Cuma günü TÜİK Kasım ayı tüketici fiyat artışını yüzde 3.51 olarak açıkladı. Yıllık oran da yüzde 21’e fırladı. Çok doğal olarak, günlük yaşamda çığ gibi gelen çok daha yüksek bir fiyat artışlarıyla karşılaşanlar buna tepki gösterdi.
TÜİK’in metodolojisine göre fiyat derlemesi şöyle yapılıyor: Sigara ve akaryakıt fiyatları günlük olarak, taze sebze ve meyveler, tüp gaz, ve seçilmiş 16 gıda ürünü haftada bir kez, diğer ürünler ise ayda iki kez olacak şekilde ayın 10’uncu günü ve 20’nci günlerini içine alan haftalarda derleniyor.
TÜİK kendisine yönelen şüphe ve sis bulutunu dağıtmak için kamuoyuna çıkıp açıklama yapmak yerine, 3-4 yıldır “perdeleri kapatıp” içine kapandı. Öyle ki ana muhalefet partisi liderine bile kapıları açmadı.
Verilerine şaibeli olduğunu düşünerek yaklaşan hatırı sayılır bir kitle varken, herkesin işini, gelirini, kirasını, sözleşmelerini ilgilendiren bir konuda “askeri sırmış” gibi kapanması akıl alır bir durum değil. Tersine daha fazla biçimde “sis perdesini” kalınlaştırdı.
TÜİK bu yılın haziran ayında Hazine ve Maliye Bakanlığı’na “bağlı kuruluş” statüsünden “ilişkili kuruluş” statüsüne geçirilip daha özerk hale getirilmişti. Böylece, kâğıt üstünde ‘siyasi otoriteyle hiyerarşik ilişkisi olmayan’ bir statüye kavuşmuştu. İlk açık sınavda “testi çatladı”.
Son dönemde özellikle piyasada çok yüksek artışlara sahne olan otomobil fiyatları ve kiralardaki artışın TÜİK verilerinde hâlâ çok düşük yer almasına karşın, kurum bunlara bir açıklama dahi getirmeye çalışmıyor.
‘Final sınavı’ merakla bekleniyor
Siyasi iradenin gözüne kestirdiğinde kimin tutuklanacağına ‘bağımsız mahkemelerin’ karar vermediğini bilen yurttaşlar, enflasyonun kaç düzeyinde çıkacağının da ‘özerk’ bir istatistik kurumunca verilemeyeceğini düşünüyor.
Ama hâlâ TÜİK’e bir avans vermek gerekiyor. Aralık ayı enflasyon verilerine bakarak bunu göreceğiz. Özellikle fiyat artışlarının kasım ayının son 10 gününde hızlandığı hesaba katılırsa TÜİK’in ayın 20’sine rastlayan derlemelerinde bunun yansımamış olabileceği yönünde bir iyimserliği koruyabiliriz.
Aralık verileri TÜİK’in final sınavı olacak. 3 Ocak günü ya vatandaşın yaşadığı ile ilan edilen enflasyon uyuşmazsa? Türkiye daha önce hiç yaşamadığı bir ‘Arjantin deneyimine’ yol alacağı bir eşiğe adım atmış demektir.
İktisatçılar Hakan Kara ve Çağrı Sarıkaya’nın yaptığı çalışmaya göre, yüzde 10’luk bir kur artışının uzun vadede fiyatlara 2.7 puanlık artış olarak yansıdığı gösteriliyor. Bu geçmişte (2016’ya kadar) daha düşük, 1.5 puan olarak ölçülmüştü.
Ekim ayındaki yüzde 7’lik kur artışını Kasım ayındaki yüzde 33’lük kur artışıyla toplamda yüzde 40’lık artışın fiyatlara kademeli olarak yansıyacağını biliyoruz.
Bu tartışmaların ötesinde, TÜİK’in yayımladığı Kasım verilerinde bile çığ gibi gelen enflasyonun izleri zaten yer alıyor:
- Merkez Bankası yönetiminin gıda ve enerji hariç enflasyona bakmayı işaret ettiği kalem olan çekirdek enflasyon, kasım ayında yüzde 2.8-4.05 arasında geldi. Bu verilerin ima ettiği enflasyon hızı yüzde 30-35’lerde.
- TÜFE’nin kapsadığı 415 mal ve hizmet kaleminin fiyat artışlarının yıllık artış değerlerine bakıldığında, medyan değerinin yüzde 26’ya ulaştığı görülüyor. Yani en fazla düşenler, en fazla artanlar budandığında ortanca değer bu.
Şimdi sıra, artan fiyatların Aralık verisinde TÜİK verilerinde görmeye geldi.
Fiyatlar çığ gibi yükselirken mala hücum
Hane halkı tarafında görünen şu; henüz zam gelmemiş ya da fiyat artışı henüz yerleşmemiş ürünlere hane halkı talebinin devreye girdiğini, hanede stoklamanın arttığına şüphe yok.
Bu konuda iki işaret görüyorum;
Birincisi, kredi kartı harcamaları dikkat çekiyor. Kredi kartıyla yapılan harcamalar 26 Kasım’la biten hafta yüzde 11 gibi yüksek bir artışla 44 milyar TL’ye çıkmış. Kurların hareketlenmesinden önce kabaca 35 milyar civarında olan kredi kartı harcamalarındaki artış dikkat çekiyordu. 26 Kasım haftası patlamış.
O hafta özellikle elektrikli eşya, elektronik eşya ve bilgisayar ürün grubunda satışlar patlamış; önceden haftalık kabaca 2.7 milyar TL’lik harcama yapılan bu kalemde, 19 Kasım’da 3.2 milyar TL’ye, 26 Kasım’da ise 5.2 milyar TL’ye çıkmış. Ortalamaya göre yüzde 90’lık bir artışa patlama demek yanlış olmaz. ‘Black Friday’ ya da ‘Şahane Cuma’ kampanyalarının etkisi olsa da artış sıra dışı.
Market alışverişlerinin de 7 milyar TL’den 8 milyar TL’ye zıpladığı görülüyor. Çok açık ki hem fiyat artışları hem de tüketicilerin henüz zamlanmamış ürünleri istifleme çabası satışı yükseltmiş.
Belli ki bu satışların önemli bir kısmı internet üzerinden yapılan satışlar kaynaklı; bu kanalda yüzde 30 artış var.
İkincisi, kurların hareketlenmesiyle, daha önce gözlenen mevsimsel bir özellik olmayan biçimde, Ekim ve Kasım ayında nakit paraya olan talep artmış. İki ayda Merkez Bankası’nın piyasaya sürdüğü kâğıt para yüzde 10 artmış. Nakit talebinin de neden birden arttığı çok açık; vadeli mal alım satımı durduğu, yavaşladığı için.
Parası hızla değer kaybeden bir ülkede neler olursa öyle oluyor. Döviz ve altına kaçış yanında, kurların hızlanmasıyla beraber küçük çaplı bir ‘mala hücum’ yaşanıyor.
Hane halkı nihai ürüne, üretici ve ticaret erbabı da ara malı ve hammaddeye.
Merkez Bankası ‘aşağıda’ ne olduğuna bakmayı bırakıp ‘yukarıdan’ direktifle faizi yine indirerek yüzde 14’e getirmeye niyetlenirken, TL’deki büyük değer kaybı ve bunun maliyetlere yansımasıyla enflasyonun yüzde 30’a yaklaştığını görmeye hazırlanıyoruz.
Hane halkı da bunu görüyor ve gücü oranında mala hücum ediyor. Bu da ayrıca, satıcıların envanterini azaltıp yeni fiyat artışlarını körüklüyor.
Ücretli kesim ise bugün ücretine zam alsa da sarmal haline gelen enflasyonla yarın daha fazlasını ödeyerek kaybedecek.
Ankara, kafası karışık bir ekonomi reçetesine girişerek ekonomiyi altüst etti.
Olan, en altta kalan yoksullara olacak.
Hedef Çin’in ihracatı derken, sonuç Çin’in yoksulluğu olacak.