24 Mayıs 2016

Koltuk “uysal koyunu” bozuyor

Günün birinde aynanın karşısına geçip, “Sen neymişsin be Binali” diyecek mi?

Hep büyük laflar, hep gerçek dışı söylemler, hep hamaset, hep kendine övgü, hayal aleminde başı boş gezintiler, işte Ahmet Davutoğlu’nun dünyası.

AKP kongresindeki konuşmasında yine aynı hayaller, üzerinde kimsenin durmadığı bir sözü:

“Demokrasi tarihimizin en büyük seçmen desteği ile, yüzde 49.5 oyla, partimizi iktidara taşıdık.”

Bütünüyle yanlış. Çok partili demokratik hayata 1946 seçimleriyle giriyoruz. 1950 seçimlerinden bu yana, en büyük üç seçmen desteği var. Yüzde 49.5’u geride bırakan, üç destek.

1950 seçimlerinde Demokrat Parti (Adnan Menderes) yüzde 53.3 ile iktidara geliyor.

1954 seçimlerinde DP’nin oyu yüzde 57.5’a yükseliyor.

1965 seçimlerinde Adalet Partisi (Süleyman Demirel) yüzde 52.8 ile iktidara geliyor.

Davutoğlu’nun bunları bilmemesi biraz zor. O halde?

“AKP’nin en yüksek oyunu ben aldım, Erdoğan’dan da daha yüksek” demeye getiriyor. Yüzde 49.5’u, yurt dışında sık sık yaptığı gibi, kendi başarısı olarak sunuyor. O zaman da, yol görünüyor.

Büyük laflarla başlayan ve devam eden Davutoğlu dönemi yine büyük laflarla sona eriyor.

"Padişahım çok yaşa"

Gerek kongredeki sahneler, gerek kongre sırasında TV’lerde yorumlar ve dün medyada ana başlık “Başkanlık”, varsa yoksa Başkanlık. Sanki AKP kongresi değil de, “Başkanlık Kongresi.”

Yeni Genel Başkan Binali Yıldırım’ın mesajları da o yönde, zaten o koltuktaki değişikliğin nedeni bu. İlk saniyeden “Saraya bağlılık.”

Osmanlı dönemi gibi, “padişahım çok yaşa” temennisi ile görevine başlayan yeni sadrazam gibi.

Ancak, Osmanlı Tarihi, canım cicim diye başlayıp, sonunda kellesi giden sadrazamların hikâyeleriyle dolu. Nedeni basit.

Siyasette birebir çok tanık oldum.

Koltuk değişti mi, insan değişiyor.

Aniden bir iktidar hırsı sarıyor, “ben onu da yaparım, bunu da ben yaparım” tutkusu.

Garip ama, büyük çoğunlukla böyle. Dev aynası aniden arz-ı endam ediyor.
 

Ayna karşısında gördüm
 

Binali Yıldırım hayli iddiasız görünüyor. Görünümü, hitabeti, kullandığı dil, yaşama biçimi, heyecan taşımayan, hiç bir alanda kendini vurgulamayan bir kimlik.

Bu özelliklerine rağmen…

Başbakanlık koltuğunda oturduğu sürece gerçekten bu “düşük profili” ile mi yola devam edecek, yoksa yavaş yavaş “iktidar”, evet “iktidar” nimetleri onu da kollarına alacak mı?

Siyasette birebir tanık oldum.

Günün birinde aynanın karşısına geçip, “Sen neymişsin be Binali” diyecek mi?

Aynıyla vaki, kendisinin bile aklından geçmediği halde, iddiasız biçimde o koltuğa oturan, herkes şaşkınlıkla bu gerçeği izlerken, liderine bağlılığını ifade ile başlayan, ama sonra aynanın karşısında, kendisini hayranlıkla izleyip, kravatını şöyle bir düzeltip, “ben neymişim” diyen Başbakanlar biliyorum. İki gazeteci ile birlikte, uzak bir ülkede, bir yurt dışı gezisinde tanık olduğum bir sahne.

Binali Yıldırım uysal koyun olarak mı kalır, yoksa o da öyle bir dönüşüm sergiler mi? Şu anda çok uzak bir ihtimal gibi, ama bu “koltuk”, hiç belli olmaz.
 

Dönemeç başka yerde


Medyaya bakıyorum, yarısı değişen yeni MKYK, şunlar geldi, bunlar gitti, yorumları. Hiçbir şey ifade etmiyor. Bir araba boş laf, AKP’yi allama, pullama seferberliği.

Her şey başkanlığa endeksli.

Öyle ki, bir anda dokunulmazlıkların kaldırılması bile unutuluyor. Varsa, yoksa başkanlık.

Oysa, dokunulmazlıkların kaldırılması Türkiye için tam bir dönemeç.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Başkanlık bugün gelse bile, dokunulmazlıkların kaldırılması ve onun sonuçları Türkiye’yi çok daha derinden etkileyecek.
 

Batı'da kaygı diz boyu
 

Bunun için Batı'ya bakmak yetiyor.

Kendi içine böylesin kapanmış, kendi içinde pireyi deve yapan bir ülke, kafasını kaldırıp, dışarıya şöyle bir bakmayı bile akıl edemiyor.

Oysa baksa, görecek.

Batı'da dokunulmazlık açıklamaları ve yorumlarından geçilmiyor, AKP kongresi var, yok, ama dokunulmazlıkların kaldırılmasından duyulan kaygı ülkelerin resmi açıklamalarına yansıyor.

Kongreye dönük söylenen ise, “parti-devlet” benzetmesi, “tek adam ülkesi”, “Erdoğan-parti bütünleşmesi” gibi, tehlikeli olarak nitelenen gözlemler.

Davutoğlu o koltukta oturduğu sürece pek o kadar “uysal koyun” rolü oynamıyor. Ancak, ne zamanki, “kalk sen oradan” denildiğinde, halka şikayet ederek, yelkenleri indiriyor.

Binali Yıldırım her ne kadar “iddiasız ve düşük profil” çiziyorsa da, aksi olağanüstü bir sürpriz olsa da, şu andan itibaren “bir bilmece.” 

Yazarın Diğer Yazıları

Zafer çığlıkları gölgesinde parçalanma: Nüfus bilgileri sıfırlandı

İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?

İngiliz + Amerikan planı: Suriye şimdilik Colani’ye emanet

Erdoğan onca kavgadan sonra, nasıl ki Mısır lideri Sisi ile anlaştı, Yunanistan ile anlaştı, AB ile anlaşmaya çalışıyor, diktatör Esad ile de anlaşmak için yollara düştü. Bütün olanların toplamında: İsrail ile yeniden el sıkışırsa... Artık yeni bir “İleri Üçlü” görmeye hazırlanın!.. Türkiye - Amerika - İsrail.

Diyanet imparatorluğunun freni patlamış!

AKP iktidarında artan bütçesi, artan personeli, artan yetkileriyle donatılan Diyanet İşleri Başkanlığı fiili ve sembolik kazanımlarıyla imparatorluk gibi. Kendisine her türlü rolü biçiyor, kendine göre yorumlar icat ediyor, toplumu yanlış yönlendiriyor. Bu kadar yetki tanınırsa, olacağı bu

"
"