Manzaraya bakın.
-Reza Zarrab artık Amerika’nın koruması altında, Amerika adına tanıklık yapıyor, sanık olmaktan çıkıyor.
Aylardır en yüksek düzeyde, hatta Başbakan düzeyinde, Türkiye Zarrab davasında Amerika’yı ikna etmeye çalışıyor, ama olmuyor. Rıza belli ki, epey konuşmuş, artık ne söyledi ise.
-Türkiye dün müthiş açıklamalarla sarsılıyor. Kemal Kılıçdaroğlu elinde “belge” dediği bazı kağıtlarla kürsüye çıkıyor ve “Tayyip Erdoğan’ın yakınlarının yurt dışına para transfer ettiğini” öne sürüyor.
-O CHP Grubunda bu açıklamalarda bulunurken, TRT canlı yayını kesiyor.
-Dolar dün akşam saatlerinde 3.97 TL’yi görüyor.
AKP sözcüleri
Kılıçdaroğlu’nun iddiasına göre, Erdoğan’ın yakınları yurt dışında bir firmaya toplam 13 milyon 200 bin dolar gönderiyor.
Kılıçdaroğlu “belge” olarak, o paraların kimler tarafından, nasıl gönderildiğini içeren kağıtlar gösteriyor.
1-Paraların gönderildiğine ilişkin banka dekontları,
2-Yurt dışına para gönderme yöntemi olarak, swift kayıtları.
Açıklamadan bir kaç saat sonra AKP’den peş peşe açıklamalar birbirini izliyor.
AKP Sözcüsü Mahir Ünal diyor ki:
“Belgeler suç unsuru ise, Kılıçdaroğlu savcılığa teslim etsin”.
Bundan sonra Kılıçdaroğlu hangi “hukuki” adımı atacak, henüz açıklanmış değil. Belki “siyasi yanıt” bekliyor olabilir.
AKP Grup Başkan Vekili Bülent Turan garip bir laf ediyor:
“Kılıçdaroğlu resmi işlemi belge diye sundu. Belgeler ticaret kaynaklı”.
1-Resmi işlem belge olmaz mı?
2-Belgeler ticaret kaynaklı ise, ne fark eder?
Bülent Turan’ın neyi kastettiğini pek kimse anlamıyor.
Erdoğan kendini bağladı
AKP’yi ayağa kaldıran açıklamaların nedeni var. Erdoğan bir kaç gün önce Kılıçdaroğlu’na hem tazminat davası açıyor, hem ağır sözlerle yükleniyor ve kendisini bağlayan bir şey söylüyor:
“Yurt dışında param olduğunu ispat et, ben Cumhurbaşkanlığından istifa edeceğim. Edemezsen, alçaksın”.
İş fena kızışıyor, Kılıçdaroğlu dün:
“Ben senin yakınlarının yurt dışına para gönderdiğini söyledim” diyerek, iddiasını sürdürüyor.
Ortalık bir anda karışıyor. TRT istediği kadar Kılıçdaroğlu’nu sansür etmiş olsun, Türkiye’nin dört bir yanında insanlar dün öğleden sonra sadece bu konuyu konuşuyor.
Yani, halkın büyük bölümü iddialardan haberdar.
Avukatın yalanlaması
Derken, Erdoğan’ın avukatından bir yalanlama geliyor:
“İddialar yalan, gösterdiği kağıtlar sahtedir. Elindeki kağıtları derhal Cumhuriyet Savcılığına vermeli ve suç duyurusunda bulunmalıdır. Sayın Cumhurbaşkanımıza iftira etmiştir. Ne sayın Cumhurbaşkanımızın, ne de ailesinin yurt dışında parası bulunmamaktadır”.
Bu tür iddialara Erdoğan değil, uzun süre sonra ilk kez avukatı yanıt veriyor. Olabilir, Erdoğan dün o saatlerde Milli Güvenlik Kurulu toplantısında.
Muhtemelen bugün yarın kendisi de bir açıklama yapar.
Hukuki durum ne
Bir taraf belli bir iddia ile ortaya çıkıyor, karşı taraf iddiaları “yalan ve sahte” olarak niteliyor. Bu durumda hukuken yapılması gereken ne?
Erdoğan’ın avukatı “sahte” dediğine göre:
Kılıçdaroğlu hakkında suç duyurusunda bulunmak durumunda. Çünkü, müvekkiline yani Erdoğan’a Kılıçdaroğlu’nun “iftira ettiğini” söylüyor.
Peki, Kılıçdaroğlu’nun gösterdiği kağıtların sahte olup olmadığı nasıl anlaşılacak?
Kılıçdaroğlu o kağıtları mahkemeye sunacak, mahkeme bilirkişi tayin edecek ve kağıtlar sahte mi, değil mi, ortaya çıkacak.
YPG’ye silah vermeye devam
Bütün bunlar olurken, Amerikan Yönetimi Trump’ın Erdoğan’a verdiği sözün “geçerli olmadığı” anlamına gelen bir açıklama ile “Kuzey Suriye’de bulunan Kürtlere silah yardımına devam edeceğini” bildiriyor.
Yani, Trump’ın verdiği söze rağmen, Amerika YPG’ye silah vermeyi sürdüreceğini vurguluyor. Amerikan Yönetimi, Pentagon Başkan Trump’ı iplemiyor. Ya Trump tam öyle söz vermiyor ya da Ankara onu yanlış anlıyor.
Bütün bu iç ve dış olaylar ortasında Türkiye açık denizde fena halde fırtınaya tutulmuş gibi. Olay sadece Erdoğan’ı ilgilendiren bir konu değil.
Ama Erdoğan da dahil olmak üzere, Kılıçdaroğlu’nun gösterdiği kağıtlar ve buna karşı söylenen “sahte ve yalan” açıklamaları, Reza Zarrab olayı ile birleştiğinde, Türkiye’nin nereye doğru gittiğini kestirmek güç.