Nihal Yalçın'dan sonra yine Cihangir'de iki Altın Portakal'ı olan başka bir muhteşem kadınla beraberdim: Sevda Ferdağ. Yeşilçam'da 60'larda esmeye başlayan Sevda Ferdağ'ın, Yılmaz Güney'den Tarık Akan'a, Fikret Hakan'dan Kemal Sunal'a filmlerinde baştan çıkarmadığı star kalmamıştı.
Gençler bilmeyebilirler, biz sinemaya bu güzel "vamp" jönü nasıl baştan çıkaracak diye görmeye giderdik. Haftada bir iki kez 21'de onunla iki tek atmak hala dünyanın en keyifli şeyi.
* Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Film Festivali, 19 Ekim'de sona erecek. Merak etmeyin hâlâ yakalayabilirisiniz.
* Halkların Demokratik Kongresi Sağlık Meclisi’nin 16-17 Ekim'de "Pandemiler Yeni Yaşama Çağırıyor" sempozyumu düzenliyor.
The Wall
Merak etmeyin Pink Floyd'dan değil, Türkiye'nin en iyi haber sitelerinden Gazete Duvar'dan bahsediyorum. Bin bir emekle kurulan ve tutan Gazete Duvar'ın başındaki erkekler birbirlerine girmişler.
HomeRoom'da otururken çizer bir arkadaşım, "karşılıklı testosteron patlaması" yorumunu yaptı. Solcu bir yazar arkadaşım da "Hiç şaşırmadım, bu memlekette erkekler konuşmayı bilmezler. Zaten aylardır konuşmuyorlarmış" dedi.
Olayın kahramanlarından biri, daha pazartesi günü Kaktüs'te bana kahve ısmarlayan, bu arada yaptığı işi bol bol överek epey şaşırttığım Gazete Duvar Genel Yayın Yönetmeni Ali Duran Topuz. Diğeri ise, vicdani retçiliğini her zaman övgüyle karşıladığım patron, yani Vedat Zencir. Ne yazık ki bu tür yeni yayınlarda editoryal kadrolarla sermaye sahipleri ne kadar aynı safta görünseler de sermaye sahipleri yayının çizgisine el atmaktan kendilerini alamıyorlar. Keşke Gazete Duvar'da iki taraf da iletişim kanallarını açık tutsaydı da biz de bu kadar iyi bir yayından mahrum kalmasaydık. Belki de kapılar hâlâ kapanmamıştır.
Sakın kimse magazinciliğine bakmadan arabuluculuğa soyundu demesin çünkü makul bir sermaye ile iyi gazeteciliğin bir araya gelmesi, müthiş iyi yazarların katılması (çoğu istifa etti) o kadar kolay bulunabilir bir durum değil. Benim tarafım tabii ki yayın çıkaranların tarafı.
Zülfiyare Dokunmuşum
Geçen hafta İmam Hatipli dediğim için Demirörenler'in Hürriyet'inin GYY'si çok güzel bir fotoğrafımı kullanmasına ve ilk haberi olarak yazmasına rağmen feryat figan içinde beni hedef almış. Hemen baştan söyleyeyim vahşi kapitalist sistemde reklamın kötüsü olmaz, teşekkür ederim.
Tamam ben 70'inden sonra neredeyse onun kadar magazinciliğe düşmeme rağmen ne 12 Eylül karanlığında çıkan Nokta'da, ne sosyalistlerin Yeni Gündem'inde, ne ötelenmişlerin Sokak Dergisi'nde ve ne de Aydın Doğan'ın Radikal 2'sinde 180 derece dönüş yapmadım. Ne var İmam Hatipli demeye kızacak? Saint Josephli olsa Saint Josephli, Robert Kolejli olsa Robert Kolejli ya da Mülkiyeli ya da ODTÜlü olsa öyle seslenirdim. Ama söz, beni bağışlasın bundan sonra İlahiyatlı diyeceğim.
Hayatımda Aydın Doğan'la tavla oynamadığım gibi, toplam beş cümle bile etmedim. Daha doğrusu o benimle etmedi. Şimdi ben çeşitli yayın organlarında briç oynadığım arkadaşlarımı sayıyorum; Ahmet İnsel, Yıldırım Türker, Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Süreyya Önder, Tarık Ziya Ekinci, Melek Göregenli, Aysel Tuğluk, Orhan Pamuk, Ayşe Kadıoğlu...Aralarına birkaç dönek sızdıysa benim suçumdur. Bu isimler ve daha çoğundan özür dilerim.
Ayrıca İmam Hatipli Alper Taş'ın kampanyasında fiilen çalıştım. Bir de İlahiyatlı'nın bir satırlık resim altından yola çıkarak önemsiz bir çerez için yarım sayfa yazı yazma yeteneğini kıskandım.
Sıkça sorulan sorular ve cheap shots
Elitleşen festival
Bir süre önce Antalya'daki Akra Caz Festivali'ne gitmiştim. Aynı adı taşıyan otelin sponsorluğundaki bu caz gecesi daha çok cıvıl cıvıl gençlerle doluydu. Bu sene kendim gidemedim, Gonzo Haber Ajansı'nı (GHA) görevlendirdim. Gelen fotoğraf beni epey şaşırttı.
Muhabirimin gönderdiği fotoğrafta pek öyle cazsever kılıklı genç yoktu. Artık festivalin daha elit ve biraz olgunca izleyicileri var. Konser öncesi ve sonrası sosyal demokrat entelektüeller, dost muhabbetleri yapıyorlarmış.
Antalya Film Festivali sırasında düzenlenen bu caz gecelerinde tabii ki her gece farklı bir grup varmış. Erşahin, Focan, Say gibi ünlü soyadların katıldığı haftada, muhabirim eğer beni aldatmadıysa en başarılısı Karsu imiş. Ben de Karsu'yu internetten dinledim ve çok beğendim.
Soldan sağa oturanlar: Doğan Kitap'tan Cem Erciyes, oyuncu Nalan Kuruçim, Hürriyet'ten İhsan Yılmaz, Borusan Contemporary Müdürü Kumru Eren. Ayakta duranlar ise Yekta Kopan dışında, oturanların aksine hepsi birbirinden ünlü oldukları için isimlerini yazmaya gerek duymadım.
- Evet, Deniz Türkali yine tekne turuna çıktı. Önce Datça'yı fethedecek sonra her gece Bodrum. Hayır en iyi arkadaşları YT ve MÇ onunla değil. Önce onlar da tatile gidiyor diye depresyona girmiştim. Neyse ki öyle değilmiş. Hafıza Merkezi'nin düzenlediği uluslararası bir konferans için gidiyorlarmış. Tamam ama eminim yine de deniz kenarında bensiz bir rakı-balık yapacaklardır.
Deniz Türkali'nin bu Datça fotosunu torununu "ikna" ederek ele geçirdim.
Advertorial (!)
Tomris Uyar mı?
Fotoğraf, okuhaber.com'dan alındı.
Kaan Erkam'ın yazdığı oyun kendini ünlü ve çok sevilen yazarımız Tomris Uyar sanan, akıl hastanesindeki bir kadın üzerine. Mehmet Ulay'ın yönettiği, "Tomris" oyunu tek kişilik. Uyar'ı oynayan ise Janset Paçal. Janset, oyun için kaşlarını bile tıraş etmiş.
Tomris oyunu, 18 Ekim'de Trump Sahne'de, 20 Ekim'de Kadıköy Halk Eğitim'de, 26 Ekim'de tekrar Trump Sahne'de.
Müzik önerisi
Bu haftanın şarkısını bilmeden TRT Radyo 3'ün Blues'un Tonları (Çarşamba 23.00) yapımcısı Eyüp İgla seçti. Maalesef ancak şimdi tanıdığım Teksaslı müthiş bir gitarist ve şarkıcı Carolyn Wonderland.
İçkinin ne faydası olduğunu soruyor.