Narin Güran cinayeti ve ardındaki sır perdesi yazarların köşesinde!

10 Eylül 2024 08:10

113

Narin Güran cinayeti ve ardındaki sır perdesi yazarların köşesinde!

213

Diyarbakır’da kaybolduktan 19 gün sonra Eğertutmaz Deresi kenarında bir çuval içinde cesedine ulaşılan Narin Güran cinayetiyle ilgili Türkiye ayağa kalktı. Ceset bir itirafçı sayesinde daha önce defalarca arama yapılan derede bulundu. Narin’in yakın akrabaları başta olmak üzere 24 kişi gözaltına alınırken detaylar henüz aydınlatılamadı, cinayete ilişkin pek çok soru henüz yanıtsız. Ülkenin farklı illerinde Narin için adalet eylemleri düzenlenirken, cinayet ve ardındaki sır perdesi köşe yazarlarının da gündeminde. İşte Narin cinayetini köşesine taşıyan yazarlar…

313

Abdulkadir Selvi – Hürriyet: “Bir çocuğun en çok güvende olduğu yer ailesinin yanı bilirdik. Annesinin, babasının, kardeşlerinin sevgisi, şefkati onu sarıp sarmalar, kötülüklerden korur diye inanırdık. Başkaları kötülük yapsa da ailesi onu kurtarır diye inanıyorduk. Narin’le birlikte değerlerimiz de katledildi. İnançlarımız yıkıldı. Narin, narin bir çiçekti. Çiçeği kopardılar. Narin’i katlettiler. Nasıl kıydılar Narin’e, nasıl kıydınız gül gibi bir çocuğa? Narin’in cesedinin saklanmasındaki profesyonellik ve köydeki esrarengiz suskunluk, ‘Acaba Narin neye tanıklık etti ki, bunu anlatmaması için öldürüldü’ sorunu akla getiriyor.”

413

Hande Fırat – Hürriyet: “Vicdanımız sızlıyor günlerdir, susarak gözümüzde ki yaşın dinmesini bekler gibiyiz... Matem dediğin kırk gün sürer derler, peki ya sonrası... Unutulacak mı bu acı? Unuttuklarımızın yanına mı bırakacağız yürek sancımızı? Müslüme Yağıl, Leyla Aydemir, Ceylin Atik, Ecrin Kurnaz, Irmak Kupal, İkra Nur Tirsi ve şimdi de Narin... Narin bizlere boncuk gözleriyle sormayacak mı, rüyalarımıza girmeyecek mi? Peki ya çocuk gelinler demeyecek mi? Bir eve kuma giden genç kızları da mı yok sayacağız? Makus kader, töre kanunu, örf adet diyerek gölgelerimize mi bırakacağız konuşmayı... Anadolu derler bu topraklara kadının hasını yoğurur bu topraklar. Peki ya şimdi neredeler? Biz kadınlar tutmazsak ellerinden daha çok Narinler toprağa gider... Hayallerini yaşamayan ellerine sürülen kınayla bize bakıp hüzünle gülümserler... Sen hakkını bize helal et Narin!”

513

Ahmet Hakan – Hürriyet: “Bir cinayet soruşturmasında şu üç iletişim yolundan biri izlenir: BİR: Kanıtlanmış kanıtlanmamış her türlü bilgi toplumun üzerine boca edilir. Her kafadan bir ses çıkar. Beceriksiz bir soruşturma izlenimi verilir. İKİ: Bütün kapılar kapatılır, tek kelime bile söylenmez. Hiçbir bilgi verilmez. Böylece her türlü senaryonun yazılmasına, dedikodunun üretilmesine zemin hazırlanır. ÜÇ: Soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi açısından sakınca doğurmayacak bilgiler toplumla düzenli biçimde paylaşılır. Böylece hem toplum sağlıklı bilgilendirilir hem de dedikoduların önüne geçilir. Narin soruşturmasında izlenen ikinci yoldur. Buradan tüm yetkililere sesleniyorum: Soruşturmada üçüncü yolu izlemenin vakti geldi de geçiyor bile.”

613

Emin Çölaşan – Sözcü: “Ufacık, herkesin birbirini tanıdığı bir köy düşünün. Günün birinde bir cinayet işleniyor ve köye gazeteciler akın ediyor. Bunların görevi tanıkları konuşturup kayıt altına almak. Konuşturacaklar ki olayın bilinmeyen boyutları ortaya çıksın. Şimdi karşımızdaki tablo ise bu açıdan bakıldığından son derece vahim. Hiç kimse konuşmuyor. Hiç kimse bildiklerini ve gördüklerini anlatmak istemiyor. Bazı gazeteci arkadaşlar onlara sorduğunda yanıt hep aynı: ‘Bilmiyorum, görmedim, haberim yok! Bana bir şey sorma.’ Köyde feodal ilişkiler ve korku egemen. Küçücük bir köyde bile kuran kursu var. Kim gidiyor o kurslara? Belli ki köyün ilkokul öğrencileri... Günün belli bir bölümü ilkokulda, geri kalanı kuran kursunda. Medya günlerce yayın yaptı ama bu konuya bir kez olsun değinilmedi. Aile bireyleri arasındaki (var olduğu iddia edilen) birtakım ilişkiler asla gündeme getirilmedi. Sonuç ortada!.. Küçük bir kız çocuğu öldürülüyor ama şu anda bile ortada acele düzenlenen otopsi raporu ve bir gizli tanık ifadesi dışında herhangi bir veri yok.”

713

Akif Beki- Karar: "Soruşturmaya vâkıf bir kaynağım, faili ve motivasyonuyla birlikte cinayetin aydınlatıldığını söylüyor. Adli Tıp'tan kesin sonuçlar bekleniyor, resmen açıklanmadı. Ve Narin Güran'a ne olduysa baba evinde, en güvende hissettiği yerde oldu, yolda kaybolmadı. Eve kadar geldi; silinen izlere rağmen son görüldüğü yer, saat bunu gösteriyor... Dili varmıyor insanın demeye, artık neye tanık olduysa bu hayatta son gördüğü de o oldu. Sırrı karanlıkta kalmıyor, izi karartılamadı ama neye fayda, Narin göremedi. Ailesinin sağ partilerdeki siyasi geçmişinin katliyle bir ilgisi olmadığı halde, siyaseten nasıl ilişkilendirildiğini ve hatta Hüda-Par'la, Hizbullah'la bağlar kurulduğunu da göremedi. Bizde çocuklar öldürülmez, yasak ilişkiler yaşanmazmış da Amerika, Avrupa, İsrail iblisleri içimize bunu sokmuş; suç yine bizde değil o Batılı gâvurlardaymış gibi atıp tutan Hüda-Par'lıyı da göremedi. Bu saatten sonra en çok duyacağımız, konuşacağımız sorudur; Narin o gün evde ne gördü?"

813

Muhammet Seyfullah Maden - Akit: "Narin Güran’ın cansız bedeni feci halde bulundu. İtirafçının söyledikleri ise tüm Türkiye’nin kanını dondurdu. Pusuda bekleyen İslam düşmanları da Narin üzerinden inanılmaz bir provokasyona girişti. Tüm Türkiye Narin vakası için sinirli, gergin, üzgün iken... Kafalarına pisleyen kuşu bile İslam’a bağlayan bağnazlar insanların sinir uçlarına dokunup iyice kargaşa çıkarma peşindeler. Kemalistlerin, “Duayen gazeteci” diye lanse ettiği bir tip... Adı lazım değil. Narin’in Kur’an kursuna giderken kaybolmasını bahane ederek, “Bu durum gösterdi ki Kur’an kursları ve imam hatip liseleri kapatılmalı” dedi. 28 Şubat’ı neden sürekli gündemde tuttuğumuzu anlıyorsunuz değil mi? Çünkü 28 Şubat zihniyeti ölmedi. Bu kafa halen diri. Bıçaklarını bilemiş, bekliyorlar. Tökezlediğimiz an, ellerine fırsat geçtiği an yapacakları zulüm aynı. Utanmadan bunu itiraf bile edebiliyorlar!.."

913

İsmail Saymaz - Halk TV: "Yaşarken koruyamadık. Bari ölüsüne saygı gösterseydik. Bir yetişkin tabutunda uğurladılar Narin’i. Koca Diyarbakır’da bir çocuk tabutu bulunamadı mı? Ancak bir evcilik oyununda anne olabilecek yavrunun üzerine, en sevdiği oyuncağını, belki bebeği koymaları gerekirken, gelinlik serdiler. Adını ‘Narin’ koyup her zulmü çektirdiler. Yalnızca bir suç ortaklığının eseri değil bu yaşatılanlar. Aynı zamanda bir sus ortaklığıyla karşı karşıyayız."

1013

Mehmet Tezkan - Halk TV: "Tabuların başında feodal yapı geliyor… Tabuların başında töremiz böyle diyen zihniyet geliyor… Tabuların başında köhne, mutlak boyun eğmeye dayalı aile yapısı geliyor… Tabuların başında kadını ikinci sınıf insan sayan anlayış geliyor… Tabuların başında ilkel yapıyı bize din diye pazarlayan yobazlar geliyor… Tabuların başında cehalet geliyor. Dini okuyarak değil, duyarak öğrenme kolaycılığı geliyor… Tabuların başında din tüccarları geliyor. Kuran’da var diye söylenen yalanlar geliyor… Tabuların başında tarikat ve cemaat düzeni geliyor… Tabuların başında dini bildiğini zannedip vaaz veren cahil imamlar geliyor… Tabuların başında onların şirretinden korkan siyaset anlayışı geliyor… Tabuların başında bu yapıdan siyasi rant çıkarma çabasında olan siyasetçiler geliyor… Tabuların başında bu yapıyı korumaya çalışan yüzyıl önceden kalma akıl geliyor… Tabuların başında daha çok şey geliyor…"

1113

Okan Müderrisoğlu - Sabah: Narin… Görmemesi gerektiği düşünülen neye tanık oldu? Veya... Bizzat masumiyetine yönelen hangi tacize maruz bırakıldı? Bu soruların her biri mutlaka karşılık bulacaktır... Ama... Doğu ve güneydoğuda, kapalı toplum yapısı içinde kız çocuklarının, dilsiz kesilen annelerin bir ömür boyu taşımak zorunda kaldıkları travmatik yaşanmışlıklar... Kentlerin çeperlerine yerleşen ve hayata tutunmaya çalışan ailelerin acı dolu hikâyeleri... Cehalet ve ekonomik yetersizlikle iç içe geçen şiddete meyilli erkeklerin birer ölüm makinesine dönüşmesi... Mini minnacık bir bedenin ölümü değil sadece bizi kedere boğan... 24 saatte tükenip giden nasır tutmuş duygularımızın boğulmasıdır yüzleşmemiz gereken.

1213

Murat Ağırel - Cumhuriyet: Narin bir neden değil, maalesef yıllardır süre gelen bir çürümenin sonucudur. Biz sadece Narin’i bölgedeki gazetecilerin olayı ciddiye alıp takip etmesiyle öğrenebildik. Bu ülkenin köylerinde dağlarında daha kaç Narin olabileceğini düşünmek beni korkutuyor. Neden? En önemli sorun bu neden? Neden bu hale geldik... Köy Enstitülerini kapattık, Atatürk’ün çizgisinden anlayışından ahlakından uzaklaştık. İnancımızı yozlaştırdık. Eğitimi yok ettik, zenginleşme hırsına yenik düştük. Komşumuzla birlikte yükselecek kültürlenecek zenginliklerimizi paylaşacakken onun malına bile çökmeyi hayal ettik. Sanatın yakınından kıyısından bile geçemiyoruz. İncelik estetik düşünmek hayatımızın herhangi bir yerinde bile yok. Normal bir vatandaş olarak felsefenin ne olduğunu bile unuttuk. Normal vatandaşı geçtim okullarda bile unuttuk. Okullarda spor sahalarını otopark yaptık, fen laboratuvarlarını depoya çevirdik. Okullarda çocukların koşturup oynayabileceği boş arazilere ek bina bahanesiyle inşaatlar yaptık. Çocukları o inşaatların içerisinde okuttuk. Doğadan koptuk. Ağaçları yok ettik. Dereleri nehirleri kirlettik. Balıkları zehirledik. Ege’yi Marmara’yı çöplerle doldurduk. Sokakları uyuşturucuya çetelere teslim ettik. Her yaptığımız işe yalan dolan ve sahtecilik soktuk. Sahte işler yapıp normalden daha fazla para kazanma hırsına düştük. Üretmek, gelişmek çağ atlamak varken bataklığı tercih ettik. Maalesef Narin de bu bataklıkta boğulan günahsızlardan biri oldu.

1313

Orhan Bursalı - Cumhuriyet: Köy veya mezrada yaşayanların anlayışlarıyla ve “kapalılık” yaşamlarıyla bir mafya örgütlenmesi arasında fark olmadığını görüyoruz. Her ikisinde de mafyanın Omerta, Suskunluk Yasası geçerli. Ama bu yasa çabuk çözülür her zaman, dayanma gücü azdır. Türkiye’nin odaklandığı cinayet ilk ipuçlarını vermeye başladı. Cinayet içinde olanların alçaklığına, soğukkanlığına bakın. Eğer doğruysa, hem muhtar hem amca olan, Narin’in battaniyeye sarılı ölü bedenini bir çalışanına vererek bunu yok et, git ırmağa göm diyor. O alçak da alıyor ve söyleneni yapıyor. Mafya cinayetlerinde tetikçi işini bitirdikten sonra, olay yerini temizlemek ve delilleri yok etmek için bir “temizlikçi” gönderilir. En azından filmlerde böyle seyrettik. Nasıl oldu, ne oldu, aile içinde öldürüldü de amcaya “temizlikçi”lik mi düştü. Tam bilmiyoruz. Şüphesiz jandarma olayı çözmüştür, yakında ayrıntıları öğreniriz, umarız bölgenin feodal yaşamının devamını üstlenmiş bazı siyasiler ve bölgenin milletvekilleri, köyde, bölgede var olan feodal yapının olduğu gibi sürmesini sağlamak için burunlarını ve siyasi güçlerini işin içine sokmazlar.