Bence istediklerini tamamen başarmış durumdalar.
Meydana gelen hadiselerde o kadar karmaşık düşünceler yaratıyoruz ki konuların özünü kaçırıyoruz hep.
Bizden istenen, beklenen de bu.
Yani özü bırakıp olası senaryolarda, komplo teorilerinde boğulmamız.
Son olaya bakalım mesela; emekli amiraller bir açıklama yayımladı.
Normalde ifade özgürlüğü kapsamında bir eylemdi.
Bu eylemi bizler tartışmalıydık.
Saatini, vaktini, dilini.
Bizler eleştirmeliydik veya onaylamalıydık.
Bizler bunun altında bir bit yeniği aramalıydık veya aramamalıydık.
Bizler derken sağından solundan yazar çizer takımı, 'gazeteci milleti'nden söz ediyorum.
Siyasetçiler de eleştirmeliydi veya arka çıkmalıydı belki durdukları yerlere göre.
Ama o kadar…
Peki ne oldu onun yerine?
Bazı emekli amiraller gözaltına alındılar.
Devlet korumaları iptal edildi.
Lojman imkânları iptal edildi.
Toplumsal lincin hedefine kondular.
Devletin en üst kademelerince 'hain' ilan edildiler.
Darbe yapmak istediler, dendi.
Muhtıra yayımladılar, dendi.
Demokrasiye müdahale ettiler, dendi...
Bir suç yarattılar ve 'hukuku' devreye soktular…
Geride...
"Kimin kumpasına düştü bu amiraller..."
"Neden o saat, neden o saat?.."
"Dili ve zamanlaması manidar..."
"Onlar bilmiyor muydu başlarına bunların geleceğini, bu kadar saf olamazlar" gibi aslında hiçbir anlam ifade etmeyen magazinsel bir yorum bataklığı kaldı...
Oysa ifade özgürlüğü olmalıydı.
Herkes, istediği kadar kalabalık şekilde düşündüğünü söyleme hakkına sahip olmalıydı.
Geçmişimiz şöyle böyle laflarını da bırakalım bir kenara lütfen.
Niyet okuyarak, tahmin yaparak suç üretemezsiniz!
Artık anlayın bunu. Her vaka kendi iç dengeleriyle tartılır.
Normalde ne olması gerektiğini söyleyeyim ben size...
İstanbul gibi bir şehirde Kanal İstanbul gibi 'iddialı' bir projeyi yapmak kimsenin, hiçbir siyasetçinin kendi kararıyla olamaz.
Halka sorulur.
Halk karar verir.
Mesele demokrasi olsa...
Bu imzalanan metinlerden ortaya çıkacak tek eylem 'referandum kararı' olabilir.
Toplumun bir kısmını huzursuz edecek bir proje, tabiata bu kadar radikal, geri dönülmez bir müdahale öngören bir proje, üzerindeki tüm şaibeden arındırılmak için halka sorulmalıdır denecektir.
Ama mesele o değil tabi.
Ortalık bulansın.
Darbe çığlıkları atılsın.
Asker ve sağ arasındaki 'eski defterler' açılsın.
Ve her şey unutulsun.
Vatan, millet, Sakarya sesleriyle inlesin ortalık.
Herkes birbirini boğazlasın.
O esnada da İstanbul delik deşik edilsin.
Pompalanan hırsa kendilerini kaptırmış vatandaşların desteğiyle daha da hızlı delinsin hatta!
Sakın iktidarın istekleri karşısında yükselen itirazlar, altında karanlık neden aramadan, sadece itiraz olarak değerlendirilmesin.
Derhal kelleler kesilsin.
Milliyetçilik şahlandı, densin adına da….
O vatandaş da bir an durup 'iyi de kardeşim ben milliyetçi, vatansever adamım, neden bana sormadan vatanımın toprağında 'proje' yürütülsün ki" diye düşünmesin.
'Bunca tatsızlığa ne gerek var, söz milletin olsun konu bitsin' demesin kimse…
Demeyelim.
Biz saati konuşalım
Vakti konuşalım.
Bizden isteneni yapalım.
Özü kaçıralım, detaylarda boğulalım!