12 Haziran 2015

‘Gülmek, bir halk gülüyorsa gülmektir’

Gündoğdu Meydanı'nda bir yandan halay çekiyorum bir yandan Kürt hareketini, çekilen acıları düşünüyorum

8 Haziran akşamında İzmir Gündoğdu Meydanı hınca hınç dolu.

8 Haziran’da  güzel bir sabaha uyandım, geceden kalma kibirli bir balkon konuşması yok kulağımda. Yüzümde bütün gün pek kontrol edemediğim bir gülümseme; bu sefer oldu, bu sefer başardık galiba. Aşılmaz gibi görünen baraj adeta yerle bir oldu. İlk defa oy verdiğim bir parti meclise girdi. Yaşasın benim de bir temsilcim var artık. Söyleyecek sözüm, umudum var. 8 Haziran akşamında İzmir Gündoğdu meydanında HDP’nin seçim zaferini kutlamak için düzenlediği şenlikteyim. Alandaki coşku ve insanların bütün bedenlerine yayılmış mutluluk görülmeye değer. Herkes gülüyor, olur olmaz gülüyor. Edip Abi geliyor, gelip oturuyor dilimin ucuna, söylüyor usul usul, bir daha da gitmiyor gece boyunca.


“...Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir...”


Meydana gelmek için yola çıkarken, bizim sokağın köşesinde taksiye binmekte olan şapkalı şık bir kadın yanındaki diğer kadına, epeyce de kızgın bir şekilde söyleniyor,: “Şimdi asıl HDP’ye oy veren CHP’liler kına yaksınlar bir taraflarına, teröristleri, Kürtleri meclise soktular ya hiç affetmem onları” Aklıma o şapkalı şık kadın geliyor, keşke burada olsa, benim şu anda izlediğim mutluluğu o da izlese, görse bu meydandaki çeşitliliği, gençleri, yaşlıları, çocukları, geleneksel kıyafetleriyle Kürt kadınlarını, erkeklerini, solcuları, feministleri, LGBTİ bireylerini. Keşke olsa burada, acaba etkilenir miydi? Çok iyimser olamıyorum bu konuda, önyargılar bazen betondan bloklar gibi olabiliyorlar. Ne söylense boş, ne görse anlamsız, blok kolay kolay çatırdamıyor.

“...Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile...”

İzmir, HDP’nin oylarını büyük ölçüde artırdığı bir il oldu. Meclise ilk defa üstelik iki milletvekili birden yollamayı başardı. Alanda çoşku ve heyecan çok büyük... Gündoğdu Meydanı’nda, İzmir’e atfedilen özellikler düşünüldüğünde, oldukça farklı bir görünüm var. Meydanın bir tarafı deniz ve karşıda, görece daha yüksek bir hayat standardına sahip Karşıyaka ilçesi ve Bostanlı semtleri var. Diğer tarafı ise lüks kafe ve barlarla çevrili. Kafelerde oturanlar donuk bir ifadeyle bakıyorlar etraflarından geçen sarı, kırmızı yeşil bayraklara. Meydanda ise onlarca halay aynı anda çekiliyor neredeyse. Halayların arasındayım yani. Kafamda iki şey dönüp duruyor, biri Edip abinin şiiri diğeri de buralara gelene kadar yaşananların akıp durduğu film.
 

“...Ah güzel Ahmet abim benim 
İnsan yaşadığı yere benzer 
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer 
Suyunda yüzen balığa 
Toprağını iten çiçeğe 
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine ...”

Bu halk şimdi Gündoğdu meydanında, her kesimden insanla kutluyor zaferini. Büyük bir sınavdan geçmiş olmanın zaferini kutluyorlar, acılarla yoğrulmuş olmanın zaferi var herkesin yüzünde.  Söylenen her türküde, atılan her sloğanda, çekilen bütün halaylarda ve kordonu inleten her zılgıtta aynı acılardan geçmiş olmanın izlerini bulmak mümkün. Bu halk buraya kolay gelmedi.

“...Ah güzel Ahmet abim benim 
İnsan yaşadığı yere benzer...
Minibüslerine, gecekondularına 
Hasretine, yalanına benzer
Anısı işsizliktir
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi.”

Gözlerim bir kürt kadının yeşil entarisine gömülüyor. Ceylan Önkol’un annesi geliyor aklıma. Bir top mermisiyle parçalanmış Ceylan’ın bedeninden kalanları entarisinin eteğine topladığını anlatmıştı. Arkadaşının omuzunda yükselip HDP bayrağıyla birlikte astığı Türk bayrağını yukarılara çıkarmaya çalışan saçları jöleli 13-14 yaşındaki çocuğa kayıyor gözlerim, bu sefer Roboski’de F16 uçaklarından gönderilen bombalarla bedenleri parçalanan aynı yaşlardaki çocuklar geliyor aklıma. “Bizler HDP, Bizler Meclise” sloganları atılırken, Kürtce bir cümle söyledi diye meclisten, adeta linç edilip aşağılanarak, yaka paça kovulan, Leyla Zana geliyor aklıma, Orhan Doğan geliyor. Sarı, kırmızı, yeşil renkleriyle ortalıkta koşturan çocuklara bakıp Uğur Kaymaz’ı düşünüyorum. Diyarbakır Cezaevi geliyor aklıma, yakılan yıkılan bombalanan köyler, yok edilen aileler, köy meydanlarında işkenceden geçirilenler, Reno toros arabalarla kayıplara götürülen insanlar, kireç kuyularına atılan ölü bedenler geliyor aklıma... Ne çok şey geliyor. Bunları hatırlamasam keşke...
Ah Edip Abi, bir de o dönüyor kafamda...

“Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri
Ahmet Abi,
Diş değil,
tırnak değil,
bir mendil niye kanar? ...”

Meydanda sahnenin en önünde bayraklar sallanıyor. En büyük bayrağa sahip olup, onu en çok sallamayı önemseyenler ya önceden gelip kapmışlar ön sıraları, ya da arkalardan yavaşça süzülerekten geçmişler ön sıralara. Çoğu sol hareketi temsil eden bayraklar. Sol hareketi düşünüyorum, Kürt halkının mücadelesine karşı sol grupların eskiden beri süren tavrını düşünüyorum. Yok sayma veya değersiz gören, tepeden kibirle bakan bir tavır. Kemalizmin yarattığı körlükle, Kürt’leri, onların maruz kaldıkları yok etme ve asimilasyon politikalarını görmeyen solcuları, topraklarımızda aynı şeylere maruz kalan Ermenileri, Rumları, Musevileri, Süryanileri, Çerkezleri, Ezidileri,  ve diğerlerini görmeyen solu düşünüyorum.  Ah Ahmet Abi diyorum içimden.
 

“...Cıgara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenberi
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da simdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi...”
“Zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi,”

Japon çocuklarından tut ta Latin Amerikan Halklarına, Hindistana, Afrika sömürgelerinde savaşanlara kadar her yerde ezilen, haksızlığa uğrayanlar için şiirler yazmış olan Nazım’ın, Ermeni Soykırımına, Kürt isyanlarına, Koçgiri’ye, Dersim katliamına, 6-7 Eylül’e şiir yazmamasını düşünüyorum. Kürtlerin yaşadığı sorunları küçük görüp “bunlar etnik temelli siyasettir, biz sınıf temelli siyaset yapıyoruz” diyerek olası bütün çözümleri devrim sonrasına erteleyen, Kürt siyasi hareketlerini milliyetçi bulup, Türk solu içinde kalmaya zorlayan solu düşünüyorum.  Kürt siyaseti bu kibri yenmeyi  de başardı diyorum içimden, en azından solun önemli bir bölümünde...

Evet Gündoğdu Meydanı’nda binlerce insan, zaferi kutluyor. Meydana hakim olan duygu mutluluk. Ben de çok mutluyum. Bir yandan beceriksizce halay çekiyorum bir yandan Kürt hareketini, çekilen acıları, solculuğumuzu düşünüyorum.
Edip abi ise hiç beni yalnız bırakmıyor.

“O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır...”


@ymbymb

Şiir: Edip Cansever / Mendilimde Kan Sesleri

Yazarın Diğer Yazıları

Dünya Felsefe Günü’nde kendimize sorabileceğimiz ince sorular

Hiç doğmamış olduğunuzu hayal edin: Bu düşünce sizi rahatsız eder mi? Hiç yaşamamış gibi unutulacağınızı hayal edin: Bu sizi rahatsız eder mi?

“Etkin” olmaya çağrı: “Naturans III, Yeni Gündelik Yaşam” 

Çetin Balanuye, Naturans üçlemesinin bu son kitabında bizi, etkin olmaya ve diğer etkin insanlarla bir arada olmaya, dostluğa davet ediyor. Ben de bu davet doğrultusunda, bir ilk hareket olarak, herkese bu kitabı okumayı öneriyorum

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

"
"