Brazil, George Orwell’ın 1984 isimli kitabını anımsatıyor. Buna rağmen nefes kesen sürreal sahnelerinin etkileyiciliğinden hiçbir şey kaybetmeyen Brazil’de Sam Lowry’nin başına gelen olayları, düşlerini ve eleştirilerini büyük bir zevkle izletiyor yönetmen. Sistemin içinde yok olanların kara ütopyasında geçen Brazil, biraz uzun fakat kesinlikle buna değer.

810

Bir David Cronenberg filmi olan Naked Lunch’ı böcek fobisi olanlara tavsiye etmiyoruz. Aynı zamanda Beat kuşağının önemli romanlarından biri olan Naked Lunch, tam olarak filmi anlatan ve Hassan Sabah tarafından söylenen şu sözlerle başlıyor: 'Hiçbir şey doğru değil, her şey serbest'. Uyuşturucu konusundaki göndermeleri ve bakış açısıyla Naked Lunch’ın hem kitabını okumalı hem de filmini izlemelisiniz.

910

Sürekli LSD kafası yaşamak nasıl bir duygudur? Bu sorunun cevabı için Terry Gilliam’ın kara mizahı Fear and Loathing in Las Vegas’ı izlemek gerek. Başrollerini Johnny Depp ile Benecio del Toro’nun paylaştığı film, Hunter Thompson’ın aynı adı taşıyan kitabının bir uyarlaması. Amerikan rüyası arayışında olan iki arkadaşın uzun yolculuğu, 68 kuşağının kayıp yılları, uyuşturucu, basının abartma gücü gibi noktalarla Fear and Loathing in Las Vegas, izleyenleri adeta uçuşa geçiriyor.

1010

David Lynch imzası taşıyan Mulholland Drive o kadar ilginç bir film ki, ne hakkında olduğunu bile söylemek zor. Alternatif gerçeklik, rüyaların gücü gibi ilginç konulara değinen film, psikolojik gerilim türünde yer alıyor. Sürrealizmden bolca öğeye rastlayacağınız Mulholland Dr.’ın başrollerinde Naomi Watts, Laura Elena Harring ve Justin Theroux yer alıyor. Rita ve Betty isimli iki kadının karşılaşmaları üzerinden şekillenen film Lynch’e 2001 yılında Cannes Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü ile Akademi Ödülü adaylığı kazandırmıştı. (Ayşin Seyir/Oldmagnet)