Suyun karşısına geçmek isteyen bir akrep kurbağadan yardım ister. Kurbağa sırtına alacağı akrebin kendisini sokacağını düşünüp yardım etmek istemez. Akrep kendisine güvenebileceğini, böyle bir aptallık yapmayacağını, çünkü sokarsa ikisinin de öleceğini söyler. Kurbağa ikna olur ve akrebi sırtına alarak yüzmeye başlar. Suyun ortasına gelmişlerdir ki akrep kurbağayı sokar. Kurbağa acıyla “söz vermiştin bunu neden yaptın” diye sorar, akrep “kendisini durduramadığını, çünkü doğasının böyle olduğunu” söyler. İkisi de ölürler.
Kim suçludur? Akrebe güvenen kurbağa mı yoksa kendini tutamayıp kurbağayı yarı yolda sokan akrep mi?
Ortaokulda aynı sınıfa giden Cem, Gökçe, Ali ve Pınar bir hafta sonu pikniğe gitmeye karar verirler. Bütün hazırlıklarını yapıp deniz kıyısındaki parka gittiklerinde, yakın çevrelerinde bulunan tek yeşil alanın hem çok kalabalık hem de çok pis olduğunu görürler. Çöplerden neredeyse piknik örtüsünü serebilecekleri bir yer kalmamıştır. Etraf plastik poşetler, pet şişeler, yiyecek artıklarıyla doludur. Denizin üstü de çöplerden nasibini almıştır. Suyun rengi maviden çok griye çalmakta, ağır bir koku yükselmektedir. Dört arkadaş kafa kafaya verip yaşadıkları bu sorunların nasıl çözülebileceği konusunda düşünmeye başlarlar.
Temiz bir hava, deniz ve çevre, daha çok yeşil alan için ne yapılabilir?
Evde yalnız kalmaktan sıkılan Kaan’a babası bir robot alır. Robot son derece gelişmiştir ve Kaan gerçekten yalnızlıktan kurtulur. Robot onun sorularına cevap verir, onunla oynar, istediği zaman ona kitap okur hatta onunla çizgi film bile izler. Günün birinde Kaan, yanlarındaki eve taşınan ailenin çocuğu olan Güneş’le tanışır. Kaan Güneş’e robotundan söz eder. Güneş bir robotun asla gerçek bir arkadaş olamayacağını, robotların düşünemediklerini söyler. Kaan’ın kafası karışır, aslında görünürde robotunun gerçek bir arkadaştan çok da farkı yoktur.
Ne dersiniz, bir robot gerçek bir arkadaş olabilir mi, onun gerçek bir arkadaşa göre ne gibi eksik veya fazlaları vardır?
Geçtiğimiz cumartesi günü, Güzelyalı Nazım Hikmet Kültür merkezini dolduran 200 çocukla Türkiye’de bir ilk gerçekleştirildi: Filozof Çocuklar Sempozyumu.
Açılış konuşmasında Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş rengârenk tuğlalarla örülmüş bir yapıdan söz etti. Salondaki çocuklar Konak ilçesinin farklı kültürleri barındıran semtlerinden gelmişlerdi. 200 çocuk önce birlikte izledikleri Tarla Faresi Tiyatrosunun “Kırmızı Erik Çekirdeği” adlı oyunundan hareketle hayal hurmayı, hayalleri için çalışmayı, direnmeyi, büyümenin sorunlarını konuştular. Öğleden sonra 10 ayrı atölyeye bölünen çocuklar her atölyede yukarıda örneklerini yazmaya çalıştığım farklı sorunlar üzerine kafa yordular. Düşündüler, sorguladılar, bir birlerini dinleyip, birbirlerinden etkilendiler, felsefe yaptılar kısaca… Özgürlük, sorumluluk, eşitlik, adalet, çevre duyarlılığı, güven, umut, teknoloji, bilim, sanat, barış, güzellik, farklılıklar, birlikte yaşama, arkadaşlık kültür merkezinin duvarlarında çınlayan kavramlardan bazıları sadece. Hepsi çocukların ağzından döküldü. Sempozyumda çocuklar, “Nasıl bir okul olmalı?” sorusuna cevap arayan bildiriler sundular. Konuşmacıların talepleri salondaki diğer çocukların hayalleriyle birleşti, yazıya döküldü. Kapanışta ise müzik, dans ve eğlence vardı.
Çocuklarla, çocukça, felsefeyle dolu bir gün geçti.
Filozof Çocuklar Sempozyumu, Konak Belediyesi ve Felsefeciler Derneğinin işbirliğiyle yıl boyunca üç ayrı merkezde kesintisiz her hafta yapılan felsefe atölyelerinin verdiği olgun bir meyveydi adeta. P4C (Philosophy for Children) yöntemiyle yapılan bu atölyelerde yıl boyunca çocuklar her hafta bir problem etrafında öğretmen moderatörler eşliğinde soruşturma yapmışlardı. Moderatör diyorum çünkü bu atölyelerde çocuklara herhangi bir bilgi, bir değer aktarılmaz. Doğruları dikte eden bir öğretmen yoktur ortamda. Çocuklar birlikte düşünmeyi, konuşmayı, tartışmayı, problem çözmeyi öğrenirler. Öğretmen sadece bir kolaylaştırıcıdır.
Çocuklar söz konusu olduğunda felsefe yapmak sanıldığı gibi zor bir iş değildir zaten. Onlar doğuştan filozofturlar çünkü. Ne diyordu şair?
“Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler”
Cumartesi günü Güzelyalı Nazım Hikmet Kültür Merkezi adına yakışır bir şekilde Nazım’ın çocuklarının oldu.
Bir günlüğüne de olsa öğretti çocuklar bütün Türkiye’ye, sevgiyi, arkadaşlığı, düşünmeyi, felsefe yapmayı…
Sempozyum sırasında yapılan canlı yayın videosu için tıklayın...