22 Ağustos 2022

‘Makroihtiyati tedbir’ kılığındaki çaresizlik

İlk düğmeyi yanlış ilikleyen ‘çaresiz Ankara bürokratları’ kendi kurgularına kendileri de inandığından, bir süredir yaptıkları yanlışlara yeni elbiseler dikmeye çalışıyorlar

Büyük bir şaşkınlık var ekonomi yönetiminde; ne yaptıklarını muhtemelen kendileri de bilmiyor. Yap-bozlar, düzenleme dışı müdahaleler, U dönüşleri; hepsi faiz indirimleri ve devamındaki TL’nin değer kaybı ile enflasyon patlaması sonrası, o ilk yanlışın etrafında, çaresizce ‘yama’ ile sorunu çözebileceklerini düşünmelerinden, öyle değilse de zaman kazanma çabasından.

Son 3 yılda 3 defa başkanı değiştirilen kurumun ölçtüğü enflasyonu bile yüzde 80’e gelmiş ülkede, politika faizi zaten enflasyonun 6’da biri kadarken 1 puan indirme kararı alıyorlar. Ertesi gün yayımladıkları tebliğ ile kredi büyümesini yavaşlatma düzenlemesi getiriyorlar. Bir taraftan da bankaların kredi faizlerini ‘makroihtiyati tedbir’ kılıfında fiilen belli bir bant içinde olmasını zorluyorlar.

İlk düğmeyi yanlış ilikleyen ‘çaresiz Ankara bürokratları’ kendi kurgularına kendileri de inandığından, bir süredir yaptıkları yanlışlara yeni elbiseler dikmeye çalışıyorlar.

Ankara’da ekonomiye ‘deli gömleğini’ giydiren yönetim ve bürokratlarının iç sesi aşağıdaki gibi yankılanıyor bir süredir.

  • TL kredilerde büyüyelim, yürüyün.
  • Bunlar aldıkları TL kredilerle döviz alıyorlar, çaresine bakalım.
  • Merkez Bankası müdahale etsin. Olmuyor mu?
  • Bütçeden ve para basarak kur farkı ödeyeceğimiz KKM diye bir şey uyduralım, ilan ederken de kamu bankaları arka kapıdan yüklüce döviz satsınlar, vatandaşın gözünü boyayalım, “tuttu bu” diyelim.
  • İhracatçı kazandığı dövizin dörtte birini Merkez Bankası’na getirsin. Yetmedi mi? Yüzde 40’a çıkaralım. Arka kapıdan bunları satalım.
  • Döviz almaya devam ediyorlar. Oluk oluk döviz harcıyoruz; KKM, ihracat dövizi geldiği gibi gitti. Tutamıyoruz kuru.
  • TL Kredi alanların izini sürelim. Döviz aldıkları anda telefon açalım. Hatta işlemlerini iptal ettirelim. Olmuyor mu?
  • “Başkanımızın selamı var, şirketinizin bir 500 bin doları varmış, satmanızı rica ediyor başkanımız” telefonları açalım şirketlere. Özellikle döviz kazananlara. 100 bin doları olana da mı telefon açtık, olsun ‘battı balık yan gider’.
  • TL kredilerle gümbür gümbür döviz alıyorlar, döviz kredilerini kapatıyorlar, frene basalım. KOBİ, esnaf, ihracat ve yatırım kredileri, tarımsal krediler gibi kredileri haricindeki ticari nakdi kredilere yüzde 10 zorunlu karşılık getirelim. Olmadı mı? Yüzde 20’ye çıkaralım.
  • Bankaları zorlayalım; döviz hesabı tutan müşterilerini KKM’ye geçmek için zorlasınlar. Ne yapalım? Merkez Bankası’nda tuttukları döviz cinsi zorunlu karşılıklar ve iki gün ihbarlı hesaplardan komisyon alalım.
  • Bankalarda tutulan döviz yükümlülükler üzerinden Hazine tahvili tutma zorunluluğu getirelim. Bir de bu sabit faizli olmalı diyelim, ki TÜFE tahvili alıp getirmesinler, tahvil faizlerini de düşük tutarız böylece.
  • Durun bir dakika, KKM dönüşümü düşük olan bankalara tahvil tutma yükümlülüğü 2 ile 7 puan yüksek olsun, zorlayalım. Bir taşla iki kuş vururuz.
  • Bu şirketler TL kredilerle döviz almaya devam ediyor, ablukaya almamıza karşın baş edemedik. Ne yapalım? Bulduk: Döviz varlığı 15 milyonunun üstünde olan şirketlerin döviz nakit varlıkları yüzde 10’u geçiyorsa Türk lirası kredisi kullanmalarını yasaklayalım.
  • Bu işe yaramadı mı? Kredi sıkışması mı yarattık?
  • Hazine’ye kâğıt müşterisi lazım; kredilere koyduğumuz yüzde 20 zorunlu karşılığı kaldıralım, yüzde 30 Hazine kâğıdı tutma zorunluluğu koyalım.
  • Biz yüzde 14 pardon 13’le para verirken bankaları yüzde 40’larla kredi veriyormuş. Hemen hizaya getirelim. Faizin ne olacağını açıkça demeyelim; katsayılarla ‘makroihtiyati tedbir kılığına sokalım, yoksa “serbest piyasa” türküsü söyleyemeyiz. Diyelim ki bankaların uyguladığı kredi faizi yüzde 16.32’lik referans faizin 1.4 katının üzerinde olursa yani yüzde 22.85 olursa kredi miktarının yüzde 20’si kadar kağıt tutsunlar, referans faizin 1.8 katının üzerinde olursa yani yüzde 29.38 olursa kredi miktarının yüzde 90’ı kadar kağıt tutsunlar.
  • Faizi de zaten yüzde 13’e düşürdük. Enflasyonu sorarlarsa, “küresel barış gelince düşecek” diyelim.

‘Fiyatı düşürmek için’ pazara gelen alıcı

Ülkeyi soktukları ve her kesinde yoksullaşma yaratan süreçte, kendi yanlışlarında çaresiz çırpınışlarına bir yenisi ekleniyor her gün. Aldıkları kararların durmadan değişmesi, yeni ‘icatlarla’ ortaya çıkmaları, bunların yarattığı yeni semptomlar bir büyük belirsizlik ve kaçış getiriyor.

İşte bu çabalardan biri de Merkez Bankası’nın ‘çaktırmadan’ efektif toplaması.

Temmuzun son haftası iki şey dikkatimi çekmişti; biri, Merkez Bankası’nın efektif kasasındaki döviz varlıkları sürekli artıyordu. İkincisi de bankalararası döviz piyasasındaki kurlarla ‘çarşıdaki’ efektif fiyatları arasında yüzde 1’e yakın marj oluşmuştu.

Merkez Bankası şube kasalarında sürekli efektif döviz tutar. Yani dolar ve Euro cinsi banknot. Ne için tutar? Şunun için; bankalardaki döviz hesaplarından ani bir çekiliş olursa ve bankalar da kısa sürede efektif bulamazsa Merkez Bankası tedarik eder. Finansal istikrar için önemlidir. Geçmiş deneyimlerde bunun önemli olduğu görülmüştür. Yakın zamanda, 2018’de Rahip Brunson krizinde bankalardan döviz çekilişi olduğunda Merkez Bankası’nın efektif kasasının yaklaşık 1 milyar dolar azaldığı görülüyor. Aynı dönemde çekilişe karşı bankaların hızla yurtdışından efektif getirterek kasalarını 4 milyar dolardan 8.9 milyar dolara çıkarttıkları da.

Yine Merkez Bankası’nda, pandemi 2020 martında başladıktan sonra da yaklaşık 2 milyar dolarlık efektif azalışı olduğu görülüyor. Banka kasalarında ise yaklaşık 2 milyar dolarlık azalış olmuş.

Son efektif hareketi, Aralık 2021’de kurların patladığı dönemde yaşandı. Merkez Bankası’nda pek değişiklik olmazken, bankalarda 2.3 milyar dolarlık azalış görülüyor.

Peki ya bankalara efektif akışı olursa? Bankalar bunu yurtdışı muhabirlerine yollar, dövize çevirirler. Merkez Bankası yakın zamana kadar yüksek komisyon uygulayarak ‘angaryadan’ kaçınıyordu.

Peki Haziran ortasından başlayarak Ağustos ortasına kadar Merkez Bankası’nın kasasını 4.6 milyar dolardan 6.5 milyar dolara şişirecek ne sebep vardı?

“Turist geliyor, nakit döviz akıyor” denilse bu zaten bankalara gelir; bankalar da yurtdışına yollar, hesaplarına geçmesini sağlar.

“Hesaplardan döviz çekilişi var hazırlık yapıyor” denilecek bir durum da yok.

“Ruslar ruble getiriyor” denilse uluslararası rezerv tablosuna bakıldığında SDR sepetinde olmayan para birimlerinde değişiklik yok.

Belli ki Merkez Bankası piyasadan efektif döviz topluyor. Öyle görünüyor ki kimi bankalar ile Merkez Bankası’yla işlem yapmaya yetkili müesseseler (döviz büfeleri) aracılığı ile yapılmış.

Pandemi öncesinde turizmin yüksek sezonunda bile bankaların Merkez Bankası’ndaki döviz efektif piyasasında işlem hacimlerinde pek değişiklik olmaz. Ama bu yıl nedense birdenbire patlama olmuş.

Sonuçta 3 nokta bunu kanıtlıyor:

  1. Merkez Bankası efektif kasasının olağandışı biçimde 6.5 milyar dolar çıkması,
  2. Bankalararası döviz kuru ile serbest döviz piyasasındaki efektif kuru arasındaki marjın Temmuz’un son 10 gününde yüzde 1’i geçmesi,
  3. Merkez Bankası döviz efektif piyasasındaki işlem hacminin iki haftalık toplamda 1.8 milyar dolara zıplaması.

Bu üç somut göstergeye ilave olarak piyasadaki oyuncuların da bunu dillendirdiğini not edeyim. 100 bin dolar için şirketlere satış ricasıyla telefon açan Merkez Bankası yetkilileri çarşıdan efektif toplamaya mı çekinecekler?

Bir taraftan döviz satarken başka bir kanaldan döviz toplamanın sonuçlarının ne olacağını sanıyorlar?

Uğur Gürses kimdir?

Uğur Gürses, 1985 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat Bölümü'nden mezun oldu.

Çalışma hayatına 1986 yılında T.C. Merkez Bankası'nda başlayan Gürses; döviz kuru politikası, döviz rezerv yönetimi ve açık piyasa işlemleri alanlarında çalıştı. 

1994-2000 yılları arasında özel ticari bankalarda yöneticilik yaptı. 2001 krizi öncesinde bankacılığı bırakarak TV kanallarında ekonomi yorumculuğu yapmaya başladı.

1999 yılında Yeni Yüzyıl gazetesinde başladığı günlük ekonomi ve finans yazılarına, daha sonra Yeni Binyıl gazetesinde devam etti. 2001-2014 yıllarında Radikal gazetesinde, 2014-2018 arasında da Hürriyet gazetesinde yazdı.

2018'den sonra kişisel blogunda (www.ugurses.net) ekonomik gelişmeleri yorumlayan Uğur Gürses, Aralık 2021’den itibaren T24’te yazmaya başladı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

İkinci yüzyılın iktisat kongresinde gelecek inşası

Uzun bir maratonun ardından tüm kesimleri bir araya toplayan İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi 15-21 Şubat günlerinde İzmir’de düzenlenecek

Bütçe hakkı neden paspas edildi?

Bankalara enflasyonun 6’da biri oranlarla zorla kâğıt aldıran yetkili ve siyasiler eğer borçlanma yetkisi için Meclis’e erken gelirlerse ‘Piyasanın bozulabileceğinden’ korkmuşlar

Son dönemecin mottosu

Öyle ya iktidar her şey; kazanılırsa ne âlâ, kaybedilirse gelene yıkılacak bir enkazın ne zararı olabilir? O halde tüm düğmelere basılacak. Girdiğimiz yol bu

"
"