28 Aralık 2015

Siz çocukları öldürmeyi gayet iyi bilirsiniz!

Son dört ayda 44 çocuk, son bir ayda onlarcası daha...

İşte!

Miray İnce’yi de öldürdünüz!
Üç aylık emzikli bir bebeğe, Cizre’de, halasının kucağında kıydınız!

Ateş püsküren sözlerinizle, nemruttan beter kininizle, barut kokan nefesinizle onu öldürdünüz! Miray İnce’yi beyaz bayraklarla hastaneye yetiştirmeye çalışan dedesiyle birlikte bir kez daha öldürdünüz!

Çünkü “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz!”

Çünkü biliriz muktedirsiniz, hep masuma çıkar adınız, hep beraat eder silahlarınız.

Hep iyi hallisinizdir duruşmalarda, tutuklanmaz, ceza almazsınız.
Çünkü mahkemeleriniz çeşit çeşittir sizin, paralelden düze değişir, yargılı ve yargısızdır.

Çoğu kez hep meçhule kalır failleriniz.

Biliriz, “öldürmeyi iyi bilirsiniz!”

Kimi bir fırında işçidir, kimisi dağ başında terörist çoban

 

Yalnızca öyle büyük büyük adamları, kadınları değil mesela.

“Çocukları öldürmeyi iyi bilirsiniz” siz.

Mardin’de, Kızıltepe’de Uğur Kaymaz’ı 13 kurşunla mesela; üstelik 9 tanesi yakın mesafeden… Üstelik sırtından… Yanında babasını ise 8 kurşunla yere serersiniz.

Diyarbakır’da, Lice’de, Şenlik Köyü’nde koyun otlatırken 14 yaşında Ceylan Önkol’u havan mermisiyle mesela…
Mesela 2015 yılı, Ocak’ında  Cizre’de 12 yaşında Nihat Kazanhan’ı; oyun oynarken, pompalı tüfekle; büyük bir ustalıkla, üstelik kuş avlar gibi...

Mesela Bismil’de 8 yaşında Elif Şafak’ı evinde, 12 yaşında Berat Güzel’i parkta otururken, fırında Emrah Aydemir’i mesela...
Biliriz, çoğunu ölü ele geçirirsiniz çocukların; kimi bir fırında işçidir, kimisi dağ başında terörist çoban. Olmazsa olmazıdır, yanlarında uzun namlulu bir silah...

Plajlarda” değil ama evlerde, sokaklarda, “çocukları nasıl öldürdüğünüz, nasıl vurduğunuz” malum.

Siz öldürünce, ansızın şaşırır kameralar, başka yöne döner; nedense kaybolur ipuçları cinayetlerin. Kayıtları silinir bir gecede bilgisayar disklerinin; saniyeler kaybolur, dakikalar susar...

Seri numarası yoktur, belki de silinmiştir silahların. Ya envanter dışıdır, ya da iz bırakmaz mermileriniz.

Siz öldürdüğünüzde çünkü en önce gerçekler ölür ve ölenin teröriste çıkar adı manşetlerinizde.

Çünkü sayısı çoktur gazetelerinizin, yalan haberleri kusar ajanslarınız, sesi gür çıkar televizyon kanallarınızın.
Çünkü siz öldürünce şanslıdır şüpheliler, uzak kentlere sürülür mahkemeler, uzadıkça uzak davalar. Sonunda ya iyi halden indirime, ya da beraata çıkar yolunuz.

 

İstanbul’da, Gezi’de, Armutlu’da!

 

Evet evet, “siz çocukları öldürmeyi gayet iyi bilirsiniz

Üstelik tek bir yerde değil, hemen her yerde!
İstanbul’da, Gezi’de, Armutlu’da!
Çünkü siz olunca, ölüm her yerde, her an; Roboski’de, Cizre’de, Silopi’de ve Lice’de; siz olunca ölüm Nusaybin’de, Dargeçit’te… Daha nice yerde…

Çünkü “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz!”

Örneğin Şırnak’ta 35 günlük bir bebeği; Muhammed Tahir Yaramış’ı;

Cizre’de, Cudi Mahallesi’nde cenazesi günlerce dondurucuda bekletilen 10 yaşındaki Cemile Çağırga’yı; yine 10 yaşında Selam Ağar, 16 yaşındaki Sait Naycı, 15 yaşındaki Bünyamin İnci’yi...

Nedense tanrınız hep cömerttir size, alnınızın teridir döktüğünüz, birkaç yılda katlanarak büyür servetiniz.

Konaklarınız olur sizin, kupon arsalarınız, yatlarınız; adlarınıza özel üniversiteler kurulur, okullarınız olur, vakıflarınız.

Ayakkabı kutuları yetmez almaya bağışlarınızı, balyalarla taşınır dolarlarınız.

Ancak, “Öldürmeye gelince, siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz.”

Üstelik siz, sadece parkta otururken değil; sokakta oyun oynayan, ekmek almaya giden çocukları değil, henüz doğmamış bebekleri bile öldürmeyi iyi bilirsiniz!

Örneğin,  Aralık 2015’de Cizre’de, Nur’da, 7 aylık hamile Güler Yanalak’ın doğmamış bebesini…

Siz ki öldürürsünüz anne karnında bebeleri, 35 günlük çocukları, 6 aylık emzikli bebekleri; 14 yaşında, 15 yaşında, 16 ve 17 çocukları, “kaçakçıya, vurguncuya”, teröriste çıkar adları ölü çocukların.

Biliriz, bazen yanlışlıkla(!) dokunur tetiğe parmaklarınız, bazense meşru müdafaaya çıkar adı ölümlerin.

 

Sanki düşman şehirleri bunlar

 

Çünkü “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz

Hani öyle, ambargodan falan değil; açlıktan, kıtlıktan, mamasızlıktan da değil.

Gaz bombalarıyla, şarapnel parçalarıyla, mermilerle.

Gözümüzün içine baka baka, üstelik uluorta.

Bilmez miyiz hiç; öyle kudretlisiniz ki, çepeçevre kuşatırsınız kentleri siz, yerle yeksan edersiniz evleri, semtleri, mahalleleri; ateşe ve baruta mahkûm edersiniz şehirleri…

Tanklarınız gürler surlarında tarihi semtlerin, toplarınız döver avluları; apartmanların çatılarını, camilerin kubbelerini. Sanki düşman şehirleri bunlar, Mehter Marşı’yla yürürsünüz üzerine, demire ve çeliğe gömülmüştür yüzü cümlenizin…

“Siz çocukları öldürmesini iyi bilirsiniz!”

Hani, öyle bir plajda falan değil!

Bir tesadüf eseri de değil; emir komuta zinciriyle, planlayarak, üstelik bile bile.

Mesela buz tutmuş bir dağın tepesinde, gece yarısı, ayazda.

Üstelik uçaklarla, bombalarla cayır cayır yakaraktan; üstelik üçer üçer, beşer beşer, onar onar; üstelik parça parça, lime lime ederekten…

Mesela bir sokağın ortasında.
Üstelik ekmek almaya giderken bir çocuğu, bir şehrin orta yerinde, güpegündüz.
Mesela üç aylık bir bebeği, Cizre’de, evinde, üstelik halasının kucağında…

“Siz” ki “çocukları öldürmesini iyi bilirsiniz!”

Üstelik, üç yılda bir, beş yılda bir de değil, hemen her gün, her an, biteviye…

Son dört ayda 44 çocuk, son bir ayda onlarcası daha.

Çünkü “Siz çocukları öldürmesini iyi bilirsiniz!”
 


Not: Tüm T24 okur/yazar ailesine sevginin, barışın, cesaretin güçleneceği umut dolu bir yıl dileğimle.

Yazarın Diğer Yazıları

Çocuklar şeker, hayvanlar mama yiyebilsinler

Filistinli çocuklar şeker de yiyebiliyorlar mı? Peki ya Gebze'de katledilen can dostları bundan böyle mama yiyebilirler mi? Bir soru düşüyor aklıma; şeker mi, mama mı?

Aklın Ayak İzleri'nde yolculuklar (6) | Yüz karası değil, kömür karası

İçinde yol aldığımız bu serüven tanrı zamanda çıkılan bir yolculuk gibiydi. Var olmanın öncesinden, yok olmanın sonuna uzanan, aklın ayak izlerinde bir yolculuk... Karanlık, sınırsız, gizemli... 

Aklın Ayak İzleri'nde yolculuklar (5) | Bir kavalın ezgileri

Çınar ağaçları, iri koca gövdeleriyle gökyüzüne uzanmış bir abide gibiler. Ihlamurların arasından bize ulaşan rüzgârın sesi kuş cıvıltılarına karışıyor

"
"