14 Şubat 2014

Sevgililer günü aşkına

Bugün, bir sevgiliniz olsun ya da olmasın fark etmez.

Bugün sevgililer günü.

Bugün, bir sevgiliniz olsun ya da olmasın fark etmez.
Bügün ister kalbinizi titreten bir aşkın sıcak soluğu yüzünüzde olsun, isterse de, kör bir kuyunun dibindeki taş gibi yapayalnız hissedin kendinizi.
Bugün genç ya da yaşlı, kadın ya da erkek olun; ister kadınlardan isterseniz erkeklerden hoşlanın fark etmez.
Bugün sevgililer günü ve bu günle ilgili tutumunuz ne olursa olsun, olumlu ya da olumsuz, bu gün bir şekilde, duygu olarak, düşünce olarak, üzüntü veya sevinç olarak, hiç olmadı, vitrin süsü olarak, hediye olarak, medyada haber olarak karşınıza çıkacak. Eğer bu durumu yaşayacaksak, “zorunluluğun bilinciyle” davranıp, belki kendimize güzel bir sonuç çıkarabiliriz diye düşünüyorum.

Tamam, yazının gidişatı az çok belli artık, takvimin çekiciliğine yaslanmış bir yazı okuduğunuzu düşünüp okumayı hemen bırakabilirsiniz.
Tamam, sevgililer gününün kapitalizmin tükettirme politikalarına hizmet etmek için uydurulduğunu da düşünebilirsiniz.
Gerçek aşkın aslında kalmadığını; ortada sadece, mesajlaşmalar, çıkmalar, ayrılmalar, sonra  başkasıyla çıkmalar sözcüklerine sıkıştırılmış bir ilişkiler yumağının yuvarlandığını söyleyebilirsiniz.
Tamam,  neredeyse her gün bir kadının öldürüldüğü, eşcinsel aşkın hastalık olarak görüldüğü topraklarımızda, sevgililer gününü içi boş bir tüketim günü olarak adlandırabilirsiniz.
Tamam, şarkı sözlerinin tekerlemelerden alındığı, şiir kitaplarının 500-750 adet basıldığı bir ortamda siz ne aşkından bahsediyorsunuz, şarkısız şiirsiz aşk mı olurmuş, diyebilirsiniz.

Tamam, bunları biliyoruz, hepsi kabulümüzdür, ama şunu da biliyoruz ki, her şeye rağmen aşk,  insanın yaşayabileceği en has duygudur. Aşk bir tür başkaldırıdır. İktidar tanımaz o.
Sistem her şey gibi sevgililer gününü de bir tüketim nesnesine dönüştürmüş durumda, ama buna teslim olmak zorunda değiliz. İçi boşaltılıyor diye sevgililer gününe burun kıvırmaya gerek yok. Sistem, bütün özel günler için benzer şeyleri yapıyor zaten, anneler gününde, babalar gününde durum farklı mı?
Bugün sevgililer günü mü, o zaman “aşk örgütlenmektir” diyerek bütün bunlara karşı bir direnç gösterebiliriz. Aşk için tüketmeye hayır diyebilir, bugün, bütün aşklarımızı, bütün sevgililerimizi en güzel duygularımızla, düşünebiliriz. Onlar için bir şarkı mırıldanıp, bir şiir okuyabiliriz. 
Hadi o zaman, aşk mı konuşacağız, hemen çıkalım yola, nasılsa şairler, yazarlar tutacaktır hemen elimizden.
Bütün sevgililere gelsin.

Kanuni’nin Hürrem’ine yazdığı gazelden bir beyitle başlayalım
---
Hâyatım, hâsılım, ömrüm, şarâb-ı kevserim, adnim
Bahârım, behcetim, rûzum, nigârım, vird-i handânım


Tanpınar’la uzanalım şimdi ıslak çimenlere;

Hatırlama

Sen akşamlar kadar büyülü, sıcak,

Rüyalarım kadar sade, güzeldin,

Başbaşa uzandık günlerce ıslak

Çimenlerine yaz bahçelerinin.

Ömrün gecesinde sükun, aydınlık

Boşanan bir seldi avuçlarından,

Bir masal meyvası gibi paylaştık

Mehtabı kırılmış dal uçlarından.

 

Cemal Süreya Aşk diyor zaten.

Aşk

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin 
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık 
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı 
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü 
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti 
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz 
Sanki hiç olmamıştı...



Proust’ta, sevgiliyi öpme düşüncesinden çıkan derin felsefi sonuçlara bakın.

"Öpmek üzere Albertin'in üzerine eğildim. 
O sırada karşıma ölüm çıksa, bana önemsiz, daha doğrusu imkansız görünürdü, çünkü hayat benim dışımda değil, içimdeydi; filozofun biri çok ileride de olsa bir gün ölmek zorunda olduğumu, tabiatın ölümsüz güçlerinin, onun kutsal ayaklarının dibinde benim bir toz zerreciğinden başka bir şey olmadığım tabiatın güçlerinin benden sonra yaşayacağını, benden sonra da bu yuvarlak ve kabarık falezlerin, bu denizin, bu ay ışığının, bu gökyüzünün var olmaya devam edeceğini ileri sürse, acıyarak gülümserdim ! Mümkün müydü, dünya nasıl benden uzun ömürlü olabilirdi? Ben onun içinde kaybolmuş değildim ki; o benim içimde hapsolmuştu; üstelik içimi doldurmaktan da çok uzaktı; daha nice hazineler yığabileceğimi hissettiğim içimin bir köşesine gökyüzü, deniz ve falezleri küçümseyerek atıveriyordum."
(Marcel Proust, Albertin Kayıp, Çev: Raza Hakmen, YKY)

Aragon Elsa’sına sesleniyor....
...
Sana büyük bir sır söyleyeceğim. Kapat kapıları 
Ölmek daha kolaydır sevmekten 
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam 
Sevgilim.

 

Kafka’ya bu mektupları yazdırmanın bir mantığı var mı Sevgili Milena?

“Bekliyorum. İçim içime sığmadan. Pazar gününe kadar mektup yazar mısınız bana? Delilik gibi geliyor bu istekler? Tek mektup yetersiz mi? Herhalde yeter. Ama yine de okumak istiyorum bunları durmadan, nefes almadan. Nedir bunun mantığı, ah Milena! Sevgili öğretmenim!..” (Franz kafka, Milena’ya Mektuplar Çev. Haluk kunter, Neptün yy)

 

Nazım Hikmet sadece kavga şairi mi? Hayır o komple bir şair, bir aşk adamı aynı zamanda.

Kar Kesti Yolu
Kar kesti yolu
sen yoktun
oturdum karşına dizüstü
seyrettim yüzünü
gözlerim kapalı
Gemiler geçmiyor
uçaklar uçmuyor
sen yoktun
karşında duvara dayanmıştım
konuştum, konuştum, konuştum
ağzımı açmadım

Sen yoktun
ellerimle dokundum sana
ellerim yüzümdeydi


Evet bugün sevgililer günü. Bu gün için benden bu kadar.
Aşkımızı, sevgilimizi yedirmeyelim kapitalizme...
Son olarak bir de güzel şarkı dinleyelim aşk için:  Ezginin Günlüğü söylüyor Aşk Bitti.
http://www.youtube.com/watch?v=yti3o_n0Lrg
Çizgi: Bahadır Baruter / Uykusuzluk Takvimi

Twitter: @ymbymb

Yazarın Diğer Yazıları

“Etkin” olmaya çağrı: “Naturans III, Yeni Gündelik Yaşam” 

Çetin Balanuye, Naturans üçlemesinin bu son kitabında bizi, etkin olmaya ve diğer etkin insanlarla bir arada olmaya, dostluğa davet ediyor. Ben de bu davet doğrultusunda, bir ilk hareket olarak, herkese bu kitabı okumayı öneriyorum

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

"
"