23 Temmuz 2020

Öldürdüğünüz her kadının adını, anısını avaz avaz yaşatacağız

Güç kimde olursa olsun, işbirlikçileri ne kadar çok olursa olsun, bildiğimiz gibi yaşamaya, haklarımızı savunmaya devam edeceğiz...

İster okuruz, ister okumayız…
İster meslek sahibi oluruz ister olmayız.
Her kadına şiddet olayında ortaya çıkıp "aman kızlar okuyun" demeyiniz... Çünkü artık biz biliyoruz ki, kadın düşmanlığı okumuşu, meslek sahibini de ayırt etmiyor.
Çünkü biz biliyoruz ki mesele sadece ekonomik özgürlükle de alakalı değil.
Mesele tamamen kadın düşmanlığı meselesi.
İktidarın da beslediği ve hatta neredeyse teşvik ettiği bir düşmanlık bu.
"Adamlar" bir şekilde kadından nefret ediyor.
Kadını arzulanan, şehvet duyulan, günaha davet eden bir tür sayıyorlar.
Kadını ancak "ehlileşmişse" kabullenebiliyorlar.
Erkek sözü dinliyorsak yani.
Bunu da her fırsatta dile getiriyor "dayak yiyorsan kocanın sakin bir anını kolla ve onunla konuş, bak bakalım nerede hata yapıyorsun" minvalinde bir bakış açısı sunuyorlar.

Açık konuşalım her öldürülen, dövülen ve tecavüze uğrayan kadın muhakkak bir "hafif kadın" imasına maruz bırakılıyor.
Koca koca "ama"lı cümleler kuruluyor.
Ama kadın içkiliymiş…
Ama gece vakti sokakta ne işi varmış…
Ama adamın evine gitmiş…
Ama o da çok açık saçık giyinmiş…

Mesele elbette bunlar da değil, biliyoruz.
Ama farz-ı misal, bunlar olduğunu kabul de etsek; kimseye soracak değiliz.
İstersek galonla içer, öyle gezeriz.
Bu kimsenin kadına zarar vermesini meşrulaştırmaz.
Hiçbir saldırıyı aklamaz.

Son kurban Pınar Gültekin’in arkasından da buna benzer "hafif kadın" imaları yapanlara toplu bir cevap olsun bu yazı...
Ar, haya, namus ve kadınlık üzerine bilimum tanımlamalarınızı, tavsiyelerinizi tecavüzcü, tacizci, kadın döven, öldüren ve potansiyeli olan erkeklere saklayın.
Çünkü tavsiyeye ve düzelmeye ihtiyacı olanlar kadınlar değil...
Ve kadınların sizden alacak "derslere" de ihtiyaçları yok.
Üstelik bu "ama"lı bakış açıları toplumun bu kadın düşmanlarının fazlaca etkisi altına girdiğini gösteriyor bize.
Yani tablo çok korkutucu.
Bir adamın katil olduğunu anladıktan sonra "ama kız da neden evine gitmiş adamın gece vakti" denebilen bir topluma dönüşmek kan donduruyor.

Aslında mesele net; kadın "hayır" dediği anda ya ölüyor ya dayak yiyor ya tecavüze uğruyor, en iyi koşullarda psikolojik şiddete maruz bırakılıyor.
Ve bunun başına gelmesi normalmiş gibi algılaması isteniyor.

Kadının "hayır" dediği konu, çok basit gündelik bir mesele de olabiliyor, ilişkiye devam etmek istemediğini dile getirmesi de.

Bu nedenle öldürülen kadın oranının artışına ve aylık sayılara baktığımızda meselenin ne kadar ciddi olduğu, toplumun nasıl yaygın kadın düşmanlığıyla başının belada olduğu da anlaşılıyor.
"Namus", "inanç", "erkeklik" tabularıyla örtülmeye çalışılan bir düşmanlık memleketi kemiriyor

Geçtiğimiz günlerde ODTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Yakın Ertürk "Türkiye kadınlara karşı apaçık savaş ilan edilen bir ülke oldu" diye bir açıklama yapmıştı.
Ne doğru bir tanım, diye düşünmüştüm.
Açık seçik bir savaş ilan edilmiş sanki!

Siyasetçisi de hukukçusu da medyası da bu savaşın tarafı. Ya görmezden geliyor ya kapı arkasında sırt sıvazlıyorlar.

İktidar partisinin üst düzeylerinde bile kadına dair çarpık fikirler dolaştığını biliyoruz, gizlemiyorlar zaten, çünkü düşüncelerinin ne anlama geldiğinin dahi farkında değiller.
Kadın ve erkeği kendilerine göre konumlamışlar, bu konumlamayı da doğal saymışlar.

Neyse ne...
Güç kimde olursa olsun...
İşbirlikçileri ne kadar çok olursa olsun...
Bildiğimiz gibi yaşamaya...
Haklarımızı savunmaya devam edeceğiz.

Kazanılmış tek bir hakkımızdan dahi feragat etmeyecek, daha fazlasını talep etmeye ve bunun için mücadeleye devam edeceğiz.
Bu bir savaşsa bize karşı açılmış, cephedeki yerimizi onlar gibi kesip, doğrayıp, yakıp, beton dökerek değil konuşarak, düşünerek ve üreterek koruyacağız.
Öldürdüğünüz her kadının adını, anısını avaz avaz yaşatacağız.
Kanımızın son damlasına kadar sizinle ve zihniyetinizle savaşacağız.
Yazın bir kenara…

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!