28 Kasım 2019

Sayın Babacan, bugün doğrularımız buluşuyor, ama çok geç...

Keşke insanlık yanarken kulislerde üzgün olduğunuz haberlerini dolaştırmak yerine ayağa kalksaydınız!

Normalde bir ülkede mevcut iktidardan şikâyetçi olan vatandaşlar, o iktidar partisinden ayrılıp yeni kurulacak ve 'çok daha demokratik' olma vaadindeki herhangi bir partiyi destekleyebilir.

Sırf iktidar partisini oylarını bölme ihtimali için bile destekleyebilir.

Veya nötr olabilir. Konu ilgisini dahi çekmeyebilir, çünkü kurulacak parti kendi siyasi beklentilerini karşılamamaktadır.

Ama  dedim ya normalde diye.

Türkiye normallerin dışına çıkalı çok oldu.

Artık hiçbirimiz siyasi gelişmelere nötr olabilecek kadar 'serin' değiliz ne yazık ki…

Ve tüm bu normal dışı süreç mevcut iktidar döneminde yaşandı.

Yani mevcut iktidara muhalefet edenlerin gözünde memleketin savrulduğu bu uçurumun tek bir mesulü var, o da iktidar.

Yani iktidar partisi.

Yani AK Parti.

Tartışmasız ki bu mesuliyet sadece lider ve ona yakın üst düzeye fatura edilmez, bu derece uzun süren ve baskı dozunun bu şiddette olduğu bir yönetimde.

Kaldı ki bu yeni oluşumun çekirdeği tam da bu partinin kalbinden, "A Takımı"ndan kopanlardan oluşuyorsa, dışarıdan izleyenler için aynı tiyatro oyununun farklı başrollü uyarlaması olarak kabul edilir.

Hepimiz faşizan uygulamaların, faşizan kararların gölgesinde geçen yılları yaşadık ve devam da ediyoruz-en azından çalışıyoruz.

Bizler hâlâ "Bir nevi" diyoruz ama artık pek de nevisi filan kalmamış bir rejim değişikliğine tanıklık ettiğimiz, yaşamlarımızın bu yıllara denk geldiği su götürmez bir gerçek...

Ve bu rejim değişikliği yolunda yaşanan çok acı olaylara da tanıklık ettik çok üzülerek.

Hatta bir kısmımız bizzat yaşadı, tanıklık bile lüks kaldı!

Kayıplar,

Kaybedilen özgürlükler,

Kapanan kepenkler,

Kararan hayatlar, yitip giden kariyerler...

Patlayan bombalar,

Savrulan biber gazları,

Sıkılan tazyikli sular…

Ölenler, yaralananlar, gözünü kaybedenler…

Sokakta üç kişinin yan yana yürümesinin 'sakıncalı sayıldığı' bir yaşam.

Böldüler, parçaladılar ve yönettiler.

Bölündük, parçalandık ve yönetildik.

Daha bugün aralarına yeni isimler katılmaya devam ederek, hapishaneler siyasetçi ve düşünce insanı kaynıyor.

İşi kalemle, düşünceyle olanlar ya memleketinden kaçıyor ya hapsi boyluyor…

Bir barıştırıldık bir savaştırıldık…

Barışa gönüllü olanlar en büyük suçlu oldu!

Sözün özü; çok acı deneyimlerimiz var. 

O yüzden de bize 'normal formüller' tutmaz artık.

O yüzden de sırf muhalifiz diye makul kabul edemeyiz öyle her kurulan partiyi, her ortaya atılan lideri.

Çok mu uzattım ve belirsiz ilerlettim yazıyı bilmiyorum, belki biraz daha netlemek lazım sözcükleri.

Ali Babacan'dan, yeni kuracağı partiden ve ortaya koyduğu profilden söz ediyorum.

Ben de birçoklarınız gibi dün gece Fatih Altaylı'nın programını izledim.

Ve bazılarınız gibi huzursuzlandım izlerken.

Elbette Ali Babacan'ın sözlerine hiç itirazım yok. Hatta aksine, ben de konuşsam benzer şeyler söyleyebilirim. Yani doğrularımız sözel görünürde buluşuyor. Yani yanlış bir söz yok ortada. 

Fakat çok geç!

O kadar geç ki, ikna olma ihtimalimiz dahi yok.

Hiç değilse birkaç sene önce,

İktidarın gemisi daha su almamışken,

Bitiş kokusu yayılmamışken terk edip yeni bir oluşum peşine düşseydiniz, demekten de alamıyorum kendimi.

Keşke yaşanan ağır mağduriyetlerden birinde ayağa kalkıp "Benden bu kadar" deseydiniz. 

Keşke…

O zaman sizi dinleyebilirdik.

O zaman anlamaya çalışabilirdik, "Ya ne var bunda, adam yanlışlık  görmüş ayrılmış" diyebilirdik.

Hatta belki siyaseten taban tabana zıt olmamıza rağmen, farklı düşüncelerin insanı olmamıza rağmen, sırf insani ortak paydada buluşup, "Düşünceyi de zincirleyenlerin oylarını böler" hevesine biz de katılır, belki destek bile olabilirdik oylarımızla.

Ama şimdi çok geç.

Çünkü ortak bir insani paydamız kalmadı.

Sizin istifa etmediğiniz her yıl siyasi farklılıklarımızın yanına insani değer farklılıklarımız da eklendi. Ve artık konuşacak söz dahi kalmadı.

Anlamaya çalışmak anlamsız, oluşturabileceğiniz bölünme, meydana getirebileceğiniz parçalanma üzerine bir his duymayı bile ben yakıştıramam şahsen kendime.

Açıkçası proje olup olmadığınız üzerine de konuşmak istemem ki siyasi gelişimini fazlaca projeler arasında geçirmiş bir toplum olarak artık bunun da bir haber değeri kaldığından şüpheliyim…

Ama siz her konuştuğunuzda, Abdullah Gül her konuştuğunda "Keşke sadece insani düzlemde dahi olsa bizlerle yan yana olabilseydiniz. Keşke insanlar acı çekerken, işsiz kalırken, hapse atılırken bir 'Dur' deseydiniz" derim. Keşke insanlık yanarken kulislerde üzgün olduğunuz haberlerini dolaştırmak yerine ayağa kalksaydınız!..

Yazarın Diğer Yazıları

Nerede o eski savaş muhabirleri!

Suriye’de yaşanan savaşta Türkiye ilk günden beri aktif rol oynuyor. Ve bizim neredeyse hemen hiç savaş muhabirimiz yok!

Olası barış sürecine nasıl destek olabiliriz?

Bilmediğimiz, anlamadığımız, doğrulatamadığımız, muhatapların da anlamaya çalıştığı, belirsiz, ‘ağır çekim’ bir süreçteyiz. Evet barıştan yanayız, aksi düşünülemez bile. Ancak bu koşullarda ve bu aşamada barış için verebileceğimiz tek destek, sadece sessizce izlemek olacaktır…

Yoksa sen de bir kadın düşmanı mısın?

Kadına şiddeti kınamak için eylem yapan kadınlara devlet eliyle yine şiddet uygulandı. Bunlar yaşanırken sokaklarda eyleme katılan kadınlara hırsla saldıran sivil erkekler de vardı… Soruna “ama’lı, fakat’lı” yaklaşan her kim olursa olsun, onu derhal yaptığı kadın düşmanlığıyla yüzleştirmeniz gerekir

"
"