Oy oy oy...
Biri Cumhurbaşkanı,
Biri başbakan yardımcısı ve hükümet sözcüsü,
Biri Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı.
Erdoğan
Arınç
Gökçek.
Erdoğan hükümete,
Arınç Erdoğan’a,
Gökçek Arınç’a,
Arınç Gökçek’e yağdırıyor.
Söylenenler öyle yenilir yutulur türden sözler değil.
Arınç Gökçek’in Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına iki dönemdir karşı çıkmış, anlaşılan Gökçek buna kinlenmiş.
Belli ki epeydir birikmiş, karşılıklı bir öfkeleri de var.
Birbirlerine yönelik hakarete varan sözleri ve bunların yanında, söylenemediği halde işaretleri verilen başka sözleri duyunca, insan ister istemez, işin boyutlarının çok daha büyük olduğunu düşünüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan daha seçilmeden önce, kendisini anayasayla sınırlandırmayacağını söylemişti, nitekim şu anda anayasa filan dinlemiyor. Her şey hakkında konuşuyor, herkes onun ağzına bakıyor.
Peki bu yeterli mi? Hayır. Erdoğan için bu durum yeterli olmadı, olmuyor.
O, sıradan bir cumhurbaşkanı değil bu ülkenin ilk devlet başkanı, ülkeyi baştan ayağa değiştirmiş, yeniden kurmuş, eşsiz bir lider, bir devlet “ulu önder”i olmak istiyor.
Pasif bir konumda kalmak asla Erdoğan’a göre bir iş değil, o her icraatta adı olsun istiyor, işleri kendisi yürütmek, etrafında onu taktir eden siyasetçiler, gazeteciler, sanatçılar, aydınlar olsun istiyor, meydanlar dolsun taşsın halk onu alkışlasın istiyor. Bu istekle dolu olduğu için de sık sık taşıyor, olup bitenleri beğenmiyor, kendi değeri ve eşsizliği anlaşılsın istiyor. Bütün bunlar nedeniyle, tez zamanda Davutoğlu ve hükümetin altı boşalmış oldu. Arınç’ın çekingen tepkisi biraz da bu rahatsızlık yüzünden. Hatırlarsanız bu durum yeni değil, Arınç bir kaç defa daha Erdoğan’la karşı noktalara düşmüştü.
Diktatörlük eğilimleri olan liderlerin çevrelerinde, Arınç gibi daha rasyonel bakabilen itaatkarların yanısıra, bir de daha militan olan itatkarlar bulunurlar. Heyecanlı tiplerdir bunlar, ele avuca sığmazlar, duygu ve öfke kontrolleri de zayıftır.
Kendilerinden beklenin daha fazlasını yapabilirler. Öncü güç, vurucu kadro görevi görürler. Bazen dizginlenmeleri zordur. Gökçek tam da böyle bir siyasetçi tipi sergiliyor. Heyecanlı, yaramaz bir çocuk adeta. Liderini kontrolsüz seviyor.
Şimdi nooldu? Cumhurbaşkanının bütün bu herşeyi belirleme isteğine karşı cılız da olsa biraz da hükümete sığınarak tepki gösterdi Arınç:
“ Unutulmasın bu ülkede hükümet var” dedi.
Kontrolsüz sevgi durur mu hemen atladı.
Vay sen misin Erdoğan’a laf eden, eleştiren. Demek ki sen paralelcisin, hükümeti yıkmaya çalışıyorsun. Hemen istifa et. Kontrol yok ya, Gökçek çok sevdiği twitter hesabından ağzına geleni, yazdıkça yazdı.
Fakat, bu beklenmedik açık saldırının kamuoyunda yarattığı şaşkınlık, çok kısa süre sonra daha büyük bir şaşkınlığa yerini bıraktı.
Bu sefer Arınç başladı konuşmaya ve onun söylediklerinde hepimizi ilgilendiren daha çok şey vardı. Daha doğrusu, çoğu bildiğimiz şeyler ama dikkat edin bunları muhalif bir gazeteci, politikacı söylemiyor, hükümet sözcüsü, başbakan yardımcısı Bülent Arınç söylüyor.
“Terbiyesizce bir açıklama”
“...Benim bir sevdam vardır ama makam sevdası değildir. Adama kandırma değil, çıkar ilişkisi değil birilerini yaptığı gibi."
“...Gökçek oğlunun milletvekili adaylığını netleştirmek istiyor. Birilerine yaranmak istiyor.
Bu yapının kucağında oturmuş, bu yapıya Ankara'ya parsel parsel satmıştır. Zengin işadamlarına okul yaptırmıştır.”
Şimdi, bu söylenenler yalansa da doğruysa da birilerinin bu iddiaları soruşturması gerekmez mi?
Düşünsenize, hükümet sözcüsünün “Ankara’yı parsel parsel sattı” dediği adam şu anda hala görevde.
Arınç üstelik diyor ki, 7 Haziran’dan sonra daha çok konuşacağım.
Demek daha çok konuşacak şey var.
Eğer öyleyse neden seçimi bekliyoruz?
Neden hemen işlem yapılmıyor?
Bu güne kadar neden yapılmadı?
Sadece iktidarda kalmak uğruna, iktidar yıpranmasın diye mi?
Peki Ankara?
Ankara’ya yazık değil mi?
Parsel parsel geri alabilecek miyiz peki Ankara’yı?
@ymbymb