08 Mart 2016

Kadınlar Günü ve Cumhurbaşkanı'nın gözyaşları

Erdoğan'ın savaş politikaları yüzünden ölen insanların ömrü ne olacak?

Bugün Dünya Kadınlar Günü.

Her zaman her konuda olduğu gibi bu önemli güne de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşleriyle başladık. Doğrusu her sabah uyandığımızda bugün ne konuda çok değerli görüşlerini bildirecek diye düşünmeden edemiyor insan, öyle ya Erdoğan’ın kürsüsünden yayılan her sözü adeta bir talimata dönüşüyor, her sözü çevresindeki insanları anında harekete geçiriyor. Bir de bu sözleri talimat bilip harekete geçen insanların hükümet yetkilileri, gazeteciler, polis, savcı, yargıç olduğunu söyleyelim, gerisini siz düşünün.

O konuşuyor, görevli emir kulları yapıyor.

Malum 7 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün bir gün öncesi. Cumhurbaşkanı Erdoğan HAK-İŞ Dünya Kadınlar Günü Etkinliği’nde kürsüde. 

Konu kadın, elbet bir şeyler söyleyecek. Söylüyor da.

“Bir takım çevrelere” lafı getirdi Erdoğan, “ısrarla kendi deyimleriyle özgürleştirmek adına kadınları kadın yapan farklılıkları, güzellikleri, imtiyazları ortadan kaldırmaya çalıştığını görüyoruz. İşte bu zihniyetin yansımalarına bazı belediyelerin, birtakım siyasi partilerin güya Kadınlar Günü için hazırladıkları afişlerde, etkinliklerde şahit oluyoruz. Bu topraklara yabancı ne varsa getirip işte kadın, diye sunan; inancını ve kılık kıyafetini aşağılayarak kadına hakaret eden bu karanlık zihniyet esasen en büyük kadın düşmanıdır. “

Erdoğan’ın ‘kadın düşmanı’ olarak yaftaladığı afişler, Lambdaistanbul ile Kadıköy Belediyesi’nin ortaklaşa hazırladığı afişler. Bütün renkleriyle, çeşitliliğiyle, “lezbiyenim, biseksüelim, transım, interseksim; okulda, işte, mecliste her yerdeyim” diyerek kadınlar gününe dikkat çeken afişler. Bu kadarı çok tabi cumhurbaşkanına, konuyu başörtüsüne bağlıyor, ne de olsa eski konu, daha çok iş çıkarır.

“Kadını başında örtü var, başında örtü yok diye ayrım nasıl tabii tutarsın. Yani başında örtü varsa kadın değil, başında örtü yoksa kadındır. Böyle bir tanımlama olabilir mi? Yıllarca bu ülkede bu yapıldı. Başında örtü varsa okullara almadılar, örtü varsa işe almadılar. Yoksa aldılar.”

Bilmiyorum
siz de bir ilgi kurabildiniz mi başörtüsüyle afişler arasında?

Ama polisin, geçen gün Zaman Gazetesinin önünde, gazetelerinin gasp edilmesine tepki gösteren insanlara acımasızca saldırırken pek de başörtülü-örtüsüz ayrımı yapmadığını gördük.

Cumhurbaşkanı'nın gönlünde yatan kadın modelinin nasıl bir şey olduğunu yıllardır yaptığı konuşmalardan hepimiz iyi biliyoruz. Nitekim aynı toplantıda kürsüye gelen Hatice Güngör adlı bir kadın işçi bizzat Erdoğan’a sesleniyor ve ona yazdığı bir mektubu okuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan duygulanıyor, yavaşça sehpaya peçeteye uzanıyor ve göz yaşlarını siliyor, Erdoğan’ın duygusal olduğunu, ara ara gözyaşlarını tutamadığını biliyoruz, bu sefer hangi sözler ağlatıyor onu acaba?

İşçi kadın konuşuyor:

“Sayın Cumhurbaşkanım sizi çok seviyor ve çok değer veriyoruz. Mektubumdaki duamı tekrar etmek istiyorum. Allah'ım Cumhurbaşkanımıza hayırlı, uzun ömür ver. Hizmetlerini tamamlamasını nasip et. Ülkemizin, insanlığın ve İslam aleminin ona ihtiyacı var. Şayet buna ömrü vefa etmeyecekse ve benim ömrüm var ise Rabbim lütfen benim ömrümü ona ver. Ömrüm size annenizin ak sütü gibi helal olsun. Benim iki tane yavrum var. Onlara herkes annelik yapabilir ama güzel yurduma, İslam'a, insanlığa herkes güzel hizmet edemez. Çok şükür hayalim gerçek oldu. Allah’ıma şükürler olsun ki mektubumu Rabbim sizlere doğrudan okumamı nasip etti."

Bunları okurken nedense benim aklıma hep ellerini yukarıya doğru açmış acılı kadınların yüzleri geliyor, hemen her gün bir yenisini gördüğümüz kadınların yüzleri geliyor, cesedi günlerce çocuklarının gözleri önünde sokakta kalan ana geliyor, çocuğunun cesedini kokmasın diye derin dondurucuda bekleten analar geliyor, askere yolladıkları çocuklarını, sevgililerini, kocalarını bir daha canlı görüp sarılamayan kadınlar geliyor aklıma...

Aklım bugünkü Nurcan Baysal yazısına gidiyor...

Cizre’de “Gücünü gösteren Türk”ten geriye kalanları anlatıyor, gösteriyor tanıklar. Yazıdan aktarıyorum:

“Evlerde en çok görünen duvar yazıları ise “kızlar geldik”, “biz geldik, siz yoktunuz” gibi yazılar. Başka bir dairenin kapısında“fıstığın evi” yazılmış... Yatak odası olarak kullanılan odada yerde kadın iç çamaşırları var. Yanımdaki genç Cizre’de tahrip edilen tüm evlerde öncelikle kadınların iç çamaşırlarının sergilendiğini söylüyor. Kadın iç çamaşırlarının arasında kadın resimleri de görüyoruz. Oraya buraya atılmış kullanılmış prezervatifler var.... Her katında iki dairenin olduğu binanın içi tam bir yıkıntı hâlinde. İçerideki merdivenlerden dairelere geçmek çok zor oluyor. Yıkıntılar, camlar, çöpler üzerinde yürüyoruz. Tüm dairelerin kapısı fünyelerle patlatılmış. Evlerin hepsi harabe durumda. Öyle bir harabe ki içlerini toparlamak mümkün değil... Başka bir daireye geçiyoruz. Bu dairede de yıkıntıların arasındaki kırmızı kadın iç çamaşırlarını görmek mümkün. Yanımdaki genç, kadın çamaşırlarının her tarafta sergilendiğini, ancak evlerine dönen insanların utanarak ilk etapta iç çamaşırlarını toparladıklarını anlatıyor. Nitekim bir diğer dairede çamaşırların sergilendiği odanın kilitlendiğini fark ediyoruz...”

Dedim ya Cumhurbaşkanı Erdoğan duygusal bir insan, sık sık göz yaşlarını tutamadığına tanık oluyoruz. Hatırlayın en son Polis Özel Harekat’ın (PÖH) kendisine yolladığı bir fotoğraftan çok etkilenmişti. Büyük olasılıkla Cizre’de çekilmiş bu fotoğrafta, kurşunlarla delik deşik edilmiş bir duvarın önünde silahlarıyla ve Türk Bayraklarıyla poz vermiş özel harekatçı iki polis vardı ve duvarda “Seni seviyoruz uzun adam RTE” yazıyordu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ne yapsın, bunu bir ego problemi olarak görmek haksızlık olur, etkilenmemek duygulanmamak mümkün değil, hem bu fotoğraftan hem Dünya Kadınlar Günü etkinliğinde konuşan Hatice Güngör’ün konuşmasından. Ne diyor Hatice Hanım, “Benim iki tane yavrum var. Onlara herkes annelik yapabilir ama güzel yurduma, İslam'a, insanlığa herkes güzel hizmet edemez” işte bu nedenle “ömrüm varsa eğer onu da size veriyorum.”

Düşünsenize bir anne, ülkeye yapacağı hizmetleri tamamlasın diye kendini adeta feda ediyor.

Varsa ömrüm sana yazılsın diyor.

Daha ne desin. Kadın gönüllü.

Doğrusu çok etkileyici. Gözyaşlarını tutmak zor.

Fakat benim aklımda başka bir soru var.

Erdoğanın savaş ve şiddet politikaları yüzünden ömrü feda olan insanları düşünüyorum.

Hem de istemeden...

Onların ömürleri ne olacak?

Onlar da bir yerlere yazıldı mı, ya da bir yerlerden eksilecek mi?

@ymbymb


 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti