Soma tekmecisi olarak tanıdığımız ve sonsuza kadar bu tanımla, o anın görüntüsüyle hatırlayacağımız Yusuf Yerkel bir yazı yazmış. (Okumadıysanız kendi Twitter hesabından okuyunuz. @YusufYerkel)
Bir özeleştiri desek kesinlikle değil. Daha çok kendini affetmeyenlere sitem demek uygun olur sanki.
Beni muazzam rahatsız eden bir üslup ve alt metine sahip o yazı kimi "entelektüel" arkadaşları pek duygulandırmış.
"Ya özür dilemiş, artık eleştirilir mi bu adam. Yazıktır, günahtır" diyerek sahip çıkmışlar Yerkel'e.
Zaten Yerkel'in de bu yazıyı yazası yokmuş ama ailesi söz konusu olduğundan, bu "şahsi mesele"den artık ailesi de etkilenmeye başladığından yazmaya karar vermiş. Kendisi yolda yürürken bir hata yapmış, kimse yolda yaptığı hatadan ibaret değilmiş. Kendisi bir insanmış ve hata yapabilirmiş.
En baştan anlaşalım:
Bir Başbakanlık Müşaviri'nin 301 kişinin ihmal yüzünden öldüğü maden faciası sebebiyle eylem yapmakta olan bir işçiyi dövmesi hukuksal bir meseledir.
Öyle "Pişmanım, sinirime yenik düştüm, yaptık bir yol hatası" falan diyerek uzlaşılacak bir konu değildir.
İnsanlar bazı hatalar yapabilirler evet ama böyle "hatalar" yapamazlar. Yaparlarsa yargılanır ve cezasını çekerler.
Ha evet işin duygusal boyutunda sıkıntılar çekerler ve buna ailelerinin de -elbette, aile ve çocukları hedef alan saldırgan, tehditkâr, hakaretamiz tavırlar onaylanamaz- bu meseleden psikolojik olarak etkilenmesi dahildir. Ama eylemi gerçekleştiren bir yetişkindir ve eyleminin sorumluluğunu almıştır da gerçekleştirmiştir, yani bizi ilgilendirmez işin orası.
Ama maalesef memleketimizde hukuk işlemez, kanun tanınmaz.
Yusuf Bey de bunun iyi örneklerindendir.
Dokunulmazlığı vardır.
Dövüp geçer.
Yıllar sonra da kalkıp "Yeter artık bırakın bu konuyu" der, diyebilir.
Nasıl bırakalım? Daha tutamadık bile!
Yaptığınızın bedelini ödemediniz bile…
Yusuf Bey hukuk işlemezliğini öyle bir normalleştirmiş ki, saklanacağına, gündeme gelmekten çekineceğine, hatırlanmaktan imtina edeceğine, aksine iyice ortaya koyuyor kendini. Suçluluğundan utanıp sıkılacağına kendisinin hesap vermesini isteyen kitleleri suçlu ilan ediyor!
Ve şuurunu yitirmiş o kalemler de "affedin ya" diyor.
Kamu davası olacak ama olamayan konuyu bizler affedecekmişiz!
Sanki Yusuf Bey zırhlarından sıyrılıp yargılanmak istedi, yargılandı da, ama bizler peşini bırakmadık konunun üzerinde tepindik!
Yargılanmayan Yusuf Bey kamu vicdanında aklanmak istiyor ve kendisini aklamayanlara sitem ediyor özetle.
İşe bak!
Öyle bir Kafdağı'nda yaşıyor demek!
Ne isterse olmasına öyle bir alışmış demek!
O halde kendisine şu üzücü haberi de vermek isterim; bırakınız vicdanlarda aklanmayı, iki cihanda da "tekmesi"yle hatırlanacak ve büyük bir kesim tarafından hiç iyi anılmayacaktır, alışsa iyi eder.
Aslında Yusuf Bey yaptığı o "yol hatası"nın dünyanın başına, başımıza bela olan zihniyetin bir temsiliyeti olduğunun da farkında değil.
Sayın Yusuf Yerkel size son bir kötü haber vererek bu yazıyı bitiriyorum; Korkarım okuduklarınızı da anlayamıyorsunuz.
Çünkü yazınızda Kafka'ya gönderme yaparak alıntıladığınız, ama sahibinin Kafka olduğu aşırı şüpheli olan o söz; sizi affedemeyenler için değil, aksine tam da sizin gibiler için sarf edilmiş bir sözdür.
"Çocuklarınızı dahi etkileyen" bu olay tamamen kendi sorumluluğunuz, yaratıcısı da kendinizsiniz.
Hâliyle kızacak birini arıyorsanız kendinizle, ideoloji, insanlık ve siyasete bakışınızla hesaplaşmaya hazırlanmanız yerinde bir karar olacaktır.
Hiçbir imtiyazdan vazgeçmeden, oturduğunuz yerden af beklemek, affedilmediğiniz için de sinirlenmek tıpkı tekme atıp sonra da "Ayağım incindi" demek kadar kişilik, kumaş belli eden bir davranıştır...
Yani o sahibi tartışmalı söz sizedir:
Suçlamak anlamaktan kolaydır, zira anlarsanız değişmeniz gerekecektir!