13 Kasım 2020

Başrolde ben, diğer rollerde; Joe Biden, 65 plus'lar, Mehmet Barlas, Berat Albayrak, Yiğit Kirazcı, Işıl Özgentürk, Fox TV

Aslında diğer rollere "devlet" ile başlayacaktım ama korkumdan kendime otosansür uyguladım fakat bir Gonzo gazeteci olarak bunu açıklamak zorundayım

Tam bu yazıları yazarken gecenin bir saatinde Ankara, İstanbul ve İzmir'de 65+'ya kısıtlama haberi geldi. Korona salgınını alt etmek için yine bize kısıtlama getirmeye karar vermiş devletimiz. Benim çok içten bir önerim var. Bütün sorun olan 65 üstüne gönderin bir hap yutup keyifle ölelim. Türkiye ve hatta insanlık Koronavirüs salgınından kurtulsun.

Kendi seçtikleri insanları gece yarıları şutlarken bile kriz yaratılmasına, AVM, mitingler konularına girmiyorum bile. Kahrolsun devleti dinlemeyen ve kriz yarattıkları için hapse atılmaya layık "boomer"lar. ABD'nin yeni başkanı Joe Biden 78 yaşında mı? Bunun konuyla ilgisini anlayamadım!

Bu can sıkıcı ve her kurala uyduğum, gerçekten uyduğum için anlayamadığım yasağın (doktorların önerdiği gibi bir total kısıtlamaya itirazım olamaz) öğleden sonrası, tam sekiz gün sonra torunum  Asya ile ile mesafeli ve maskeli beraberdim. 

Beni sevdiğini iddia eden oğlum Hüseyin Özdemir  "beni korumak amacıyla" torunumu bana göstermiyordu. Neyse ondan habersiz, teyzesi Aygün ve gelinim Gülizar sayesinde torunumu gördüm.

Allahım, tıpkı ben. Yaptığım hiçbir şeyi beğenmedi. Keyiften öldüm. Düşünsenize, anne-babasına çekebilirdi.

İlerde, yani 70'ten sonra mutlu olmak istiyorsanız, şöyle veya böyle, torun sahibi olmanın yolunu bulun. Dünyanın en küçük muhbiriyle kurulan ittifaktan daha keyifli bir şey düşünemiyorum.

Söz konusu olan torunum Asya ise devlet yasakları teferruattır

Ana-oğul Home Room'da 

Biraz Korona, biraz birbirine benzeyen dizilerin erken final yapmaları sonucu Cihangir Caddesi mekânları tanıdık yüzlerle şenlendi. En yeni ünlü arkadaşım Tülay Günal'la Home Room'da herkesi çekiştirirken birden "Yiğido" diye bağırdı.
 
Bir baktım, arkamda kırılgan ve öfkeli James Dean'in uzun boylusu duruyor. Hemen tanıdım. 16. bölümde final yapan "Çatı Kapı Aşk"ın yakışıklı jönü Yiğit Kirazcı. Arkadaşım Tülay'ın oğlu rolündeydi.
 
Kirazcı'ya hemen ısındım ve bu boşuna değilmiş. Ben Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde ders verirken Reklam ve Halkla İlişkiler öğrencisiymiş. Demek ki "okul çekti." 
Tülay Günal, Tuğrul the Gonzo ve Yiğit Kirazcı (Foto: Eski Cumhuriyetçi Gürsel Göncü)

Yaşlanmayan kuşak Cihangir'de

Şişli'deki Cumhuriyet binasından çıkıp Cihangir 21'deki randevusuna 45 dakika geç geldi Işıl Özgentürk. Ee, 68'li de olsa kadın. Tabii ki o imtiyazını kullanacaktı. Yeni çıkan kitabının adı "68 Yılında 19 Yaşındaysan Hep On Dokuz Yaşındasın."
 
Neyse ki imzalı kitap için gelen oyuncular Orhan Ayhan ve Orhan Güner'le dedikodu, zamanı unutturdu. Hatta bir ara Sevda FerdağSinan Çetin'in yeni projesinde önerdiği rolü kabul etmesi konusunda ikna etmeye çalıştım ama olmadı galiba. Sonunda şık şıkıdım Işıl Özgentürk belirdi. Cumhuriyet yazısı biraz geç bitmiş. 
 
"68 Yılında 19 Yaşındaysan Hep On Dokuz Yaşındasınkitabı biyografik. Bol fotoğraflı. Antepli kızdan başlıyor oradan İstanbul İktisat Fakültesi'ne, sokakta tiyatroculuğa, gazeteciliğe, sinemacılığa, Zonguldak madenlerine, Kobani sınırındaki Suruç'a kadar uzanıyor. "68li ve Gazeteci" olan beni hafif kıskandırdı. Böyle yakın tarih tanıklıklarına çok ihtiyaç var.
 
Ben Cihangir 21'den çıkarken Gençay Gürsoy koşa koşa Işıl Özgentürk'e kitabını imzalatmaya gidiyordu. Herhalde yetişmiştir çünkü koşusu yaşına göre bayağı sıkıydı.
Işıl Özgentürk elindeki yüzlerce objeden foto-heykeller yapmış. Birini bana hediye etti. Salonuma astım.

Tarihimden yapraklar

Oyuncu Nilüfer Aydan, Cumhurbaşkanı'na hakaret gerekçesiyle mahkemeye çıkarılmış. Yok yok, bu AKP sinema tarihine geçmiş kadınlar konusunda neden bu kadar acımasız diye başlamayacağım.

Sizleri 15 yaşındaki Tuğrul Eryılmaz'la İzmir-Karşıyaka yazlık Melek Sineması'na götüreceğim. Filmin adı "Yasak Aşk", başrolde Cahit Irgat ve Efkan Efekan'ın yanı sıra Nilüfer Aydan diye çok güzel bir kadın var.

Biz ergenler "Aşk-ı Memnu" ve yönetmeni Halit Refiğ'le tanıştığımızın farkında değiliz. Lise ikideyken Nilüfer Aydan aşkına gittiğimiz "Şehirdeki Yabancı" filminde senaristin Vedat Türkali olduğunun da tabii ki ayırdında değildik.

Durun, durun hep böyle cahil kalmadım. 1965'te, yani Mülkiye'de sınıfta kaldığım sene, Nilüfer Aydan'ın oynadığı "Haremde Dört Kadın"a gittiğimizde yönetmenin Halit Refiğ, senaristin Kemal Tahir olduğunu biliyordum.

Tarihimin güzel bir yaprağı olan 80 yaşındaki Nilüfer Aydan'a sevgi ve saygılarımla...

K.G.G.

Bu linkler ihmâl edilmesin

* Yıllardır görüşemediğim Latife Tekin'in kurduğu Gümüşlük Akademisi'ne galiba 1990 sonları ilk kez gitmiş ve çok heyecanlanmıştım. Geçenlerde bir akademisyen dostumun attığı link, Akademi'nin aynı heyecanla sürdüğünü gösterdi. Ola ki bilmiyorsanız, paylaşıyorum.

* Hafıza Merkezi'nde "Covid-19 Günlerinde Sivil Alanı Genişletmek" paneli

* "Sanatın saati olmaz" eylemi, sosyal medyaya ilk ceza, 2-9 Kasım sansür gündemi ve daha fazlası  Susma Platformu'nda 

 

Sıkça sorulan sorular ve cheap shots

- Doğan Akın bana "T24'e gelip medya eleştirisi yazar mısın?" daveti yaptığında "Arada onu da yaparım ama magazin yazdırırsan daha ucuza gelirim" demiştim. Anlaştık. Bugün meşrebimce bir tane attırayım.

Bunu yazarken de Sabah, Hürriyet, Milliyet, CNN Türk, NTV... gibi eski ana akımı hesaba hiç katmıyorum. Hâlâ zaman zaman bakmakta olduğum Fox haberlerine iki lafım olacak. Onun da pazar gecesi bütün yandaşlar gibi Korona, deprem, 'istifa var mı yok mu'yu bir yana bırakıp Azerbaycan haberini ilk sıradan uzun bir hamasetle vermesini atlıyorum. Ola ki haber değeri, hiyerarşisi benim zamanımda kaldı.
 
Peki, pazar 13.00 haberlerinde gepegenç bir muhabirin Esenler'de Korona'ya karşı önlemleri anlatırken cümlelerini 11 kez "İfade edebiliriz"le bitirmesi nasıl açıklanır? Ertesi gün Selçuk Tepeli'nin ana haberini dinlerken anladım. Tepeli, Berat Albayrak'ın istifa mesajındaki yanlışlara işaret ederken şöyle başladı: "Mektupta 'beş yılı' yazarken rakam kullanmamış, bu doğru çünkü tam beş yıl değil.
 
İletişim okullarının haber dersinde işin alfabesi anlatılırken şu denir "Ona kadar bütün rakamlar yazıyla, sakın 1,2,3 demeyin." Ama diyelim rakam yaklaşık olarak 1.500.000. O da bir milyon beşyüz bin değil, 1 milyon 500 bin yazılır."
 
Jülide Gülizar, Çetin Çeki gibi liyakat sahibi spikerler bize böyle öğretmişti. Alfabe bilmeden televizyonda "katalog laflarla" köşe yazısı yazmak kolaydır ama gazetecilik yapmak zordur. Sıkıldınız biliyorum ama hoşnutsuzluğumu en hafif böyle belli edebilirdim.
 
Farkındaysanız,  Almanya'da aşıyı geliştiren Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr.  Uğur Şahin'den "Profesör ve karısı" demelerine değinmedim bile. Kadınlar protesto mesajlarıyla "yanlış"ı hemen düzelttirdiler zaten.
 
Bir de Halk TV'ye iki laf etmeden duramayacağım. O geceleri saatlerce süren programları. İsimleri önemli değil ama neredeyse hep aynı kişilerin "yayınımız üzerine" diye övünmeleri yok mu, çok patetik. Cihangir kahvelerinde bizim zırvalarımız bile daha zihin açıcı.
 
 
 
- Cumhuriyet'ten, CHP'nin 1974 Haber Dairesi Başkanlığı'ndan Albayrak'ların Sabah gazetesi başyazarlığına yolculuk yapan Mehmet Barlas, Berat Albayrak'ın "af edilmesi"  haberini 24 saat geç veren medyaya isim vermeden, otosansür suçlaması yapmış. Ah keşke yerim dar olmasaydı da yazının tamamını alabilseydim. Kaynaklarım Medyatava ve Medyaradar.
 
Otosansür eleştirisi öncesi Berat Albayrak'ı öyle övmüş ki ben bile onun adına üzüldüm. Sâhi, ATV ve başyazarı olduğu Sabah kimin? Evet bildiniz, hem nalına hem mıhına. Tabii sayın Barlas yutturabilirse, ama benim gibi o da yaşlanmış, zekâsı eskisi gibi keskin değil.
 
Ertesi gün yine Sabah'ta Hıncal Uluç'un Albayrak güzellemesini okuyunca biraz anladım galiba. 80'lerin Nokta'sında biz kazık kadar editörlere "Marx'ı, Keynes'i unutun, vatandaş cebine girene ve gündelik hayatında olup bitenlere bakar"ı öğreten Hıncal Uluç beni hüzünlendirdi. Halbuki Uluç gazetecinin patrondan, hele hele siyasetçiden dostu olmayacağını hepimizden iyi bilir. Gazetecilikte, tıpkı Covid-19 gibi, mesafe hayati önem taşır.
 
Mehmet Barlas

* Adını gizli tutmamı isteyen Cihangir Kanasta grubundaki stajyerimin haberine göre, yazla beraber yavaşlayan kanasta partileri yavaş yavaş canlanmaya başladı. Briç oynayamadıkları için kanasta gecelerine katılanların adları şöyle: İp-Bi, Mu-Mu, Me-Bi, YT, Mu-Çe, As-Al, So-Do... Hayır De-Tü yok çünkü hâlâ Bodrum'da. Sayıları sayarken 10'dan sonra vale, dame, roi diyorlarmış.

Advertorial (!)

Cihangir'in makul miktardaki entelektüel yazarlarından biri Mehmet Bilâl. Bu cümle size ürkütmesin sadece 176 sayfa olan romanını, sarı noktama rağmen, ben bile beş günde de olsa, keyifle okudum.

"Merhum Nasıl Bilirdi?" adından da anlaşılabileceği gibi, cenazede sorulan standart sorunun ters yüz edilmiş hâli. Ne kadar isterdim cenazeme gelenleri çekiştirmeyi, anlatamam.

Müzik önerisi

Bu haftanın şarkısını "boomer" (yani moruğun kibarcası) arkadaşlarım seçti. The Beatles'tan "64 yaşına girdiğimde bana ihtiyaç duyup, beni besleyecek misin?"

Yazarın Diğer Yazıları

Ödül bolluğu, Mülkiye Pide Grubu ve itirazlarım...

Hastalıktan mabadımı kaldırabilseydim, İstanbul'a gelen Mülkiyelilerin pide partisine katılıp çeşitli sınıfsal rezaletler çıkaracaktım ama olmadı...

Magazin noir girişimlerine yavaş yavaş başlıyorum

Gonzo gazeteciliğimin bu aşaması en fazla 6-7 ay sürecek, çünkü sizlere veda etmeyi düşünüyorum...

Happy bayrams!

Bayram seyran demeyip Cihangir kafelerini gezerek yazımı yazdırmayı becerdim, etraf pek boş...