2012’de 400 gram pide 1.5 lira, 2013’te 350 gram pide 1.5 lira, 2014’te 300 gram pide 1.5 lira, 2015’te 250 gram pide 1.5 lira.
Bu eğilim devam ederse, 2020’de 1.5 lira verir, hiç pide almazsınız.
Ama, bu aziz halkımızın umrunda değil.
Buna karşılık, bir zamanlar Numan Kurtulmuş’un umrunda. Şimdi Başbakan Yardımcısı, 2011 Ağustos’unda HAS Parti Genel Başkanı olarak bir grup gazeteciyle sohbet ediyor. Yıldız Parkı'nda aralarında benim de bulunduğum gazetecilerle kahvaltıda Kurtulmuş oklarını AKP’ye yöneltiyor:
“3.5 milyon kişi açlık sınırı altında yaşıyor, 12 milyon yoksulluk sınırı altında. AKP ile birlikte ekonomik sıkıntı ve işsizlik artıyor, esnaf kepenk kapatıyor. Adam tarlasını ekiyordu, şimdi ekemiyor. Ürününü satıyordu, şimdi satamıyor. Çünkü, AKP Türkiye’yi neoliberal politikalarla küresel kapitalizmin yörüngesine sokuyor. Bu konuda IMF’ye söz verdi. Bu şartlarda AKP’den kitlesel kopuş olacak.”
AKP’ye adım attığından bu yana, Türkiye’deki ekonomik sıkıntı artık Numan Bey’in de umrunda değil.
Ve bu arada uzak görüşlü olduğunu kanıtlıyor, “AKP’den kopuş olacak” derken, kendisi kurduğu partiden kopuyor, AKP’ye monte oluyor.
O montajla birlikte, dertleri de ona uyum gösteriyor, onun derdi, şimdi “din” ve pek çok AKP’li gibi, Cumhuriyet ile hesaplaşma.
"Cumhuriyet zulüm tarihi"
HAS Parti Genel Başkanı iken Numan Bey, bizlerle yaptığı o sohbette:
“Biz din üzerinden siyaset yapmıyoruz. Din üzerinden halkı asla kutuplaştırmıyoruz. Hiç bir siyasi parti hakkın tecelli ettiği yer olamaz.”
Ve bu cümlenin arkasından ünlü cümlesini patlatıyor:
“Biz maneviyatçıyız, bu dünyadan başka öteki dünya da var. Harun gibi gelip, Karun gibi gitmeyeceğiz.”
Bir zamanlar “din üzerinden siyaset yapmayacağını” söyleyen Numan Bey üç gün önce , AKP’ye ne kadar uyum sağladığını kanıtlıyor. Fatih Belediyesi'nin düzenlediği sohbete katılan Numan Bey:
“Osmanlı’dan sonra Türkiye’de maalesef bir zulüm tarihi oldu. Öyle oldu ki, camilerimiz ahır oldu, yıkıldı, tahrip oldu. Çok şükür o zamana göre, değişim oldu. (...) Bırakın insanlar camilerde evlensin, düğünlerini camilerde yapsın.”
“Din üzerinden siyaset yapmayacağını” söyleyen Numan Bey muhteşem bir dümen kırıyor ve son yılların adeti olmak üzere, Cumhuriyet’i “zulüm tarihi” olarak ilan ediyor. Kendisinin de, o Cumhuriyet’in bir ürünü olduğunu unutarak.
Ne olacak, yarın bir başka dümen kırabilir, çok başka bir konumda olabilir, bu kez de, “AKP dönemi zulüm tarihi olmuştur” diyebilir. Hiç şaşmam.
Ya İsmail Kahraman?
Cumhuriyet’i içine sindiremediğini bir kaç kez açıkça ilan eden Meclis Başkanı İsmail Kahraman ise, incilerine yeni bir inci daha ekliyor:
“Bütün dünya bizim önderliğimizi bekliyor.”
Bu sözü araştırıyorum, gerçekten bütün dünya böyle bir beklenti içinde mi, diye. Doğru, İsmail Bey haklı.
Arjantin, Bolivya, Şili, Uruguay, Paraguay, Brezilya, Küba, Meksika, yani Latin Amerika tamamen bu beklenti içinde. Gözlerini Ankara'ya dikmişler, Ankara’dan işaret bekliyorlar. Yolsuzlukla nasıl mücadele edecekler, nasıl bir terör yasası çıkartıp, insanları yargılamadan önce içeri atacaklar, medyayı nasıl baskı altına alacaklar, bunların reçetesini bekliyorlar.
Afrika’ya geçiyoruz, bırakın devlet ya da devletçikleri, yerli kabileler dahil, onlarda o kadar “şef ya da reis” var, bizde kendiliğinden oluşan “reislik” mekanizmasını öğrenmeye can atıyorlar.
Avustralya, koskoca Asya kıtası, Çin ve Rusya ve Hindistan dahil, bizim bir anda İsrail ile nasıl anlaştığımızı merak edip, yeryüzünde anlaşmazlıklara nasıl son verileceğini öğrenmek için bizden randevu bekliyorlar.
Eskimolar bile
Bizim “etnik sorunun çözümündeki” başarımızdan dolayı Antarktika’daki Eskimoların başı dönüyor, Kanada'da Quebec halkı aynı şekilde, on dört yılda Kürt sorununu nasıl bir terör faciasına dönüştürdüğümüzü görüp, şimdi bizi kendi ülkelerine davet ediyor. “Gelin ve bize yardım edin” çağrılarıyla.
Avrupa desen, İngiltere’nin AB’den ayrılma kararıyla birlikte, AB o kadar yalvardığı halde, bizim neden yıllardır AB’ye yüz vermediğimizi anlıyor ve kendine alternatif arıyor. O alternatif Türkiye’de.
Neden Türkiye’de? Çünkü, İsmail Bey haklı, “dünya bizim önderliğimizi bekliyor.”
Başbakan Binali Yıldırım da aynı düşüncede. İngiltere’deki referandum sonrasında “‘dünya bizi konuşuyor” diyor. Doğru konuşuyor, “Türkiye’den nasıl kurtuluruz” hesaplarıyla. İngilizler, “eyvah Türkler geliyor” feryatlarıyla, kendilerini AB’den dışarıya atıyor. Bir zamanların ünlü komedi filmi gibi, “The Russians are coming”, “Ruslar Geliyor”, yerini bıraktığı yer belli, “eyvah Türkler geliyor.”
Biri Meclis Başkanı, biri Başbakan, biri Başbakan Yardımcısı ve onlar bizim kaderimizi belirliyor.
Bu görüşlerle belirledikleri için ülke bugün yangın yerine dönmüş durumda.
Reis sahnede
Yangını son anda yine de “Reis” kurtarıyor. İsrail ve Rusya menzilinde muhteşem bir çark ile.
Hem İsrail, hem Rusya elini ovuşturuyor, “sağolasın Obama!”
“Reis” ne de olsa, “bağımsız dış politikanın” üstadı. Dün bağır, çağır, demediğini bırakma, bugün git, şu mübarek Ramazan günü, “valla bir daha yapmayacağım” de.
Koltuktaki sihir ve kerametin sonu yok.