Dün gece Twitter’da gördüm o fotoğrafı.
Yüz üstü uzanmış yedi insan, asfalt bir yolun üzerinde çırılçıplak yatıyorlardı.
Elleri arkadan plastik kelepçeyle bağlıydılar; aralarında, ayakta duran insanlar vardı; eli silahlı, montlu, kabanlı, resmi üniformaları içinde kolluk görevlileri…
Belli ki yeni servis edilmişti fotoğraf.
Ama suçlu, ama suçsuz; şüpheli ya da değil; yedi genç insan, yedi suret, yedi can!
Taş değil, toprak değil, ağaç değil; eti, kemiği, ruhu olan, canlı kanlı insanlar!
Uzun uzun baktım fotoğrafa.
Anladım ki Muğla’da, bir ilçenin caddesinde kurumuştu vicdanlar.
* * *
Özüm bu fotoğrafta kaldı, gözlerimi usulca kapadım.
Asfalt bir yolun üzerinde nasıl da parça parça olmuş, kokmuş, çürümüştü insanlık!
Güpegündüz, capcanlı, rengârenk fotoğrafların piksellerinden taşarak ulaşmıştı dört bir yana.
Gördüm ki, kuru bir asfaltın üzerinde bir kez daha beş paralık olmuştu insanlık.
Utandım!
Bir hukuk cinayetine tanık olduğum için utandım.
Onlarca polis, jandarma, sivil ya da resmi personel orada.
Normal bir günün olağan akışında gibi görünen bir hayat.
Belli ki içlerinden hiç biri, bu fotoğraftan taşan bayağılığa karşı çıkmamıştı!
Hukuka aykırıdır, insanlık dışıdır, buna ortak olamam, diyememişti! Hepsi ortağı olmuştu orada işlenen cinayetin.
Susarsak, şimdi biz de ortağı olacaktık bu cinayetin.
* * *
Haber çabucak yayıldı.
Meclisteki başkan vekilleri birlik olup tez elden kınadılar olayı. İçişleri bakanlığı yetkilisi, hızlı bir şekilde soruşturma başlatmaya karar verdi.
Lakin burası Türkiye’ydi.
Kimse gözaltına alınmadı. Savcılar, çocukların devlet büyüklerine yaptıkları hakaretleri kovuşturmakla meşguldüler. Bir de barış akademisyenleri için açılan soruşturmalar yok muydu, nasıl da zaman alıyordu…
Olayın geçtiği Muğla ilinin valisi, emniyet müdürü, diğer yetkililer… Hala görevlerinin başındaydılar. Fethiye ilçesinin kaymakamı, diğer kolluk amirleri de…
Jandarma bölgesinde vuku bulmuştu olay, ne ilin bölge jandarma komutanı, ne de olay anında orada bulunan diğer subaylara dokunuldu.
Bütün olay zincirinin en üst düzeydeki sorumlusu, İçişleri bakanı mı? Ölü bir Kürt’ün cesedine, ülkenin başkentinde üç karış toprağı çok gören ırkçı zihniyetin mimarıyla kameralar karşısında poz vermenin medarı iftiharıyla yetinmişe benziyordu. Sağ olsun, yetişip Muğla’daki milli gurur manzaramıza iştirak etmemişti bu sefer.
Kısaca her şey olağan seyrindeydi ülkemizde.
* * *
İnsandım.
Dünyanın herhangi bir yerinde; dili farklı, dini farklı, cinsiyeti farklı; insandım ben ülkesi, milleti ve bayrağı farklı…
Sıradan, basit, sade birinin gözünden bakıyordum hayata.
Herhangi bir insanın yüreğiyle anlamaya çalışıyordum olan biteni.
Önümdeki fotoğrafa bakarken, Muğla’nın bir ilçesinde, bir caddenin ortasında, dünyanın gözü önünde lime lime edilmiş insanlığı görüyordum!
* * *
Bu fotoğrafı gördüğüm gün milli maç varmış.
Acaba neler oluyor diye Twitter’a baktım. İlk beşte spor olayları vardı. Arda’ydı en çok konuşulan. Sonra milli takımdı, İzlanda’ydı. Erman Toroğlu’da vardı ilk sıralarda, niyeyse bilmem. Ardından, adını unuttuğum başka bir spor haberi daha…
Ülke olarak cam ekrana kilitlenmiştik
Özümse bir fotoğrafta kalmıştı benim.
Birazdan milli gururumuzu zirvelere taşıyacak o müthiş heyecan başlayacaktı.
Arda bir şut atacaktı, nefesler tutulacak, meşin yuvarlak kavis çizerek havalanacaktı.
Millet olarak hop oturup hop kalkacaktık.
Ellerimiz heyecanla uzanacaktı sehpadaki kuruyemişlere, patlamış mısırlara, gazlı içeceklere.
On bir insanın kafasında, bir gecede kazanılacak bilmem kaç milyonluk primin hayali uçuşacaktı.
Ama olsun, rakibimiz birdi, sevincimiz aynı, gurumuz ortak.
Bir kez daha trend topic olmaya hazırdı hayallerimiz.
Dünyanın meşakkatlerini unutup bir süreliğine de olsa bütün kaygılarımızdan arınacaktık.
Mustafa öğretmen kredi kartı borçlarını, işinden edilen memur kaç aydır kirayı ödeyemediğini unutacaktı mesela.
Hüseyin Efendiyse çocuklarının okul masrafları için bütçesini denkleştiremediğini.
Muğla ilinin bir ilçesinde, kuru bir asfaltın üzerinde, yedi insanın bedeni, çırılçıplak yatıyor olacaktı.
Hayattı bu, olabilirdi, en fazla ölü ele geçirilmiş hayallerin manzumesinden ibaretti.
Nasılsa Kürt olduklarını unutacaktık.