25 Ekim 2013

Yol kutsal mıdır?

Başbakan, amaca giden her tür yolu meşru sayan Makyavelist anlayış ve bilinen üslubuyla yine meydan okuyor

“Yol uğruna her şey feda edilir, çünkü yol medeniyettir ama medeni olmayanlar yolun kıymetini bilmezler, anlamazlar. Bizim değerlerimizde yol engel tanımaz. Önünde cami bile olsa eğer yol oradan geçecekse, biz o camiyi yıkarız, gideriz o camiyi başka bir yerde inşa ederiz. ODTÜ’de her şey yapılmış, plan vesaire. Birileri çıkıyor, bu yolu kesmek, engellemek istiyor. Birileri ön kesiyor diye biz duramayız. Kimlerin ön kestiği bellidir. Geçmişte bu işi eşkıyalar yapardı, şimdi de modern eşkıyalar yapıyor. Yolumuza devam edeceğiz.”( Milliyet 23.10.2013)

Yukarıdaki sözler başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ait.

Başbakan, amaca giden her tür yolu meşru sayan Makyavelist  anlayış ve bilinen üslubuyla yine meydan okuyor.

Bu meydan okuma, doğaya, insana, insani değerlere meydan okuyan vahşi kapitalizmin, neo-liberal politikalarla yeniden kendini göstermesi demek: Benim önümde kimse duramaz, her engeli, ister maddi olsun, ister manevi,  gözünün yaşına bakmaz ezer geçerim. Çünkü ben gelişmeyim, ilerlemeyim. Ben medeniyetim. Bana karşı çıkmak, medeniyete karşı çıkmaktır, eşkiyalıktır.

“Önüne cami bile çıksa, biz o camiyi yıkarız” diyor başbakan.
Soruyoruz: Neden?
Bu yol bu kadar vazgeçilmez midir?

Başbakan sanki yolu olmayan bir köye yol götürmeye çalışıyor da buna engel olmak isteyenleri medeniyet düşmanlığıyla, eşkiyalıkla suçluyor. Oysa söz konusu olan yol, ülkemizin yaklaşık 5 milyon civarında nüfusa sahip başkentinde, çarpık, plansız büyümenin, insana değil, ranta dayalı kentleşmenin yarattığı trafik ve ulaşım sorunlarına günübirlik çözüm getirme sevdasıyla yapılıyor. Daha çok yol, daha çok üst geçit, daha çok köprü yaparak hangi “medeni” şehrin sorunları çözülmüştür acaba?  Bunların modası çoktan geçmedi mi?
 

Bugün büyükşehirlerde daha geniş yol, daha çok üst geçit - alt geçit istemenin “medeni” olmayla bir ilgisi yoktur. Çünkü bu istemler otomobil kullanımını özendirmekte ve zincirleme olarak da havası kirli, trafiği akmayan, daha az yeşil, daha az insani çirkin kentler anlamına gelmektedir. Başbakanın kaçırdığı nokta şudur: Günümüzde, medeni olmak,  şehirlerimiz için daha çok toplu ulaşım, daha çok raylı sistem, daha çok park, daha çok ağaç, daha çok yeşil alan, daha çok yaya ve bisiklet yolu istemekten ve yapmaktan geçmektedir. İlkel olan, medeni olmayan, büyükşehirleri, otoyol ağlarıyla donatıp, insanları metal kafesler içinde hapsolmaya, dur-kalk yapmaya mahkum etmektir. Çünkü, açıkça görülmektedir ki, otoyola ve otomobile yapılan yatırım, kent ulaşımında rahatlık değil, tersine daha çok trafik anlamına gelmektedir.

Nasıl bir hukuk devletinde yaşıyorsak, ülkenin başkentinin büyükşehir belediyesi, yine ülkenin en eski ve gözde üniversitelerinden birinin kampüsüne gece yarısı dalıp, “yol yapacağım” diye binlerce ağaç kesiyor, ülkenin başbakanı ise, ellerinde çam fidanlarıyla inşaata engel olmaya çalışan çocuklara “modern eşkiyalar” diyor.

Üniversitenin rektörü, yol yapımıyla ilgili bir itirazlarının olmadığını fakat  yasal başvurularının bulunduğunu, bu başvurularının sonuçları beklenmeden, izinsiz bir şekilde geceyarısı arazilerine girilip ODTÜ’ye ait ağaçların kesildiğini, bu sırada her tür başvurularının  olayı durduramadığını  ve "Belediye Başkanı'nın ilerde üniversiteden farklı yerleri de talep etmesinden endişe ediyoruz. Çünkü kendisi daha önce yaptığı açıklamalarda, ODTÜ arazisinin yüzde 40'ını ve gölü alacağını ifade etmişti" diye endişelerini belirtiyor. Büyük şehir belediye başkanı Melih Gökçek ise üniversiteye bilinçaltında beslediği bütün öfkeyi kusuyor “ODTÜ’nün öğretim görevlileri içinde eski Marksist grup var. Onlar öğretim görevlisi gruplarına hakim. 26 bin kişilik ODTÜ’nün içindeki marjinal gruplar ise taş çatlasa 250 kişi. Gelenlerin çoğu dışarıdan geliyor… Onlar da anarşi konusunda yetenekliler... Rektör resmen korkuyor. İçerideki marjinal gruplar ve militanlardan korkuyor.” diyor. Yol inşaatına geceyarısı başlanmasını ise yine bu marjinal grupların olay çıkarmasını önleme isteğine bağlıyor.

Ve biz, öğretim üyesiyle, çalışanıyla, öğrencisiyle “Modern eşkiya”ları izliyoruz, ellerinde ağaç fidanlarıyla ODTÜ topraklarına ağaç dikmeye çalışıyorlar.

Başbakan konuşuyor:
“Yol uğruna her şey feda edilir.”

Neler?
Cami çıksa yıkarız.
Ağaç çıksa keseriz.
İnsan çıksa gazlarız.

Başka?
Yol uğruna başka nelerinizi feda edersiniz?
Yolunuz bu kadar kutsal mı? Başka yerden geçemez mi? Olmasa ne olur?
Sizin, yol karşısında “asla olmaz” diyebileceğiniz bir değerimiz yok mu?

Hayır sayın başbakan. Benim değerlerim var.
Ben yoluma cami çıksa yıkıp geçmem.
İnanın ki ellerinde fidanlarla, belediye görevlilerinin, polisinizin önüne dikilen o ODTÜ’lü gençler de yol yapacak olsalar, yollarına cami çıktığında, onlar da yıkıp geçmezler. Tıpkı orman çıktığında yıkıp geçmeyecekleri gibi.

Twitter: @ymbymb

Yazarın Diğer Yazıları

Dünya Felsefe Günü’nde kendimize sorabileceğimiz ince sorular

Hiç doğmamış olduğunuzu hayal edin: Bu düşünce sizi rahatsız eder mi? Hiç yaşamamış gibi unutulacağınızı hayal edin: Bu sizi rahatsız eder mi?

“Etkin” olmaya çağrı: “Naturans III, Yeni Gündelik Yaşam” 

Çetin Balanuye, Naturans üçlemesinin bu son kitabında bizi, etkin olmaya ve diğer etkin insanlarla bir arada olmaya, dostluğa davet ediyor. Ben de bu davet doğrultusunda, bir ilk hareket olarak, herkese bu kitabı okumayı öneriyorum

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

"
"