Sınıf arkadaşlarım İsmail Bulmuş ve Mehmet Ali Kılıçbay, bir başka sınıf arkadaşımız olan Mahir Çayan'ın sağında ve solunda. İkisi de profesör oldu. Çayan hepimizden parlaktı.
Vatan Partisi Genel Başkanı devrimci mücadele konusunda "Mahir ve Deniz'in kulaklarını çektim" demiş. Mahir Çayan'la yargılanan Evrensel yazarı Mustafa Yalçıner, "O zavallı onların yanına bile yaklaşamazdı" diye yanıt verdi. Sadece o ikisine mi? Aynı yurtta kaldığımız canlarım Hüseyin Cevahir ve Sabahattin Kurt'a da. Birbirleriye yakın olmayan Yalçıner ve ben yetmiyorsak üçüncü farklı olan Gün Zileli'ye sorun. Ama itiraf edeyim ki o bana yaklaştı.
Yıl 1969 olmalı. Molotoflu (kimsenin canını yakmadan) bir anti emperyalist yürüyüşten dönmüşüz. Mülkiye'nin alt katındaki sınıflardan birindeyiz. Sekiz dokuz kişi. En yaşlımız o zaman Ankara Hukuk'ta asistan olan Doğu Perinçek (şimdi parti başkanı). Konuşurken ilk kez ondan duyduğum tanımlama "Burası bizim kurtarılmış bölgemiz." Nereden nereye değil mi? Perinçek’in hararetle desteklediği iktidarın küçük ortağı MHP’nin 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde Alaattin Çakıcı’ya övgüler düzüp, askeri darbe tarafından 25 yaşında öldürülen Mahir Çayan’a yarım asırdır “terörist” demesi konusuna girmeyi zül addederim. Sadece not düşüyorum.
Haydi, şimdi sıra, ona beş yıl, 10 yıl, 20 yıl biat etmiş ve birden gerçeği görmüş, akademisyen, köşe yazarı, maalesef iş insanı, erkek, kadın dönem arkadaşlarımda. Sizlerin itirazları benim gibi magazin yazarlarından çok daha gerekli ve yararlı. Sizler (ŞA, ÖM, OÇ, İÇ, AO, NÇ, MU, CN, FB...) hâlâ Türkiye'desiniz ve ağırlığınız var. Her konuşmadan sonra yapıverin herkese yerini bildiren komik açıklamalar (çünkü her beş yıl fikir değiştiren bu binde 1'i ciddiye almak mümkün değil).
Aksi halde ben "Freudyan" tahlillere başlayacağım. Neyse, benden uyarması.
Buyrun stok magazinime
Stok dediysem hemen yüzünüzü ekşitmeyin. Süre, yaz başından 10 Aralık arası ve bol fotoğraflı. Tabii tümü Cihangir mahreçli.
Cihangir'de kadınların daha becerikli ve söylemeye gerek bile yok, daha şefkatli olduklarını pandeminin her döneminde bir kez daha gördüm.
Pandemide yaşadığım en büyük ikinci şanssızlık bilgisayarımın bozulması oldu. Hem de akşam, hem de yazı teslimime bir gün kala. Bu işlerden daha iyi anladıklarını varsaydığım erkek arkadaşlarım akıl verirken taa Nokta'dan dostum ve akademisyen Semra Somersan elinde yeni bir modemle kapımda bitti.
Tam "tamam" derken bir aksilik oldu. Hemen başka bir kadın, Defne Akman (zengin ve cimri CEO arkadaşım Macit'in kızı) imdada yetişti. İki kadın iki saat içinde her yer kapalıyken beni internetime kavuşturdular.
Yaşıtım Semra Somersan ve genç TV yazarı Defne Akman meğer teknoloji dehasıymışlar
Pandemide başıma gelen en büyük felaket ise siyatikle tanışmak oldu. Günlerce inledim ve eli iyi kalem tuttuğu kadar şifalı da olan Ebru Ojen olmasaydı daha da çekerdim. "Lojman"ın yazarı (İyiliklerine karşılık bu kadar reklamı hak etti) Ojen canımı az yaktı.
Cam güzeli fizik tedaviyi izliyor
Yine aynı dönemde yazar Seray Şahiner her gün aradı ve geldiği zaman elleri hep turşu, reçel ve likör dolu oldu. Oğlum Hüso'nun şerrinden korktuğu için sigara taleplerimi reddederek biraz da üzdü. Neyse, ben de hoşluklarına karşılık yazarlarından biri olduğu "Doğduğun Ev Kaderindir"i izlemeye başladım Valla hiç fena değilmiş.
Yazar Seray Şahiner tam bir hazır kuvvet
Eee, aktrissiz magazin, stok da olsa, olmaz. Kaldırım Serçesi'nden dizilere en yeni ünlü fanım Tülay Günal, Kastamonu ekmekleri, tereyağı ve tarhanalar getirdi. Ayrıca eski Cumhuriyetçi, yeni Tarih Neşriyet Müdürü Gürsel Göncü'ye "Bir emrin var mı abi?" diye beni arattı. Gördüğünüz gibi gonzo bir gazeteciyi pandemi bile durduramaz.
Oyuncu Tülay Günal benimle fiilen ilgilenen en ünlü kişi
Sarı noktam nedeniyle bu yazıları yazmama, biraz da akıl veren, meslektaşım Şengün Kılıç'a ise ayrıca minnettarım.
AST eğitimin bir parçasıydı
İster ODTÜ'lü ya da Cebeci Kampüslü, ister Dil Tarihli ya da Hacettepeli olun eğer Ankara Sanat Tiyatrosu'nda en az iki üç oyun izlemediyseniz öğreniminiz eksik kalmış demektir.
1960 ortalarında Ankara'da okuyan gençlere en sevdikleri dört şey sorulsa sonuç, sırasıyla, AST, Sinematek, Modern Disco ve Kalem Meyhanesi çıkardı (En azından ben ve 50 Mülkiyeli arkadaşım için).
Öğrenciliğim sırasında bütün oyunlarını gördüğüm tek tiyatro AST oldu. "Godot'yu Beklerken", "Ayak Bacak Fabrikası", "Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti" ve hepimizi kendine ilk görüşte hayran bırakan Nevra Serezli'nin "Durdurun Dünyayı İnecek Var"...
Erol Demiröz, Çetin Öner, Rutkay Aziz
AST'ta yıllar içinde kimlere hayran olmadık ki: Işık Toprak, Rutkay Aziz, Meral Niron, Tuncer Necmioğlu, Ayberk Çölok... Ama benim aklıma AST deyince ilk Erkan Yücel gelir. Arkadaşlarım beni mor göz altlarım ve sıska suratımla ona benzetirlerdi (Hep böyle gürbüz değildim). Ben de AST'ta oyun seyretmeye gittiğimde hep erken varıp fuayede dururdum. Mutlaka bir iki kuş "Erkan Yücel" diye seğirtir tuzağıma düşerlerdi. Yazın İzmir Fuar'ına geldiklerinde de hiç atlamazdım oradaysam. En son Şerif Gören'in "Endişe"sine başlamadan önce görmüştüm.
Bundan çok yıllar sonra oğlu Doğu Yücel'in Radikal'de benimle çalışmasından ne kadar mutlu olduğumu belki kendisi de bilmez. Sadece isminden hoşlanmazdım. Biraz utangaçtı ama şimdi kitaplar, senaryolar yazıyor. Ne derler, armut dibine düşermiş.
İster inanın ister inanmayın, gençliğimde beni Erkan Yücel'e benzetirlerdi
K.G.G.
Tarihimden yapraklar
Oturanlar: ODTÜ'lü Ahmet, Mülkiyeli entel Cenap Nuhrat, gonzo Tuğrul. Ayaktakiler: Mülkiyeli Hakkı Zapçı, beni bağışlasın hatırlayamadım, Prof. Dr. Ömer Gürkan talim molasında.
Yıl 1975. Yıllar sonra "Askerlikten soğutma" suçlamasıyla sorguya çekilen Tuğrul Eryılmaz, kısa dönem askerlik yapıyor. Jandarma alayı, yer Silvan.
Alay çok eğlenceli, yarısı ODTÜ, Mülkiye, Teknik Üniversiteli, yarısı İlahiyat'lı. Hiç birbirimize bulaşmadan üç buçuk ayı geçirdik. Yalnız fotoğrafı gönderen Mülkiyeli arkadaşım Ömer Gürkan'ın hatırlattığı gibi güzel Osman Tokcan ve Samsunlu Mehmet Aslan'ın da bulunduğu üç beşimiz hapis cezası almıştık.
Bu benim ilk ve tek hapsim oldu. Kabahatimiz, alaydan kaçıp üç sokak ötede bir Silvan düğününe katılmaktı. Herkes "pek iyi" ile demir takarken bizler "iyi" derece ile mezun olmuştuk.
Bu linkler ihmâl edilmesin
- BBC seçti, Ayşegül Doğan konuştu: Yüz aklarımızdan Gülsüm Kav
- 10 Aralık İnsan Hakları Günü'nden 30 Nisan'a ertelendi. ODTÜ Onur Yürüyüşü davası detaylarına ulaşmak ve LGBTİ+ aktivistlerinin ilk onur yürüyüşü anılarını dinlemek için ÜniKuir hesabını takip edebilirsiniz.
- Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği, 17 Aralık'ta "Faili meçhul: Cezasızlıkla mücadele" paneli düzenliyor. Linkten formu doldurabilirsiniz.
- İlk haberi Hürriyet'ten Ece Çelik'in yaptığı "Me Too hareketi büyüyor"
Sıkça sorulan sorular ve cheap shots
* Gümüşlük'te yaşayan eski solcu, yeni tekne kaptanı arkadaşım Bumin Güneri, "Mülkiye Marşı ile uğraşacağına sen önce Enternasyonal'i doğru yaz" dedi.
Neymiş efendim 'a' ile biteceğine 'e' ile bitirmişim. Bunun üzerine üzülüp, okulda farklı fraksiyonlarda olduğumuz dilbilimci arkadaşım Necmiye Alpay'ı aradım ve "Lütfen yazımdaki yanlışları bulup bildirir misin?" diye rica ettim. "Aslında, herhalde sarı nokta hastalığından olsa gerek, gördüğüm birkaç hatayı yazayım" dedi kibarca. Tabii ki o da Enternasyonal'le başladı ve devam etti: "Yıldönümü" birleşik yazılır, "figüran"da düzeltme işareti var, olmaması gerekir, "çevrimdışı" birleşik yazılır, "zoom'lu bu toplantıya" denmez, zoom'daki toplantı" denir". Tanrım, insanın böyle bilgili arkadaşları olması bir ödül mü, yoksa bir ceza mı?
* Evet, bu hafta evden iki üç defa çıkıp yürüyüş yaptım. Çeşitli şöhretlerle elimizde kahveler, Tinyhouse ya da Kaktüs'ün kaldırımlarında sohbet ettik. Arka Sokaklar'da oynamaya başladığından beri az gördüğümüz yarı Amerikalı oyuncu Serhat Midyat ile karşılaştım. Yanımızda Ramize Erer, Seray Şahiner ve Ceren Kumbasar da vardı.
Hepimiz Londra, Paris, New York vb. kentleri överken Serhat Midyat, "İstanbul" dedi de başka bir şey demedi. Üstelik de aramızda Amerikan seçimlerinde oy kullanan tek TC vatandaşı oydu.
Kekili rolüyle Arka Sokaklar'da her hafta en az üç kişiyi öldüren Serhat Midyat ve eline silah almayan ben
Advertorial (!)
Diyarbakır stajyerim Sedat Yılmaz ses verdi:
Bir kısmı KHK’larla kapatılan Kürt tiyatro gruplarından Teatra Jîyana Nû, (Yeni Yaşam Tiyatrosu), Teatra Mencer, Şanoya Bajarê Amedê (Amed Şehir Tiyatrosu) ve Teatra Yekta Hêvî oyuncuları, birlikte “Hinek Henek” (biraz şaka/ güldür) adında skeçlerden oluşmuş bir TV programı yapıyor.
Program, Kürtçe yayın yapan Sterk TV’de yayınlanıyor. Çekimleri Amed Şehir Tiyatrosu’nda yapılan skeçleri zenginleştirmek için oyuncular bireysel hikâyeleri bekliyor ve diyalog, masal ve fıkralarından "Skeç çıkar" diyenlerin kendileriyle irtibata geçmesini istiyor.
Skeçler için [email protected] adresine mail gönderebilirsiniz.
Hinek Henek’ten bir skeç sahnesi, oyuncular soldan sağa: Memet Musaoğlu, Ferhat Aslan, Sena Özbey, Avşin Adıgüzel
Müzik önerisi
Az sayıda da olsa bazı okurlarımız neden klasik müzik seçmediğimizi soruyorlar. Bu hafta onların gönlünü yapıyoruz.