07 Aralık 2021

Şöyle buyurun da insanlığınızı bir tartalım bakalım

Bugün insanlığımızı tartmaya karar versek, insanlık onurunu yerlere düşüren ve sadece şu son birkaç günün gündemi olan konuları ele alarak bu ölçümü yapsak, sizce nasıl bir sonuçlar elde ederiz?

'İnsanlık tartmak' büyük ve iddialı bir söz farkındayım ama inanın eyleme dökmesi, özellikle Türkiye gibi ülkelerde, sözün ağırlığının aksine çok kolay.

Hâlâ basılı gazete mi okuyorsunuz?

Haberleri sadece internetten mi takip ediyorsunuz?

Televizyon izliyor musunuz?

Ana akıma bakıyor musunuz? Bilmiyorum…

Hatta belki gündemi hiç takip etmiyor da olabilirsiniz…

Bu yazıyı okuduğunuza göre bir şekilde yaşıyorsunuz.

Ki bence hayatta olmak, o kişiden insanlık beklentisinde olunması için gayet yeterlidir.

İnsanın varlık amacı insanlaşma sürecini tamamlamasıdır da aynı zamanda.

İnsandan beklenen olabildiğince insanlaşmasıdır yani.

Olabildiğince diyorum çünkü çağımızda bu zorlu süreci 'tamamlamak' oldukça güç görünüyor.

Azına razı kılıyor yaşananlar, yaşadıklarımız.

Elbette sadece memlekette değil tüm dünyada insanlık adına büyük bir eksen kayması yaşanıyor.

Ama herkes önce kendi sorununa odaklanmadığı sürece 'çözüm'den söz etmek de gün geçtikçe imkânsız hale geliyor.

Yani 'elin sorunlarını' bir kenara bırakırsak…

İnsanlık adına üzerinde uzlaşmamız gereken konular var.

Hak, hukuk, adalet, açlık-tokluk, mağduriyet, taciz, işkence, çocuk hakları, kadın meselesi, azınlıklara yaşatılanlar, gelir adaletsizliği gibi konular da bunların en başta gelenleri.

Ama nasıl oluyorsa insanlığın ortak değerleri konusunda dahi bir şekilde uzlaşma sağlayamıyoruz.

Oysa insanlaşma süreci başlı başına bir mücadele ve temelinde 'insanlık onuru'nu yüceltip korumayı da barındırıyor.

Peki biz bugün insanlığımızı tartmaya karar versek, insanlık onurunu yerlere düşüren ve sadece şu son birkaç günün gündemi olan konuları ele alarak bu ölçümü yapsak, sizce nasıl bir sonuçlar elde ederiz?

Desen: Selçuk Demirel

Buyurun 'insanlığımızı test etmeye' Aysel Tuğluk'tan başlayalım.

Bir süredir Aysel Tuğluk'un sağlık sorunları gündemde. Bir gün bile cezaevinde kalmaması gereken 'hasta tutsaklar'ın en tanınan isimlerinden biri Aysel Tuğluk.

Bir Kürt siyasetçi, çok genç yaşta insanı kahredecek bir duruma düştü.

Ve tutuklu olduğu cezaevinde hafızasını kaybetti. Hiçbir şey hatırlamıyor.

Ama ödün vermeden işletilen 'düşman hukuku' sonucu hâlâ içeride.

Üstelik benzer durumda, ağır hasta yüzlerce siyasi tutuklu var ülkemizde.

Peki bu konu karşısında bizler, daha doğrusu sizler nasıl bir tutum alıyorsunuz. 'Ama'lı cümleler kuruyor musunuz mesela?

Veya Aysel Tuğluk'u 'riskli kişi' kabul edip konuyu duymazdan, görmezden mi geliyorsunuz?

Açıkçası insanlığınızın tam puan alması için gücünüz yettiğince hasta tutsaklar konusunda ses çıkartıyor, bu haksızlık karşısında huzursuzluk hissediyor ve yaşanan acıyı kendi başınıza gelmemiş olmasına rağmen adeta gelmişcesine canlı canlı hissedebiliyor olmanız gerekmekte.

Aksi halde daha ilk gündem maddesinde tartının işgal ettiğiniz tarafı orantısız bir hafiflikle sizi insanlık yarışından elemiş olur.

İnsanlık yarışından elenmiş, insanlaşma sürecinde sınıfta kalmış biri olarak da sadece suret benzerliğiyle toplum içinde dolaşmanız, yine dönüp dolaşıp insanlık adına bir başka kayıp olarak karşımıza çıkacaktır…

Peki ilk maddede elenenleri geride bırakıp bir diğer gündem konusuyla devam edelim mi 'insanlığımızı tartmaya'?

Geçen hafta set işçisi Çetin Kaya "dur ihtarına uymadığı" gerekçesiyle kelepçelendikten sonra bir polis memuru tarafından yakın mesafeden ateş edilerek öldürüldü.

Olay İstanbul'un göbeğinde yaşanmasına rağmen ne görgü tanığı ne de olay anı görüntüleri ortada yok.

Bu konu gündeminize girdi mi?

Evinizde veya arkadaşlarınızla aranızda konu oldu mu?

Sizi endişelendirdi mi?

'Memleketin hâli' adına dertlenmenize neden oldu mu?

Çetin Kaya konusuyla ilgili yetkilileri hesap vermeye zorladınız mı?

Anladım, bu maddeyi de geride bırakıyoruz hızla…

Son dört yılın maalesef değişmeyen 'gündemi'yle devam edelim o halde insanlığımızı tartma işlemine.

Bir hayat gözlerimizin önünde heder edilirken dört senedir biz ne âlemdeyiz bir bakalım.

Dört yıldır tutuklu yargılanan Osman Kavala konusu…

Adını duyduğunuzda bile yüzünüz kızarıyor değil mi?

Kızarmıyorsa yazıyı okumayı burada bırakabilirsiniz.

Sizin için gereksiz zaman kaybından başka bir eylem olmayacaktır devam etmek.

Eşi Ayşe Buğra'nın son duruşmanın çıkışında yargı mercilerinin Osman Kavala'ya karşı geliştirdikleri hukuk dışı uygulamalar için "Bu durumun kanıksanmasından korkuyorum" demiş olması kaçınızın dikkatini çekti?

Dört koca yılda yaşananların ne kadarından haberdarsınız?

Bir insanın adeta rehin alınmış gibi gerekçesiz bir şekilde heder edilen ve direkt siyasi otorite talimatıyla olduğu gizlenmeden yok edilen hayatı sizi ne kadar alakadar ediyor?

Peki, bari bu konuyu insanlık namına başarıyla geçtiğimizi varsayarak devam edelim kendimizi tartmaya…

CHP'li Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan'ın yabancı uyruklu insanlara su fiyatını yüksekten fiyatlandırmasına karşı çıktınız mı?

İnsanlığınız, 'sizden olmayan'ın hakkına sahip çıkmanıza neden oldu mu, olabildi mi?

"Ne münasebet kardeşim" dediniz mi?

Bu da mı olmadı?

Hay Allah.

Peki…

Malumunuz dolar, Euro…

Tüp gazın 225…

Simidin 3,5 lira olduğu şu günlerde…

İktidar medyasında "Bayat ekmek tarifleri"nden sonra "Bizde işçilik çok ucuzladı. İşçilik ucuzladıkça dünya üretimi Türkiye'ye kayacak" tarzı haberler yapılıyor.

AKP Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir sanki alay eder gibi "Paranız bittiği zaman başınızı kaldırın şu yolların güzelliğine bakın", biraz da Cumhurbaşkanı'ndan 'aferin almak için' gibi duran "İstasyonlardaki kuyruk zamdan değil, herkesin arabası var ondan" tipi açıklamalarından belki kendiniz değil ama toplumun açlık çeken büyük bölümü adına rahatsızlık duyup duymadığınızı merak ediyorum doğrusu…

Ve rahatsızlık duyduysanız bu durum karşısında tepki verdiniz mi?

Açlıkla, imkânsızlıkla dalga geçen bir vekilin istifasını istediniz mi ve hatta buna mecbur ettiniz mi mesela?

Veya şöyle sorayım birer Hacer Foggo değiliz belki ama en temel insan hakları sorunu olan, insan onuruna hakaret düzeyindeki 'açlık' karşısında insan gibi davranabiliyor muyuz?

Ekmeğimizi paylaşmanın dışında da -bunu yaptığımızı varsayıyorum- açlarla alay eden 'fazlasıyla tok'ların karşısına dikiliyor muyuz?

Lütfen bari bu konuyu hakkını vererek geçtiğinizi söyleyin!

Daha yeni, sadece bir gün önce fazlasıyla sarsıcı bir 'ödüllendirme' yaşandı.

Türkiye gibi kadına şiddet ve kadın cinayetlerinde acıklı bir durumda olan ülkede tecavüz, cinayet, kadına şiddetle de perçinlenmiş bir isim İbrahim Tatlıses memleketin 'saygın' ödüllerinden kabul edilen Altın Kelebek'le, üstelik 'yaşam boyu onur' dalında taçlandırıldı.

Hadi diyelim 'açlık' dahil diğer sorularımı 'fazla politize' buldunuz, risk almak istemediniz, kendinize gerekçeler buldunuz…

Peki burada da mı insiyatif alamadınız?

Altın Kelebek ödüllerini dağıtan jüriyi kınamadınız, ödülü geri almaya mecbur edecek kadar protesto etmediniz?

Eh boşuna 'kadın cinayetleri politiktir' demiyormuşuz değil mi?

Daha fazla kalem oynatmaya gerek var mı bilmiyorum.

Acıklı tablo ortada…

Çözüm aslında basit, insanlığımızı onurlu bir biçimde icra etmeye çabalamak lazım.

İnsan insanlaşma sürecini sorgulamalı.

Aksi halde ne haksız siyasetler, ne hukuksuz siyasetçiler gelir geçer ve bizler de burnumuzu bile kaldıramayız!

Yazarın Diğer Yazıları

Gelin biraz da katrilyonlarca borç bırakan ‘kayyım rezaleti’ni konuşalım!

Kayyım atanan belediyeler adeta yağmalanmış, deniyor ya, hiç de boşa denmiyor o laf. Buyurun DEM Parti belediyelerine bırakılmış borç listesini alt alta koyalım. Eski para üzerinden tablodaki milyarları ‘katrilyon’, milyonları ‘trilyon’, binleri ‘milyar’ olarak da okuyun lütfen! Ülkeye, toprağa, insana, kaynağa yapılan ihaneti bir arada serelim ortaya. Öyle bir bir arada olabilelim ki, kimsenin bir daha ‘kayyım’dan söz dahi etmeye cesareti olmasın…

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…