Kötüsünüz!
Bu kadar ikirciksiz, sarih ve net, kötüsünüz!
Başka hiçbir tanımlamaya, basit de olsa bir açıklamaya, zorlama bir sebep aramaya gerek duymaksızın kötüsünüz!
Ne yaptığınız bunca zulme, ne koyduğunuz anlamsız yasaklara, ne uydurduğunuz yasadışı emirlere varıncaya dek, bir gerekçe aramaya hacet yok!
Sadece kötüsünüz!
Belki farkında değilsiniz, nice zamandır içinize sinmiş kötülüğün; vicdanınızı kemire kemire yemiş, bitirmiş sizi. Çünkü, şatolara sığmaz olmuş artık kibriniz. Kalbinizdeki son insanlık duygusunu da yitirmiş, insafınızı son kertesine kadar öldürmüşsünüz. Bir daha çıkmamak üzere, ruhunuzun en derin yerlerine varıncaya dek sinmiş bu melanet.
Belki bu yüzden, işte bu kadar kötüsünüz!
Kendinizden olmayana, kendinizin olmayana, kendiniz gibi düşünmeyene dair sınırsız bir nefretle dolusunuz!
Hayattaki en kutsal şeyleri, kullanışlı bir araç gibi görebilir, yeri geldiğinde ayağınızın ucuyla itebilirsiniz. Bu yüzden, hedefinize ulaşmak gayesiyle yapacağınız her şey mubahtır size! Öyle büyüktür ki hırsınız, ihtirasınız kimi zaman sizi yer, tüketir. Nezaketten, incelikten eser kalmaz, küfrün bini bin para olabilir; iftira etmek, yalan söylemek bile meziyete dönüşebilir dilinizde. Öylesine düşman görünür ki her şey gözünüze, gem vurmak ne mümkün öfkenize, boğulacak gibi olursunuz nefretinizde!
Çünkü kötüsünüz!
Memuru işsiz, emekçiyi sendikasız, hakkını arayanı aşsız, ekmeksiz bırakırsınız; çocukları aç, sefil, perişan olur. İşini geri istemek suçtan sayılır nezdinizde! Bu suçu işleyene, hayatı zehir etmekte bir an için tereddüt etmezsiniz; döversiniz, gaz sıkar, yerlerde sürüklersiniz. Umurunuzda değildir kim olduğu; öğretmeni, sanatçısı, bilim insanı. Onlar için cadı avları başlatırsınız; davalar açar, hapislere atarsınız; öğrencisiz, kürsüsüz, pasaportsuz bırakırsınız! Adaletiniz çoğu kez yargısızdır, hukukunuzsa adaletsiz. Mafya liderini vatansever, din bezirganını muhtereminiz, barış isteyeni vatan haini ilan etmekten geri durmazsınız.
Çünkü kötüsünüz!
İmanınız büyük, lakin insafınız çoktan kurumuştur. Ülkeye pancarını, tütününü, ekinini haram eden sizsiniz; üzümünü, buğdayını, bağını. Emekçinin alın terini yalan eden yine sizsiniz; etini, sütünü, şarabını…
Çünkü kötüsünüz siz!
Grev yapmak suçtur, yasaktır, olanaksızdır kanun hükmünüzde. Üstelik bunu hiç saklamaz, açıkça söylersiniz. Siz, kibirden şatolar inşa ederken kendinize, insanlar bedenini yakar borçtan, yokluktan, çaresizlikten! Bir milim bile oynar mı vicdanınız, katiyetle oynamaz!
Çünkü kötüsünüz siz!
Duvarları kalın, çeperleri dikenli, gökyüzüyse karanlık, kocaman bir hapishaneye çevirdiniz ülkeyi. Öyle çok insanın ahını almışsınız ki, duysaydı şeytan bile şaşırır, çatlardı hasetinden. Hileyle, şerle, takiyeyle sahip olduğunuz kudret gözünüzü kamaştırmış, zalimlikte kimse yarışmaz olmuş sizle. Bu karanlık, bu kokuşmuş, bu büyülü düzen ilelebet sürsün istersiniz.
Çünkü kötüsünüz siz!
Parça parça yediniz, doymadınız; yok ettiniz, bitirdiniz şehirleri. Yol iz kalmadı geçecek, köstebek gibi tüneller açtınız şehirlerin yeraltında. Söyleyin, Süleymaniye’nin siluetini hangi imanla çizdiniz İstanbul’da? Meydanlar, parklar, bostanlar bile yenildi hırsınıza; yetmedi, köşe bucak denizleri doldurdunuz. Doymak bilmedi yine de gözünüz; parsel parsel çöktünüz ormanların üstüne; acımasızca, insafsızca kuruttunuz dereleri; yetmedi, betona gömdünüz, nefessiz, renksiz bıraktınız şehirleri. Sadece insanlara değil; havaya, suya, toprağa dahi işledi zehriniz.
İşte bu yüzden kötüsünüz!
Dün ak dediğiniz, bugün karaydı. Dün gözünüze görünen melek, bugün şeytan oldu; dün kol kola yürüdüğünüz dost, bugünse amansız düşman! Siz nasıl bir şeysiniz böyle; dün alkışlayıp törenle ödüller verdiğinizi, bugün histerik çığlıklarla linç ettiniz!
Bu kadar kötüsünüz siz!
Yaralarınız öylesine çok ki, kim dokunsa gocunursunuz. Bir kez hata yapmaya görsün hasmınız; çalmadığınız kapı, giymediğiniz kostüm, oynamadığınız tiyatro kalmaz! En mağdur kimliğinizle kanatır gözyaşlarınızı, boy boy resimler verirsiniz; masum demeçler, demokratik söylevler…
Bir kez gücü ele geçirmeye görün, yeter! İktidar anında zehirler sizi. Öylesine büyür ki kibriniz, dünyaları siz yaratmış sanırsınız. Ne dünya malından doyar, ne haktan korkar, ne yetim hakkı yemekten utanırsınız.
Çünkü kötüsünüz siz!
Biliriz, elbette mahkemeleriniz var, dilediğiniz eylemi suç sayar, gözünüze kestirdiğinizi hapse tıkarsınız. Biliriz, hukukunuz var, sizden olmayana karşı keskin bir kılıç kıvamında. Üstelik adaletiniz de var, terazisi hep sizden yana.
Bu yüzden sadece kötü değil, kinle ve nefretle dolusunuz!
Öylesine nefret dolusunuz ki, amacınıza ulaşmak için, ne dayandığınız yasalar, ne sadece adı kalmış hukuk, ne görünürden ibaret demokrasi; hiçbir şey, ama hiçbir şey umurunuzda olmaz! Bugün söylediğinizi, yarın kolayca inkâr edebilirsiniz; inkâr etmeyi geçtik, dün söylediğinizin bugün, tam tersini de iddia edebilirsiniz. Geçmişte söylediklerinizi, bugün önünüze getirseler, asla kızarmaz yüzünüz; başınızı çevirmez, gözlerinizi kaçırmazsınız.
Çünkü tek kelimeyle kötüsünüz siz!
Geçenlerde gördüm; Allahın her günü aşağılanan, taciz gören, dayak yiyen kadınları. Senenin tek gününde, şiddete karşı, Beyoğlu’nda sokağa çıkmışlardı… Yüzleri allı pullu, yemenisi narlı morlu; şarklı, türkülü, eğlenceli; davullu, tefli, erbaneli… Şiddete karşı; tacize, tecavüze, istismara karşı…
Emir uludandır yine; bir kez daha demiri keser, demir de kadınları! Görürüm ki, yine acz içindesiniz, yine emir kulusunuz, yine öfkelisiniz! Yine dinmek bilmez nefretiniz, yine yalana batmış, yine iftiraya bulanmış, yine çamura boğulmuştur diliniz.
Çünkü kötüsünüz siz!
Her cumartesi günü, Galatasaray’da kayıp anneleri toplanırlar. Hep sessizdirler, başka ve uzak bir dünyadan gelmiş gibidirler. Evlatlarının fotoğraflarını yaralarına basarlar, bıçak açmaz ağızlarını, hep susarlar.
O analar ki, çocuklarının akıbetini öğrenmekten başka amaçları yoktur. O analar ki, sadece çocuklarından bir haber almak isterler! Üstelik nasıl olursa olsun; belki bir tutam saç, toprağa karışmış; belki yırtık ayakkabısı, düğmesi, ceketi, hırkası; hiç değil başında dua edecekleri bir mezar taşı, ya da iki avuç toprakla üzerini örtecekleri birkaç kemik parçası…
Emriniz uludur yine, büyük yerdendir, karşı konulmazdır. Bir anda acıya keser Galatasaray Meydanı. Karşınızda, sanki düşman askerleridir, daracık bir sokağa sıkıştırırsınız onları. Üzerlerine gaz, zehir püskürtürsünüz. Bir anda unutursunuz kal-u beladan gelen insanlığınızı! Oracıkta soluksuz bırakırken Emine Ana’yı, Sultan Ana’yı, Hanife Ana’yı; nasıl bir cümle ifade eder, hangi söz açıklamaya yeter ki hoyratlığınızı?
Çünkü kötüsünüz!
Gerçek, her geçen gün daha çok öğütülür haber ajanslarınızın dişlilerinde, yalana doymaz televizyon kanallarınız. Bir gün, “sivil öldüreceksek Cihangir’den, Nişantaşı’ndan başlarız” diye böbürlenir program sunucunuz. Öbür gün, “sallandıracaksınız ayağından, camdan aşağıya” diye, naklen yayında öğüt verir bir diğeriniz. Dilinizde, sınır tanımaz, giderek linçe dönüşür nefretiniz. Balat’ta, akademisyen bir kadına ceza yazar trafik polisleri. Durur mu, “basın sopayı adi karıya” diye çığlıklar atar siyasetçiniz. Başka bir açıklaması olur mu bunun?
Çünkü kötüsünüz!
Hayat fanidir en nihayetinde, kime kalır ki bu dünya? Zaman geçer, devran döner, bir gün bozulur büyü; bu devr-i sefahat da biter, yerle yeksan olur cümle şatolar, saltanatlar da... Herkes gibi siz de göçüp gidersiniz yolcusu olduğunuz bu kervandan. Lakin bilmezsiniz, dünyanın ahı kalır peşinizde.
Başka hiçbir söze, hiçbir vicdana, hiçbir kurala sığmaz yaptıklarınız.
Çünkü kötüsünüz siz!