Plastik çatallarla ya da domates salçasını kullanarak yazıyor. Daha sonra bir tükenmez kalem buluyor, onunla yazıyor. Düşüncelerini ve anılarını yazıyor Silivri’de hapishanede.
Die Welt muhabiri, Türk kökenli Alman yurttaşı Deniz Yücel. Bir yıldır tutuklu, hakkında henüz iddianame bile yok.
Gazetecilik böyle bir şey, yazarsın, ne ile olursa olsun, nereye olursa olsun, yazarsın. Günü geldiğinde, duvara bile yazarsın.
Kendisine kağıt, kalem yasağı kalktığında, normal kalemle normal kağıda döküyor yazılarını. O yazılar bir biçimde Almanya’da kitap haline geliyor.
***
Bizdeki medya çığırtkanlığının aksine, Almanya’nın önde gelen gazetelerinin internet sitelerinde tek bir haber yok.
Hangi konuda?
Almanya Başbakanı Merkel ile Başbakan Binali Yıldırım arasındaki görüşmeyle, Yıldırım’ın Almanya ziyaretiyle ilgili.
Tek başına bu durum iki ülke arasındaki “demokrasi farkını, anlayışını, derecesini” göstermeye yetiyor. Ayrıca, orada Yıldırım’ın ziyaretine verilen önemin ölçüsünü de anlatıyor.
Çeşitli kaynaklardan edindiğim bilgiye göre, Merkel’in görüşmede altını özenle çizdiği bir konu var. Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel’in tutukluluğu konusu.
Merkel bir yıldır tutuklu bulunan Yücel’in “nasıl bir suçu olduğunu” soruyor Binali Yıldırım’a. Onun sadece “gazetecilik” yaptığını söylüyor ve ekliyor:
“Bir yıldır tutuklu ama, hakkında hâlâ bir iddianame düzenlenmiş değil”.
Merkel “bu nasıl bir hukuk devleti” demeye getiriyor ve “Deniz Yücel konusu çok büyük önem taşımaktadır” diye bir kaç kez vurguluyor.
Yıldırım’ın itirafı ve özgürlük
Binali Yıldırım AB üyeliğine destek, teröre karşı ortak mücadele, arada ortaya çıkan sorunların giderilmesi ile ilgili karşılıklı çaba harcanmasını dile getirse de, Deniz Yücel konusu ağır basıyor ve ona karşı bir şey söylemek gereğini hissediyor.
Basına açıklamasında Yıldırım:
“Deniz Yücel için hukuk devleti kuralları içinde gereken yapılacaktır. Duruşma yapılırsa, umut doğar, dedim.”
Ve Deniz Yücel bu görüşmenin ertesinde, dün öğle saatlerinde serbest bırakılıyor.
İyi ki, bırakılıyor. Çok sevindirici bir gelişme.
Ama, dikkat çeken nokta şu. Binali Yıldırım’ın itirafı.
Yıldırım “gereken yapılacaktır” diyor, o sözlerin mürekkebi kurumadan, Deniz Yücel serbest bırakılıyor.
Yargının bağımsız olmadığının yeni bir örneği, bir itirafı. İtiraf ertesinde, acele uygulanması.
Meslektaşımız iddianamesi bile olmadan, hiçbir biçimde mahkemeye bile çıkmadan, bir yıldır hapiste tutuluyor, Binali Yıldırım’ın tek bir cümlesiyle serbest bırakılıyor.
Tepeden gelen bir emirle, tutukluluk sona erebiliyor. Darısı diğer meslektaşlarımızın başına.
Harika, hiç olmazsa bir meslektaşımız artık özgür.
Buna rağmen, Almanya ile ilişkilerin nasıl düzeleceği ayrı bir soru.
Adamlara daha bir kaç ay önce günlerce “Nazi” hakareti yağdırmışsın, unuturlar mı bunu.
Demek ki, Türkiye öyle sıkışmış durumda ki, bir günde Merkel’in bastırmasıyla, bir gazeteciyi serbest bırakabiliyor AKP iktidarı.
Kitabın tanıtımı
Polis tarafından arandığını öğrenince, Deniz Yücel polise gidiyor İstanbul’da 14 Şubat 2017 günü.
Türkiye’de Die Welt gazetesinin muhabirliğini yapıyor. Yazdığı haber ve yorumlar AKP iktidarını kızdırıyor.
Polise gitmesiyle tutuklanması bir oluyor, hakkındaki suçlama “terör örgütü üyeliği, terör propagandası ve halkı isyana teşvik”.
Bugün 17 Şubat 2018, Yücel bir yıl iki gün tutuklu kalıyor. Bu süre içinde önce plastik çatal ve domates salçasıyla, sonra normal tükenmezle yazdığı yazıları bir biçimde Almanya’ya gönderiyor.
O yazılar kitap haline geliyor, “Wir sind ja nicht zum Spass hier”, “Biz Keyif İçin Burada Değiliz” başlığı ile yayınlanan bir kitap.
Kitap üç gün önce, tam da Binali Yıldırım’ın Almanya ziyareti sırasında Berlin’de bir toplantı ile tanıtılıyor. Orada kaleme aldığı yazılarından birinde Yücel:
“Türk Hükümeti benim ve tutuklu diğer gazetecilerin davalarında açıkça taraf tutuyor. Ben özgürlüğüm için ülkeler arasında tank ve silah pazarlıklarının aleti olmak istemiyorum. Hukuk devletinin pazarlığı olmaz”.
Bizde tutuklu bütün Türk gazeteciler gibi, Deniz Yücel de dik durmasını biliyor. Yücel Türk kökenli, Alman yurttaşı.
Ama kara gün
Dik duran tutuklu bütün Türk gazeteciler... Hapisteki tutuklu ya da hükümlü gazeteci meslektaşlarımın hepsinden söz ediyorum.
Aynı zamanda büyük bir üzüntüyle Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak’tan söz ediyorum. Onların dik duruşlarından.
Deniz Yücel’in tahliyesine sevinmeye vakit kalmadan, kara bir haber demokrasinin üstüne kabus gibi çöküyor.
O gazeteciler, Ahmet, Mehmet ve Nazlı anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs gibi çok ağır bir suçlamayla çok ağır bir cezaya çarptırılıyor.
O gazeteciler anayasal düzeni ne ile ortadan kaldıracak? Kalemleriyle!..
Kaldı ki, onların kalemleri, cümle alem biliyor ki, sadece “demokrasi” yazıyor.
Ömürlerinde ellerine altı patlar tabanca bile almamış, elleri sadece kalem tutmuş bu üç meslektaşımız anayasal düzeni ortadan kaldıracak!..
Basın tarihine, Türkiye’nin demokrasi tarihine kara bir leke daha düşüyor.