Dolar ve Avroda her gün kırılan rekor yükselişlerle hop oturup hop kalktığımız günlerde Almanya’nın Trier kentinden gelen ve insanı gülümseten bir haber yer aldı basında. Marx’ın doğumunun 200 yılı için bastırılan ve üzerinde koca sakalıyla Karl Marx’ın yer aldığı 0 Avroluk banknotlar yok satıyormuş. Yapılan açıklamaya göre satışlar şu ana kadar 100.000’i geçmiş. Tanesi 3 Avrodan satışa sunulan bu hatıra banknotlar Ebay gibi açık artırma sitelerinde ise bin ile 3 bin avro arasında satıştaymış.
Almanya’nın Trier kenti ünlü filozof Karl Marx’ın doğduğu ve ömrünün ilk 17 yılını geçirdiği şehir. Doğup büyüdüğü ev yıl dönümü için yapılan hazırlıklar çerçevesinde aylar süren bir çalışmayla yenilenip açılmış. Barok tarzı binada filozofun hayatı, eserleri ve dünyadaki etkilerini gösteren sürekli bir sergi de açılmış. Filozofun doğduğu gün olan 5 Mayıs 2018’de doruğa çıkan kutlamalar bütün bir yıla yayılmış durumda. Kent, Marx’ın eleştirmek için ömrünü adadığı kapitalizme özgü bir fırsatçılıkla bu yıldönümünü bir kazanç kapısına dönüştürmüş gibi görünüyor. 2018 başında başlatılan kutlamalarda kentin dört bir yanı üzerleri Marx resimleri veya sözleriyle dolu yüzlerce çeşit hediyelik eşyayla dolup taşmış. Trafik lambalarında bile Marx’ı görmek mümkün, yayalar kırmızı ışıkta Marx’la durup, koltuğunun altında ‘Das Kapital’le yürüyen Marx’la geçiyorlar karşıdan karşıya. Bir yıl öncesinden başlayarak en çok konuşulan konulardan biri de Çin’den hediye edilen beş buçuk metre yüksekliğindeki dev Marx heykeli olmuş. Heykel, reel sosyalizm deneyimini hatırlattığı için üzerinde epeyce tartışıldıktan sonra, 2017 Martında Trier Belediyesinde yapılan oylamayla ancak kabul edilebilmiş kente. (Cumhuriyet)
Ne diyordu Karl Marx, Friedrich Engels’le birlikte Komünist Parti Manifesto’sunda “Burjuvazi, üstünlüğü ele geçirdiği her yerde, bütün feodal, ataerkil, romantik ilişkilere son verdi. İnsanı "doğal efendiler"ine bağlayan çok çeşitli feodal bağları acımasızca kopardı ve insan ile insan arasında, çıplak öz-çıkardan, katı "nakit ödeme" den başka hiçbir bağ bırakmadı. Dinsel tutkuların, şövalyece coşkunun, dar kafalı duygusallığın en ilâhi vecde gelmelerini, bencil hesapların buzlu sularında boğdu. Kişisel değeri, değişim-değerine indirgedi ve sayısız yok edilemez ayrıcalıklı özgürlüklerin yerine, o tek insafsız özgürlüğü, ticaret özgürlüğünü koydu. “ (Karl Marx, Friedrich Engels, Komünist Parti Manifestosu, Sol Yayınları)
Trier’de bugün yaşananlar 1848’de kaleme alınan bu satırların bir bakıma hayata geçmiş hali. Marx kapitalizmin o zamandan bu zamana geçirdiği değişimi, Trier’de bütün bu yapılanları görseydi ne derdi bilemeyiz. Bildiğimiz bir şey varsa o da kendisinin yaşadığı sürece paradan yana pek şanslı olmadığı, vahşi kapitalizm koşullarında beş parasız oradan oraya sürüklenip sürgün hayatı yaşadığı, yoksulluk yüzünden üç çocuğunu toprağa verdiği ve son sürgün yeri olan Londra’da işçi sınıfını örgütlemek için kendini adamış bir devrimci olarak hayatını sonlandırdığıdır.
Bütün bunlarla beraber düşününce Marx’a olsa olsa sıfır Euro yakışırdı diye düşünmeden edemiyor insan, o ki çulsuzların, proletaryanın filozofu, onun dolarla avroyla ne işi olurdu ki zaten.
Kapitalizmi yapısal sorunlarını ortaya koyarak eleştiren, başka bir dünyanın mümkün olabileceğini söyleyen ve bunun için somut eylem planları önerip neredeyse bütün ömrünü buna adayan Marx’ın öngörüleri tutmadı. Yaşadığımız dünyada bütün ütopyalar gibi Marx’ın ütopyası da uygulamaya geçildiğinde tam bir distopyaya dönüştü. Kapitalizmle birlikte, reel sosyalizm deneyimleri insanlık için acı sonuçlar doğurdu.
Karl Marx bugün yaşasa savaşlarla, diktatörlüklerle, acımasız bir sömürüyle yaşadığımız dünya için ne önerirdi bundan çok emin değilim, ama sanırım Marx da kapitalizmin öyle kolay bir lokma olmadığını görmüştü yaşarken. Belki de gördüğü en önemli şey, kapitalizmin kendi mezar kazıcılığı ve karşıtlarını yaratma potansiyeliydi. Bugün geldiğimiz noktada Marx’ın göremediği şey ise, kapitalizmin sadece bir sistem olarak kendi mezarını değil, bir tür olarak insanlığın hatta yeryüzünde yaşayan bütün türlerin mezarını kazmakta olduğudur.
Şimdi Noam Chomsky’nin söylediklerini iki kere okuyalım lütfen:
“İnsanlığın tarihinde benzersiz bir an içinde yaşadığımız olgusunu ne kadar vurgulasak az. Aslında, 1945’ten beri bu ânın içindeyiz biz. 1945’te insanın tarihi dramatik biçimde değişti. 1945 Ağustosu’nda insanlar, yere göğe sığdırılamayan o zekâlarıyla Yeryüzü’nde hayatı yok etme aracını icat ettiklerini ispatladılar... 1945’te sadece nükleer çağa değil, jeologların Antroposen (İnsançağı) dedikleri yeni bir jeolojik çağa girdiğimizi bilmiyorduk: Antroposen, insan faaliyetinin, insan ve diğer canlıların ayakta kalabildiği çevre üzerinde pek fena ve zararlı etkilerde bulunduğu bir çağ…
Uzun lafın kısası, örgütlü insan hayatı uğruna çevreyi yerle bir ediyoruz. Düzenli nükleer meydan okumalarla nihai felaket tehditlerinde bulunuyoruz. Gerçekten insanı şoke edecek nitelikte olan tarih kayıtlarına şöyle bir göz atan herhangi birimizin, bu kadar süre ayakta kalmış olmamızın tam bir mucize olduğuna kanaat getirmesi kaçınılmaz. Şu anda insanlar, bu kuşak, tarihte ilk defa şunu sormak durumunda: ‘İnsan hayatı ayakta kalabilecek mi?’ Ve, çok uzak olmayan bir gelecekte örgütlü toplumlar olarak üzerinde durmamız gereken konular tam da bunlar işte. Bununla kıyaslandığında geri kalan her şey önemsiz kalır.” (Açık Radyo)
Gelelim Marx’lı sıfır Avro’nun kaç TL ettiğine, yani bizim TL’nin düştüğü hallere:
Seçim öncesinden ekonomik bir krizin gelmekte olduğu ekonomistlerce defalarca dillendirilmedi mi? Yaşadığımız tam da bu değil mi? Bunu hükümet “dış müdahale”, “ekonomi dışı bir saldırı “, “Rahip Brunson” diyerek milli bir mesele haline getirmeye çalışıyor. Konu “milli” olarak adlandırıldığında da iktidarla tek vücut olan muhalefetimiz bunu yiyor ve güya “anti emperyalist” şahlanışlarla “milli” koroya katılıyor.
Oysa ortada somut bir gerçeklik var ki sadece ekonomimiz değil, komple yaşantımız iyiye gitmiyor.
Chomsky’nin cümlesini tekrar ederek bitirelim: “Bununla kıyaslandığında geri kalan her şey önemsiz kalır.”