23 Mart 2018

Bir imparatorluğun sonu

İfade ve basın özgürlüğünün sadece mahkemeler ve tutuklamalar ile değil, medyaya vurulan çok ağır darbelerle de suyu çıkıyor

"Bu gazeteler artık başıma bela oldu. Artık burama geldi, dayanamıyorum. Satacağım ama, alan yok. Alan olsa, hemen satacağım”.

Bundan bir kaç ay önce Aydın Doğan hissiyatını ve içinde bulunduğu durumu çevresine bu sözlerle aktarıyor:

“Artık dayanamıyorum”.

“Dayanamadığı” son nokta iki gün önce konuyor. “Alan olsa, hemen satacağım” dediği kararı kısa sürede “bu işe ilgi duyanların” kulaklarına gidiyor.

Yüksek tepelerde “artık vakti geldi” denildiğinde, pazarlık başlıyor. Doğan Medya Grubu'nun satışı ile ilgili gelişmeler bir, iki hafta önce Aydın Doğan - Yıldırım Demirören görüşmeleriyle başlıyor.

Cumhuriyet Tarihinin en kapsamlı, toplumu en çok etkileyecek medya satışı bu görüşmeler sonunda gerçekleşiyor.

Hürriyet, Posta, Fanatik, Hürriyet Daily News, Kanal D, CNN TÜRK ve diğer yan TV kanalları, Doğan Kitap, dergiler... Doğan Medya Grubunda TV, gazete ve dergi adına ne varsa, hepsi Demirören Grubuna satılıyor. Doğan Grubundan yapılan açıklamaya göre, hepsi 890 milyon dolara.

Darbelerle kesin karşı

Kağıt üstünde Doğan Holding Onursal Başkanı görünen ancak, fiilen her türlü kritik kararı alan, hemen her şeye karışan, her türlü sorumluluğu yüklenen Aydın Doğan’ın “Medya İmparatorluğu” serüveni 1979’da Milliyet’i satın almasıyla başlıyor.

12 Eylül 1980 askeri darbesinde Aydın Doğan “delikanlı” tavrında. O dönem askeri yönetim tarafından siyasal yasaklı konumuna getirilen Bülent Ecevit’in yayınladığı “Arayış” dergisine destek çıkıyor, askeri yönetime rağmen, dergiyi basıyor ve dağıtıyor. Askerler dergiyi bir süre sonra kapatıyor.

Ecevit’e saygı duyuyor, yine de gönlünün bir yerlerinde Demirel ve MHP sempatisi eksik değil.

Askeri dönemde önemli bir gerçeği öğreniyor:

Askerlerle iyi geçinmek.

Bu düşüncesi sonunda, zaman zaman askerlerle çok ayrı kulvara da düşse, komuta kademesinde kimler yer alsa, onlarla ilişki kuruyor.

Ancak, askeri darbelere kesinlikle karşı.

Askerlerin önerilerine de kapalı.

Bu tavır Aydın Doğan’ın siyasilerle ilişkisini geliştirmesine yol açıyor.

Kim olursa olsun, Ecevit, Demirel, Türkeş, Erbakan, Özal, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller’le dostluklar müthiş. İktidarda kim olursa ya da kim muhalefete düşerse, Aydın Doğan onlarla beraber.

Bunun semeresini görüyor.

1980-90 arasında biriktirdiği sermayesi “siyasal” nitelikte.

Ansiklopedi savaşları

“Mali sermayenin kaynağı” ise, 1991-92’deki medyada ansiklopedi savaşları.

O yıllarda gazeteler “her eve bir ansiklopedi” promosyonu üzerinden amansız bir rekabete girişiyor.

Rekabette yarışı, o yıllarda Dinç Bilgin’in Sabah gazetesine karşı Aydın Doğan kazanıyor.  Milliyet’in günlük tirajı ansiklopedi sayesinde günde bir milyon yüz bini buluyor. Bu tarihi bir rekor.

Hürriyet’i 1994’te 70 artı 40 milyon dolara satın alırken, finansman kaynağı büyük ölçüde ansiklopedi savaşından elde ettiği gelir.

Hürriyet ile birlikte “Yükselme Devri” başlıyor.

Bir ahlak borcu

Milliyet, Kanal D, Hürriyet, CNNTÜRK, Doğan Haber Ajansı, dergiler, Doğan Kitap, matbaalar, baskı ve dağıtım derken, 1990’ların ilk yarısında müthiş bir medya devi oluşuyor. Bütün medya bir tarafa, o bir tarafa.

Avrupa’ya parmak ısırtan bir medya imparatoru.

Siyasi iktidarlar, artık kim iktidarsa, mutlaka Aydın Doğan’ın fikrini soruyor.

Burada şu tespiti yapmak ahlak borcu.

Hep Cumhurbaşkanları, Başbakanlar Aydın Doğan’ı arıyor, fikrini soruyor, destek istiyor yoksa, onun kendiliğinden karışmak gibi bir adeti yok.

O yerinde oturuyor, siyasi iktidarlar ve muhalefetler onun gözünün önünden birer birer geçiyor. Onlar gelip geçiyor ancak, güçlü olan hep o.

Vergi rekortmeni

Bu güç 1990’ların ikinci yarısında önemli bir servete dönüşüyor.

Dışbank’ı ve Petrol Ofisi’i satın alıyor.

Elektrik dağıtımına giriyor. Başka yan işlere el atıyor.

Çok para kazanıyor ve vergi rekortmenleri listesinde birinciliği yıllarca kimseye bırakmıyor.

Yanında çalışan mali ve idari işlerden sorumlu, o işleri yöneten kadronun yetkin, becerikli ve bilgili olmasının altını mutlaka çizmek gerek. Zamanında ve yerinde doğru kararlar alan bir ekibin sözünü dinlemek Aydın Doğan’ın önemli özelliklerinden biri.

Gazetelere karışmak da... “Zor patron”...

1989 ile 2001 arasında Milliyet’te, 2002 ile 2015 arasında Hürriyet’te, toplam 24 yıl Aydın Doğan’la köşe yazarı ve yönetici olarak çalışan, Kanal D’de programlar yapan biri olarak ben Aydın Bey’i iyi tanıdığımı sanıyorum. Yıllarca, bazı özel durumlar dahil, yanında çok bulundum.

Başlangıçta, bir “Anadolu insanının” vefası ve hoşgörüsünü taşıyan Aydın Bey’in kimyası AKP iktidarı ile birlikte bozuluyor.

AKP bir yumruk attıkça, Aydın Bey bir yazarı kurban veriyor. Her yumrukta bir yazar.

Verdiği her kurban, ne yazık ki, kendisini kurtarmaya yetmiyor.

İki manşet

Gün gibi anımsıyorum, Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, zaman zaman Milliyet’i ziyarete geliyor, o ziyaretlerde ara sıra ben de bulunuyorum, araları gayet iyi.

Aralarını bozan Hürriyet’in iki manşeti var.

Biri, Tayyip Erdoğan okuduğu bir şiir nedeniyle, üç ay hapse mahkum olduğu zaman Hürriyet’in Eylül 1998’de manşeti, “Muhtar Bile Olamaz”.

 Diğeri, türbanı kamuda serbest bırakan Meclis kararı alındığında, Şubat 2008’de “411 El Kaosa Kalktı”.

Pek çok yayının, köşe yazısının yanı sıra, özellikle bu iki manşeti Tayyip Erdoğan asla unutmuyor, diş biliyor.

Acısını da fena çıkartıyor.

Devlet borcu gibi

Doğan Holding ve bağlı kuruluşlar vergi denetmenlerinin istilasına uğruyor.

Sonunda çıkan hesap beş milyar dolarlık ceza. Beş milyar dolar... Devlet borcu gibi... Sonun başlangıcı.

Mahkeme, uzlaşma derken, Aydın Doğan yanılmıyorsam net bir milyar dolar ceza ödüyor. Korkunç bir rakam.

Dışbank ve Petrol Ofis’i satmak zorunda kalıyor. Serveti yarıdan fazla eriyor.

2011 Nisan’ında Milliyet ve Vatan’ı Erdoğan Demirören’e satıyor.

Şimdi de, bütün Doğan Medya’yı.

Sansür ve otosansür

Aslında son bir kaç yıldır, özellikle Hürriyet’e ve  bağlı TV kanallarında sansür ve otosansür had safhada.

Köşe yazıları birisi tarafından önceden mutlaka okunuyor, eğer yazı gerçekten pek muhalif ise, o yazara uyarı gecikmiyor:

“Bu yazı olmamış, yenisini yaz”.

Aynı yazar bazen günde iki, üç yazı yazmak zorunda kalıyor.

Bir yazı ile iki yazı ile Tayyip Erdoğan’ı tatmin etmek mümkün değil. O kararlı, kararlılığın sonu iki gün önce noktalanıyor.

Doğan Medya Grubu tarihten siliniyor.

İmparatorluk sona eriyor.

Medyada bilanço

Bu Türkiye açısından olağanüstü önemli, tam kırılma noktalarından biri.

Her ne kadar, Doğan Medya Grubuna bağlı yayın organları sürekli geri adım atsa da, Grup her geçen gün biraz daha teslim olsa da, baskıların sonu gelmek bilmiyor.

Bundan sonra ne olur?

1-Artık bağımsız medya adına, başta Sözcü, Cumhuriyet, Birgün, Evrensel olmak üzere bir kaç gazete kalıyor. Onlar şimdi çok daha iyi gazetecilik yapmak zorunda. Kendilerini yenileyerek.

2-Halkın gazetelere olan ilgisi azalabilir. Toplam tiraj iyice düşebilir.

3-TV adına ortada iki kanal kalıyor, FOX TV ve Halk TV. FOX iyi bir kanal, Halk TV ise kendisini toplamak zorunda.

4-Yazılı ve görsel medya perişan hale düşüyor, geriye sosyal medya ve Internet siteleri kalıyor. Internet yayınlarının son torba yasayla RTÜK’e bağlaması, aslında oraya da denetimin geleceğini gösteriyor.

Seçimlere tam hazırlık

İfade ve basın özgürlüğünün sadece mahkemeler ve tutuklamalar ile değil, medyaya vurulan çok ağır darbelerle de suyu çıkıyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken medya tamam, YSK tamam, seçim ittifakı yasası ile seçim sandıkları tamam.

Demokrasinin tam anlamıyla dibe vurduğu bir an.

Dilim varmıyor söylemeye ama, Aydın Doğan’ın “vicdan muhasebesi” yapması gereken bir an.

Yazarın Diğer Yazıları

Zafer çığlıkları gölgesinde parçalanma: Nüfus bilgileri sıfırlandı

İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?

İngiliz + Amerikan planı: Suriye şimdilik Colani’ye emanet

Erdoğan onca kavgadan sonra, nasıl ki Mısır lideri Sisi ile anlaştı, Yunanistan ile anlaştı, AB ile anlaşmaya çalışıyor, diktatör Esad ile de anlaşmak için yollara düştü. Bütün olanların toplamında: İsrail ile yeniden el sıkışırsa... Artık yeni bir “İleri Üçlü” görmeye hazırlanın!.. Türkiye - Amerika - İsrail.

Diyanet imparatorluğunun freni patlamış!

AKP iktidarında artan bütçesi, artan personeli, artan yetkileriyle donatılan Diyanet İşleri Başkanlığı fiili ve sembolik kazanımlarıyla imparatorluk gibi. Kendisine her türlü rolü biçiyor, kendine göre yorumlar icat ediyor, toplumu yanlış yönlendiriyor. Bu kadar yetki tanınırsa, olacağı bu

"
"