"Asfalt olarak inşa edilen Tarlabaşı caddesinin 15 ikinciteşrine kadar inşaatı ikmal edilecektir. O gün caddenin açılma töreni yapılacaktır."
28 Ekim 1944 tarihli Akşam Gazetesi'nin üçüncü sayfasında "Şehir Haberleri" başlığıyla yayımlanan haberde; ileride Beyoğlu'nu sınıfsal olarak ikiye bölecek, şehrin göbeğindeki dikiş tutmayan bir yara gibi uzanacak Tarlabaşı Bulvarı'nın bir cadde olarak yapımı böyle müjdeleniyor.
Caddeden bulvara geçiş ise darbe sonrasına kısmet olur. Dönemin Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, 86 senesinde başlayıp 88'de bitecek Büyük Tarlabaşı Yıkımı'nın mimarı olarak tarihe geçecektir. Bölgedeki tarihi evleri yıkmayı kafasına koyan Dalan, İstanbul'da "Rum evi karakterinde" çok fazla ev olduğunu söyler. Bu yüzden de Dalan'a göre yıkılmasında hiçbir zarar yoktur. Hatta Bedrettin Dalan, 10 Mart 1987'de Cumhuriyet gazetesine gerçekleştirilen uygulamaların hangi plana göre yapıldığının sorulması üzerine 'Plan kafamın içinde' cevabını verir. Kafasındaki planı uygulamaya koyması da çok sürmez. Evler yıkılır, cadde genişler, bulvar olur.
Tarlabaşı Bulvarı, eğlence mekanları, şık restoranlar ve turizm merkezi Beyoğlu ile kent yoksullarının yaşadığı Tarlabaşı'nın mahallelerini yirmi yıldan uzun süredir bölüyor. Bu bölünmenin aşağı tarafı, Tarlabaşı artık adı ağza alındığında ya polisiye romanları ya da müstehzi gülüşleri çağıran bir semttir. Bir tarafta şehrin vitrini İstiklal Caddesi; diğer tarafta üzerine konulmuş Rum ve Ermeni evleri, o evlerde yaşayan Kürtler, Romanlar ve trans kadınlar vardır. Beyoğlu'nu ikiye bölen Dalan'ken; o bölünmenin sınırlarını kalın tükenmez kalemlerle çizen ardılları olacaktır.
Yıkım sırasında Tarlabaşı Bulvarı, 1988, IFEA fotoğraf arşivi
Belediyeye göre Tarlabaşı: Çöküntü alanı
Seneler geçer ve artık bu bölünme de yetmez. Tarlabaşı'nı Şanzelize yapma hayalleriyle yeni bir dönüşüm başlar. Mahalleli direnir, ama yalnızdır. Beyoğlu Belediyesi'nin "Büyük Dönüşümü" 2011'de başlar. 2013'te belediyenin internet sitesinde duyurulan, sonra siteden kaldırılan tanıtımda Dalan'ın bulvarının da yetmediği şu cümlelerle anlatılır:
"Sefaleti kaderi olmayacak!
"'Nerede oturuyorsunuz?' diye sorulduğunda cevap olarak verilmekten imtina duyulan karanlık mahalleler… Adı suç ve güvensizliğe bulaşmış sokaklar… Sıvası dökülmüş, belleri çoktan bükülmüş, çoğu terk edilmiş metruk binalar… 40 – 50 metrekarelik izbe konutlar… O konutlar içinde ve o binalar arasında şehrin belki de yaşanan en yoksun ve yoksul hayatları… 60'lardan beri iş ve ekmek bulmak için Anadolu'dan gelenlerin en yoksulları, zorunlu göç mağdurları, Avrupa'dan bir önceki duraklarında yasa dışı göçmenler… Ancak ve ancak mahkûm kalındığı için oturulan ve yaşanan Tarlabaşı!
"Şimdi, değil Tarlabaşı'nın belki de İstanbul'un en çöküntü alanı model bir dönüşüm projesinin başlangıç noktası oldu. Yenilenme en dipten başlayacak!"
O proje Tarlabaşı'nın çehresini değiştirdi. Tarlabaşı'nın kentsel dönüşüm diye parçalanmış, bölünmüş, adacıklara dönüşmüş sokaklarında yürümek; yüz yıllık yıkımın hayaletleriyle çevrelenmek demek artık. Mahallelinin çoğu, daha aşağılara Dolapdere'ye taşınmak zorunda kaldı. Sokaklarında çocuklar daha az top koşturuyor. Adım başı oteller ve panolar karşılıyor yolu Tarlabaşı'na düşenleri.
Kentin orta yerindeki Tarlabaşı Bulvarı, artık vitrinlerle yoksulluğu değil; vitrinlerle başka vitrinleri ayırıyor. Ve daha kalın tükenmez kalemlerle yeni sınırlar çiziliyor.
Tarlabaşı Toplum Merkezi
Yıkımın yeni hedefi: Tarlabaşı Toplum Merkezi
Bütün bu operasyonların son hedefinde ise bir dernek var: Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği. Dernek, kentsel yıkımın kokusunun duyulduğu ama daha piyasaya çıkmadığı dönemde, 2007'de kuruldu.
2006 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından Beyoğlu Tarlabaşı semtinde kente göçle gelenlerin kent yaşamına eşit katılımını desteklemek amacıyla oluşturulan bir pilot proje olarak başlayan Tarlabaşı Toplum Merkezi (TTM), Haziran 2007'de için Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği'nin kurulmasıyla çalışmalarını dernek bünyesinde sürdürmeye başladı.
TTM 15 yıldır, Tarlabaşı'nda çocukların ve kadınların bir araya gelebilecekleri güvenli alanları kurmak ve ayrımcılığa uğrayan tüm çocukların ve kadınların haklarını korumak için çalışıyor. Kentsel dönüşümün kırıp geçtiği, insanların yersiz yurtsuz bırakıldığı, yoksulluğun hane içlerinden sokağa taştığı Tarlabaşı'nda çocukları korumak, kadınları güçlendirmek için uğraşıyor.
TTM, çocukların kendi seslerini duyurmaları için araçlar geliştiriyor. Merkeze gelen çocuklar röportajlar yapıyor, öyküler yazıyor, fotoğraflar çekiyor. Çocuklar; kendi dertlerini, hayallerini, umutlarını anlatıyor.
15 yıllık tarihinde TTM yeri geldi kısa film yarışması düzenledi, yeri geldi çocuklarla müzik yaptı. Sanat, fotoğraf ve felsefe atölyeleri de cabası.
Merkez bir yandan da Tarlabaşı'ndaki kadınların yaşadıklarını raporluyor. Kadınlar erkek şiddetini, sağlık sorunlarını, hastaneye gidemediklerini, gittiklerinde hastane polisinin kocalarından şikayet etmekten vazgeçirdiklerini anlatıyor. Tarlabaşılı çocuk ve kadınlar güçlensin diye psiko-sosyal danışmanlık da veriyor.
İki katlı, biraz derme çatma, pespembe açan çiçek gibi bir bina merkez. Kentsel dönüşüm yıkımının ortasında, fırtınada sallanan ama yıkılmayan bir hafıza mekanı gibi bir yandan da.
Ancak tüm bu yıkım fırtınasının merkezinde son bir buçuk yıldır TTM var.
Medya talimatlı denetim ve davalar
Her şey bundan bir buçuk yıl önce, sıcak bir yaz gününde başladı. Tarlabaşı Toplum Merkezi bir etkinlik düzenlemek istedi. 27 Haziran'da, tam da Onur Haftası'nda Kaos GL'nin "LGBTİ+ Öğrencileri Aile ve Okul Kıskacına Karşı Nasıl Korumalı?" kılavuzu konuşulacaktı merkezin gönüllüleriyle.
Etkinlikten iki gün önce Milat gazetesinde karalama haberi yayınlandı ve Milat gazetesi yazarının sosyal medya paylaşımları başladı. "İstanbul'un göbeğinde Müslüman çocuklara korkunç tuzak" başlıklı bu yazı, işaret fişeği oldu. "Küresel çete LGBTİ+ kirli ve sapkın projelerini tüm dünyada uygulamaya devam ediyor" diyerek konuya giren yazar, "çocuklara LGBTİ sapkınlığı ve PKK propagandası" yalanıyla devam etti.
Bu yazının üzerinden bir gün dahi geçmeden, aynı gün Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Beyoğlu İlçe Müdürlüğü Sosyal Hizmetler Birimi derneği ziyaret etti. Bu ziyaret, fırtınanın habercisiydi.
Çok geçmeden sosyal medyada hedef göstermeler hız kazandı. Dernek çalışanları, gönüllüleri, yönetim kurulu üyeleri isimleri ve fotoğraflarıyla sosyal medyada hedef gösterildi, tehdit telefonları almaya başladı.
TTM, hakaret ve karalamalara maruz bırakılırken bir yandan da denetimden geçti. İstanbul Valiliği İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen denetim iki gün sürdü. Aylardan hâlâ Haziran'dı.
Temmuza gelindiğinde bu sefer A Haber devreye girdi, Beyoğlu'ndaki merkez hakkında "Şişli'de toplum merkezinde LGBT ve terör eğitimi" başlığıyla mahallenin hangi ilçede dahi olduğunu bilmediğini ele veren bir haber yayımladı.
Dernek Yönetim Kurulu başkanının İstanbul Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü tarafından "müstehcenlik" iddiasıyla ifadesi alınırken; kolluk kuvvetleri de mahalleyi ziyaret ediyor, mahalleliye dernek hakkında sorular soruyor, derneğin çocuklara "terör örgütü propagandası" yaptığını öne sürüyor ama bir türlü mahalleliden istediği yanıtı alamıyordu.
İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçileri de Temmuz-Ağustos'ta bir ay boyunca derneği denetledi.
İçişleri Bakanlığı denetimi yetmemiş olacak ki Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından oluşturulan bir komisyon da 12 Ağustos'ta derneği denetledi. Dernek Başkanı denetime dayanak olan yazıyı CİMER'e başvuruda bulunarak talep etti, ancak iç belge olduğu gerekçesiyle bilgi paylaşılmadı.
Bilgi yine Milat gazetesi yazarından geldi. Milat yazarı, 20 Kasım'da Twitter'ın TTM ile ilgili bir paylaşımı hakkındaki şikayetini paylaşıp "…İnşallah yakında tüm mecralarda bizimle karşılaşacaksınız… Aralık ayında malumlar için rüzgarlar ters esecek…" dedi, daha sonra bu paylaşımı sildi.
Milat yazarının kehaneti bir gün şaşsa da, 29 Kasım'da derneğin yokluğunun tespiti davası Yönetim Kurulu başkanı ve başkan yardımcısına tebliğ edildi. Savcılıktaki müstehcenlik konulu soruşturmadan ise takipsizlik kararı çıkmıştı.
"Yokluğun tespiti" davasına gerekçe, Bilgi Üniversitesi'nin projesinin 2007'de sonlanması. TTM avukatlarının 14 Nisan 2022'de görülen bu davanın ilk duruşmasındaki "15 yıldır var olan, kamuyla ortak iş yapan bir dernek nasıl yok olabilir" sorusu da eski bakanlardan Fatma Şahin'in olmayan bir merkezi nasıl ziyaret ettiği de hâlâ yanıt bekliyor…
1950'li yıllarda Tarlabaşı
Dava, gazeteden öğrenildi
Takvimler 9 Şubat 2022'yi gösterdiğinde ise Milat gazetesi manşet haberinde yeni bir davadan söz edildi:
"…LGBT'nin odağı Tarlabaşı Toplum Merkezi'nin sözde eğitim verdiği çocuklara yönelik pedofili faaliyetlerinde bulunduğu ve PKK sempatizanlığı empoze ettiği için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Asliye Hukuk Mahkemesince faaliyetten alıkonulması ve derneğin feshi için önceki gün dava açılmasına rağmen CHP'li İBB'nin birkaç gün önce yayınladığı raporda sapkın merkeze övgüler yağdırıp iş birliği yaparak TTM'yi kurtarmaya çalıştığı ortaya çıktı."
Avukatlar, bu haberden bir gün sonra adliyeden bilgi alarak derneğin feshi davasının açılmış olduğunu doğruladı. Bu sayede Dernek hakkında açılan davadan, Milat gazetesinin daha önce haberdar olduğu anlaşıldı. Artık, TTM hakkında iki dava vardı.
Daha kapatılma davasının ilk duruşması görülmeden İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi; savcılığın tedbir talebini kabul ederek derneğin faaliyetten alıkonmasına karar verdi. Mahkeme, iki ayın ardından 6 Nisan'da TTM lehine karar vererek tedbir kararını kaldırdı.
"Yokluğun tespiti" davası şimdiye kadar iki duruşma gördü. 14 Nisan'da İstanbul 8. Sulh Hukuk Mahkemesi'ndeki ilk duruşmaya İstanbul Valiliği avukatlarının yanı sıra Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı avukatı da geldi. Valilik Avukatı Gülnur Kara Kucur, Tarlabaşı Toplum Merkezi'nin Bilgi Üniversitesi projesi kapsamında kurulduğunu ve proje bittiğine sona erdiğini savundu. Derneğin amacının gerçekleşmesinin olanaksız hale geldiğini iddia eden Valilik avukatı, "Davanın kabulünü talep ediyoruz" dedi.
TTM Avukatlarından Sevgi Kalan, derneğin 2007'den bu yana aktif faaliyet gösterdiğini, çok sayıda kamu kurum ve kuruluşuyla ortak faaliyetlerinin de olduğunu belirtti ve ekledi:
"Haliyle biz davacı tarafın 'amacın gerçekleşmesi olanaksız hale geldiğinden yokluğun tespiti' iddiasını anlamak mümkün değil. Bilgi Üniversitesi projesinden bahsediliyor ve proje bittiği için merkezin de sonlandığı söyleniyor ancak TTM'nin varlığı üniversitenin projesine bağlı değildir."
Avukatlar duruşmada, 15 yıldır çalışan bir derneğin yokluğunun tespit edilemeyeceğini, "Bu dava edebi eser olsaydı türü fantastik olurdu" cümleleriyle anlatmaya çalışırken; Mahkeme Aile Bakanlığı'nın müdahillik dilekçe ve eklerini sunması, dernek vekillerinin derneğe ait defterleri sunması ve delillerin dosyaya sunulması için iki hafta süre verdi. Dava 29 Eylül'e ertelendi. 29 Eylül'de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, TTM "yokluğun tespiti" davasına müdahil oldu, dava 9 Mayıs 2023'e ertelendi.
Kapatılma davasının ilk duruşması ise 18 Mayıs'ta görüldü. TTM avukatları İçişleri Bakanlığı'nın aynı anda Savcı, Hakim ve Avukat rolüne soyunduğunu belirtti. Derneği hedef gösteren Milat yazarı tek başına basın açıklaması yaptı. Duruşma sonrası seyircileri tehdit etti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın düzenlediği iddianame ile açılan davada derneğin "kanuna ve ahlaka aykırı" hale geldiği iddiası yer alıyor. Davaya temel oluşturan dernekler denetçilerinin raporunda derneğin LGBTİ+'larla ilgili ifadeleri hukuka aykırı ve ayrımcı bir şekilde "müstehcenlik" olarak yer alırken; LGBTİ+'ların temel hak ve özgürlükleri de "toplumda kısaca LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, travesti, intersex) olarak bilinen kişilerin cinsel eğilimlerini normalleştirmek sureti ile çocukların cinsel kimliklerini etkilemeye çalışması" ifadeleriyle rapora ve davanameye girdi.
Duruşmada, Milat yazarının hakaret ve tehditleri medyadan adliyeye taşadursun; İçişleri Bakanlığı avukatı, baklayı ağzından çıkarıp Tarlabaşılılara "eğitimsiz" diyor ve ekliyordu: "Eğitimsiz oldukları için etkiye açıklar."
Bu dava da iki duruşma gördü. İkinci duruşması bu haftaydı. 2 Kasım'daki duruşmada da karar çıkmadı, dava 21 Şubat'a ertelendi.
Dava dosyasında yer alan resmi belgelerde ise, yıkımlarla parçalanan Tarlabaşı Çukur Mahallesi "PKK yanlısı ve LGBTİ'liler tarafından gösteri ve yürüyüşlerin yapıldığı bölgenin merkezi" olarak nitelendiriliyor…
Yıldız Tar kimdir?
Sıfatsız gazeteci, Boğaziçi terk, Cranberries hayranı, fantastik roman müptelası. 2013 yılında gazeteciliğe başladı. Etkin Haber Ajansı'nda editör, Özgür Radyo'da program yapımcısı ve sunucusu olarak çalıştıktan sonra 2014'ten beri LGBTİ+ internet gazetesi KaosGL.org'ta sırasıyla muhabir, editör ve yayın yönetmeni olarak çalıştı. Halen bu görevi sürdürüyor.
Sol, sosyalist siyasi partilerle LGBTİ+ hakları üzerine röportajları "Yoldaş Ben İbneyim" başlığıyla, trans kadınlarla röportajları "Dönmelere Doyamadık" ve Türkiye'deki LGBTİ+ hareketinin tarihine ilişkin sözlü tarih çalışması "Patikalar: Resmî Tarihe Çentik" ismiyle kitaplaştı.
Kaos GL Derneği'nin senelik medya izleme raporunu kaleme alıyor. Çeşitli gazete, dergi, kitap ve dijital mecralarda LGBTİ+ hakları, hafıza çalışmaları, edebiyat, nefret söylemi ve medya okur yazarlığı üzerine yazıları yayımlanıyor.
T24'te "İnsan Manzaraları" başlıklı portre röportajlar yapıyor.
|