22 Mayıs 2017

Erdoğan’ın İbn Haldun’u Auguste Comte’a karşı

İbn Haldun Erdoğan’ın bir “mağduriyet” çıkarmayı başardığı gibi gerçekten mahkum edilmiş midir?

Cumhurbaşkanı Erdoğan İbn Haldun Üniversitesi’nin açılış töreninde yaptığı konuşmada bu sefer sosyolojinin iki önemli ismini birbirlerinin karşısına koydu. 1300’lü yıllarda yaşamış Tunus’lu düşünür İbn Haldun ve 19. Yüzyılda yaşamış pozitivizmin ve sosyolojinin kurucusu kabul edilen Fransız düşünür August Comte. Cumhurbaşkanı, adına üniversite açılan İbn haldun’u göklere çıkarırken, Auguste Comt için “sorunlu şahıs” kavramını kullandı. Böylece nur topu gibi yeni bir karşıtlığımız daha oldu: İbn Haldun Auguste Comte’a karşı… Siz hangi taraftansınız?

Erdoğan söz konusu konuşmasında, “Burada şu tespiti de yapmak durumundayız. Kimi şarkiyatçıların şimdiye kadar hiçbir ülkede, hiçbir insanın Mukaddime gibi bir eser çıkarmamıştır diye tabir ettikleri İbn Haldun'un eserleri hak ettiği değeri görememiştir. En basitinden Auguste Comte gibi sorunlu şahısların fikirleri kabul görürken, İbn Haldun'u adeta mahkûm edilmiştir” diyor. Dikkat edilirse sadece karşıtlık yaratılmıyor bu cümlelerde, aynı zamanda önce taraflardan birinin mağduriyetinin altı çizilip sonra bu mağduriyetten kurtarılmış olmasından dolayı da “gelsin alkışlar” safhasına geçiliyor. Erdoğan’ın neredeyse bütün konuşmalarının genel mantığı bu zaten.  

Erdoğan’ın bu konuşmasından hareketle, hem İbn Haldun ve Auguste Comte’un düşüncelerine, hem de memleketin “özgürlükler” ortamına bir göz atalım isterseniz. Çünkü Erdoğan konuşmasında, özgür düşünceden, üniversitelerin nasıl olması gerektiğinden ve teröre hizmet eden üniversitelerden bahsetti.

Kuşkusuz 1300’lü yıllarda yaptığı çalışmalarla sosyoloji ve tarih bilimine önemli katkılarda bulunmuş İbn Haldun’un adının bir üniversiteye verilmiş olması son derece doğal ve anlamlıdır. İbn Haldun gerçekten de şaşırtıcı bir şekilde yaşadığı yılların çok ilerisinde saptamalar yapmış bu anlamda 19. Yy da bilimsel anlamda kurulduğu varsayılan sosyoloji biliminin temellerini atmıştır. Toplumsal değişime yaptığı vurgu, kullandığı ekonomik kavramlar adeta Karl Marx’ı öncelemiştir. Öte yandan toplumsal olguların ele alınmasına yaptığı vurgu da Auguste Comte’un sosyolojisini çağrıştırmaktadır. Tarıh biliminin sadece hükümdarlar ve peygamberlerin yaşantılarını anlatmaktan ibaret olmaması, sosyal olayları, insan topluluklarının yaşayışlarını aktarması gerektiğini vurgulayarak tarih biliminin de ufkunu açmıştır. İbn Haldun’a göre toplumlar sürekli bir değişme halindedir, bu değişmeyi sağlayan ise maddi etkenlerdir.  Yani toplumlar, toplumsal ve ekonomik yapılarına paralel olarak sürekli bir değişim içindedirler. Toplumun yapısını ve tarihini anlamak için ekonomik yapısına bakılması gerekir(Marx). İbn Haldun ayrıca her devlete de bir ömür biçmiştir, ona göre bunun istisnası yoktur.

İbn Haldun Erdoğan’ın bir “mağduriyet” çıkarmayı başardığı gibi gerçekten mahkum edilmiş midir? Evet. Osmanlı Devleti’nde Abdülhamit döneminde “Hilafete ve devletlere ömür biçtiği” gerekçesiyle “Mukaddime”adlı eserinin okunması ve satılması yasaklanmış. Erdoğan’ın söylediğinin aksine Mukaddime Cumhuriyetin ilk yıllarında dilimize çevrilmiş daha sonra özellikle sol aydınlar “Mukaddime”yi dilimize yeniden kazandırmışlardır.  (Arapça aslından Turan Dursun çevirisinin ilk cildi, sahibi 12 Eylül döneminde dövülerek öldürülen İlhan Erdost’un Onur yayınları tarafından 1977 yılında yayınlanmıştır. )

Merak ediyorum Ibn Haldun’un evrimle ilgili görüşlerini Erdoğan biliyor mu? Bugün bir lise ders kitabında İbn Haldun’un şu cümleleri yer alabilir mi? “Bitkilerin en yüksek cinsi hayvanların aşağı olan cinsine yakındır. Bu aşağı tabakadan türeyerek hayvanın nevi ve cinsi çoğalmış, tedrici bir surette fikir ve düşünce sahibi olan insanın oluşumuna kadar yükselmiştir. İşte bu hayvanlardan insanın ilk ufku, yani en aşağı derecesi başlamıştır.”

Gelelim “sorunlu şahıs” Auguste Comte’a: Comte da en az İbn Haldun kadar toplumlar üstüne kafa yormuş, sosyolojinin bir bilim olarak inşasında önemli çalışmalar yapmış bir kişi. Pozitivizm denince akla gelen ilk isimlerden, pozitif bilimlerin bir anlamda ideolojik babası. Comte’a göre sadece olgular üzerinde çalışarak bilim yapılabilir. Teolojik ve metafizik olan her şey hayatımızdan çıkarılmalıdır.  Bugün pozitif bilimler denilen ve “olgusal dünyayı yine olgularla (bilimsel olarak) açıklamaya çalışan bütün bilimler Comte’un vurguladığı ilkelere dayanır.

Erdoğan “Bu ülkeye en büyük zulmü yasakçı, baskıcı jakobenlere yapmıştır bunu böyle bilelim” derken, “Kendisi gibi düşünmeyeni kapının önüne koyan zihniyeti” eleştirirken doğal olarak insanın aklına matbaadan toplatılan kitaplar, kapatılan gazeteler, dergiler, cezaevlerinde aylardır duruşma günü bekleyen yazarlar, gazeteciler, üniversitelerden KHK ile atılan binlerce akademisyen geliyor. Açıklama basit, “Teröre hizmet etmediği sürece her türlü fikrin savunulmasını kabul ederken, terörle mücadelemizi de sürdüreceğiz” Oysa biz biliyoruz ki “teröre hizmet etmek” denilen cümleyi bugün herkese uygulayıp gözaltına alabilir, günlerce sorgulayabilir ve tutuklayabilirsiniz. Bu rahatlıkla üniversitelerin en değerli hocaları, yazarlar, gazeteciler maalesef “terörist” diye yaftalanıp cezaevlerinde tutuluyorlar.

Erdoğan, “Devletin kendi kitaplarında olan bir şiiri okudu diye hapse atılan bir cumhurbaşkanı var burada” diyor. Doğrudur, ama biz orada aynı zamanda, kendisi gibi düşünmeyen hemen herkesi “düşman” gören, “teröre hizmet etmekle” suçlayıp cezaevine yollayan, muhalif bütün sesleri baskı ve yasaklarla ortadan kaldıran, siyaseti sadece kendi doğrularının konuşulduğu bir alanda baskılayan öfkeli bir adam görüyoruz.  

Yazarın Diğer Yazıları

Dünya Felsefe Günü’nde kendimize sorabileceğimiz ince sorular

Hiç doğmamış olduğunuzu hayal edin: Bu düşünce sizi rahatsız eder mi? Hiç yaşamamış gibi unutulacağınızı hayal edin: Bu sizi rahatsız eder mi?

“Etkin” olmaya çağrı: “Naturans III, Yeni Gündelik Yaşam” 

Çetin Balanuye, Naturans üçlemesinin bu son kitabında bizi, etkin olmaya ve diğer etkin insanlarla bir arada olmaya, dostluğa davet ediyor. Ben de bu davet doğrultusunda, bir ilk hareket olarak, herkese bu kitabı okumayı öneriyorum

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

"
"