13 Mayıs 2021

"Taşıdıklarımız", Çıplak Ayaklar Kumpanyası ve ERIA ortak projesi

Taşımak sahip olma arzusunun bir uzantısıdır. Sahip olmak taşıdıklarımızı bizim yapar. Bizim olan şeyleri bizimle beraber her yere götürmek isteriz. Taşıdıklarımız vücudumuza benzeyip onun bir uzantısı haline geldikçe onlara daha çok bağlanır, onlarsız yapamaz hale geliriz

Bir insan ne taşır?

Kendi bedenini taşır, kolunu, bacağını, etini, kemiğini, elini, ayağını, kafasını taşır. Sonra diğer şeyleri taşır, her şeyi taşır. Eliyle, ayağıyla, kafasıyla, koluyla, sırtıyla taşır. Giysilerini taşır. Kitap, defter, masa, sandalye, fotoğraf makinası, pil, şapka, radyo, çerçeve, çiçek, merdiven, tabak, çanak, ıvır zıvır taşır. Hiçbir şeyi bırakmadan, hepsini, kendisine ekler, kendisiyle beraber taşır. Oradan oraya, oradan buraya taşır.

"Taşıdıklarımız" ("The thinks we carry") iki dans kumpanyasının, Portekiz'den ERIA ve bizden Çıplak Ayaklar Kumpanyası'nın ortak projesi. Projenin sanat yönetimini aynı zamanda ERIA'nın yaratıcısı olan koreograf Francisco Camacho yapıyor, performanslar ise Leyla Postalcıoğlu, Mihran Tomasyan ve müzisyen Berke Can Özcan'a ait.

Pandemi koşullarında tiyatro sahnelerinin enerjisini bir ölçüde de olsa evlerimize taşıyan Moda Sahnesi "Sahneden Naklen" programı, normal koşullarda 2020 Mayıs'ında sahnelenmek üzere hazırlanan gösteriyi 29 Nisan akşamında evlerimize getirdi. Böylece, kurulduğu 2003 yılından bu yana birçok yaratıcı projesiyle karşımızda olan Çıplak Ayaklar Kumpanyası'nın ERIA ile gerçekleştirdiği bu ortak yapımı da büyük bir zevkle, adeta soluksuz izlemiş olduk.

"Taşıdıklarımız" nedir?

Tutma, bedene ekleme, hareket ettirme, taşıma, bırakma, bırakamama… Bedenimizin bir parçası yaparak oradan oraya götürdüğümüz, bir türlü bırakıp hafifleyemediğimiz onca şey ve biz. Leyla Postalcıoğlu ve Mihran Tomasyan iki beden ve bu iki bedenin "dışarıda kalan" her şey ile, Berke Can Özcan'ın bedeninden fışkıran müzikler eşliğinde hareket aracılığıyla kurdukları diyalektik ilişkiler…

Taşımak, bir şeyin, dışımızdaki bir şeyin, kendi bedenimizle, bir yerden başka bir yere götürülmesidir. Bir şeyin taşınabilmesi, bedenimizle bir ilişki kurmasını, bedenimize eklemlenmesini gerektirir. Elimizle tuttuğumuz çanta kolumuzun, ayağımızla sürüklediğimiz sandık bedenimizin bir parçası olur. Taşıdığımız her şey de bedenimize göre yeniden biçimlenir, bedenimize göre şekil alır aynı zamanda. Bir çanta kolumuzun, şapka kafamızın, sırtımızdaki yük bedenimizin devamı haline gelir.

Taşımak aynı zamanda bizim dışımızdaki şeylere bir hareket kazandırmak, bedenimizle birlikte sahip olduğumuz hareket edebilme yeteneğini diğer şeylere aktarmaktır bir bakıma. Taşımak hareket ettirmektir ve bir hareket ettiriciyi, taşıyıcıyı gerektirir, bir öznesi olmak zorundadır. Taşıyıcı özne, burada insan, başta teniyle dış dünya arasına bir sınır çeken giysileri olmak üzere, bütün taşıdıklarıyla beraber kendini de taşır. Dans da bedenin hareket etmesi, bir yerden bir yere taşınması değil midir zaten. Bedenin doğasını hareket olarak tanımlarsak, durmak, beden açısından ölümdür. Dans, beden hareketlerinin estetize edilerek durdurulması ve yeniden bırakılması, ölüme karşı yaşamdır.

İnsan ne taşır?

Sahip olduğu şeyleri taşır. Taşımak sahip olma arzusunun bir uzantısıdır. Sahip olmak taşıdıklarımızı bizim yapar. Bizim olan şeyleri bizimle beraber her yere götürmek isteriz. Taşıdıklarımız vücudumuza benzeyip onun bir uzantısı haline geldikçe onlara daha çok bağlanır, onlarsız yapamaz hale geliriz. Dışımızdaki şeylerle kurduğumuz "sahip olma" ilişkisi giderek belleğe aktarılır ve nesnelerle yaşanmışlıklarımız üzerinden anılar biriktiririz. Eşyalarımız belleğimiz, geçmişimiz olur aynı zamanda. Böylece kendimizle birlikte, yaşadıkça sürekli çoğalttığımız koca bir dünyayı taşırız. Taşıdıklarımız, giderek, farkında olmadan ve neden taşıdığımızı unuttuğumuz koca bir yığın hâlini alır.

Taşıdıklarımız, sadece nesnelerle sınırlı değildir üstelik, kavramlar, düşünceler, problemler, neşe ve kederli duygular da taşırız.

Bazen bir düşünce veya duygu bir türlü atamadığımız ağır bir yük haline gelir, onu da taşıyıp dururuz. Harekete geçmek, kafamızda taşıdığımız bir düşüncenin bedenselleşmesi, bedene aktarılmasıdır. Fakat bu her zaman mümkün olmaz. Hareket etme düşüncesi ile hareket farklı şeylerdir çünkü, tıpkı teori ve pratik gibi, her zaman uyumluluk göstermezler.

Taşıdıklarımızı taşımak zorunda mıyız? Neden taşırız onları? İhtiyaç mı duyarız, bize gerekli midirler? Çoğu zaman bir sorgulama konusu bile olmaz bu durum. Hayat akıp giderken taşıyıp dururuz onları. Taşıdıklarımız eteklerimizi dolduran bir türlü dökemediğimiz taşlara dönüşür, çoğaldıkça bedenin hareketi azalır ve yavaşlar. Oysa beden hareket ettikçe yaşar. Duran beden ölüdür.

Taşıdıklarımızdan tam bir kurtulma ancak uyku ve ölüm durumunda mümkün olabilir. Beden her iki durumda da koyverir kendini. İkisi de bir hafifleme, rahatlama durumudur… Uyku, ölümden farklı olarak geçici bir bırakmadır ama, uykunun dünyasında tam bir bırakma gerçekleşmediği gibi, yükümüz olduğundan daha da ağırlaşabilir.

Yaşarken taşıdıklarımızı üzerimizden atıp hafifleyebilmek kolay değil. Yapılması gereken belki de önce sahip olma dürtümüzü kontrol altına alabilmek ve sahip olduklarımızı gözden geçirerek bazılarını bırakmayı başarabilmektir. Taşıdıklarımızın önce hareketimizi yavaşlatıp sonra durdurmasına ve bizi böylece ele geçirmesine izin vermemek elimizde.

Unutulmaması gereken insanın ne kadar çok şey taşıdığından çok ne taşıdığının önemli olduğudur.

Bitirirken Çıplak Ayaklar Kumpanyası'nın büyük bir heyecanla sürdürdükleri projelerinden "çak/ARAZİ"den de bahsetmek isterim. 2003 yılından beri Tophane'deki atölyesinde çalışmalarını sürdüren topluluk yaklaşık 4 yıl önce İznik yakınlarında satın aldıkları arazide yeni bir stüdyo kurma hazırlıklarını sürdürüyor. çak/ARAZİ'deki çalışmalar pandemi sürecinde de devam etti/ediyor. Topluluk bütün enerjisiyle, doğanın içinde olağanüstü güzellikte bu yeni yaşam alanı için etkinlikler organize ediyor, destek arayışlarını sürdürüyor. ÇAKARAZİ'de son gelinen noktayı, gün gün buradan (https://cakarazi.tumblr.com ) izlemek mümkün.

Çıplak Ayaklar Kumpanyası (ÇAK) https://ciplakayaklar.com

Moda Sahnesi https://www.modasahnesi.com/tasidiklarimiz-the-things-we-carry

Yazarın Diğer Yazıları

Dünya Felsefe Günü’nde kendimize sorabileceğimiz ince sorular

Hiç doğmamış olduğunuzu hayal edin: Bu düşünce sizi rahatsız eder mi? Hiç yaşamamış gibi unutulacağınızı hayal edin: Bu sizi rahatsız eder mi?

“Etkin” olmaya çağrı: “Naturans III, Yeni Gündelik Yaşam” 

Çetin Balanuye, Naturans üçlemesinin bu son kitabında bizi, etkin olmaya ve diğer etkin insanlarla bir arada olmaya, dostluğa davet ediyor. Ben de bu davet doğrultusunda, bir ilk hareket olarak, herkese bu kitabı okumayı öneriyorum

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

"
"