05 Şubat 2021

Hiç kimse kusura bakmasın; memleket makamından vazgeçemeyenlerin elinde heder oldu

Siyasetçiyseniz ve tarihe olumlu bir şekilde yazılmak istiyorsanız bazen yeni birinin "tahtınıza" oturmasına imkân vermeniz gerekir...

Geçtiğimiz günlerde ülke adına korkunç bir gelişme daha yaşandı.
İstanbul Başakşehir'de çevresi tarafından sosyalist kimliğiyle tanınan muhalif bir vatandaş, otobüs durağında beklediği sırada elektroşok verilerek, gayriresmi bir şekilde "devlet adına" olduğu iddiasıyla kaçırıldı.
Kafasına siyah çuval geçirilerek götürüldüğü binada "mezar" adı verilen bölümde ağır işkenceye maruz kaldı.
Maksat "çevresinde duyduklarını anlatmasını sağlamak"tı…

Kendilerini "görünmezler" olarak tanıtan bir grup "kayıt dışı" istihbaratçı… Bir nevi "yeni Jitem" oluşumu.
En azından iddiaları bu yöndeydi.

Gökhan Güneş adlı bu şahsı birkaç gün sonra bırakmak durumunda kalmışlardı, çünkü "ortadan kayboluşu" kamuoyunda tepki çekmiş, kaçırılma anı görüntüleri ortaya çıkmış ve Güneş serbest bırakılana kadar konu gündemden düşmemişti.
Yani Gökhan Güneş görece şanslı olanlardandı.
Memlekette yaşanan hiçbir olayı tekil okumamak gerekiyor, her olay bir diğerinin turnusolu.
Oysa basit bir olay gibi geldi geçti Gökhan Güneş meselesi.
Bu korkunç iddiaları devlet adına yalanlayan olmadı, sorumlularının yakasına sarılıp hesap soran da…
 
Gökhan Güneş
 
Üzerinden daha çok kısa bir süre geçmişti ki...
Boğaziçi Üniversitesi'nde başlayan eylemlilik hâli bazı öğrencilerin tutuklanmasıyla iyice hararetlendi.
İstekleri son derece haklı ve basitti:
"Atadığınız rektör istifa etsin, demokratik seçim yapılsın. Yarattığınız bu haksızlığa itiraz ettiği, okuluna sahip çıktığı için hapsettiğiniz arkadaşlarımız bırakılsın..."

Birileri de direnmeli evet!
Birileri de kazanılmış haklarının ellerinden alınışına seyirci kalmamalı.
Ve o birilerine hepimiz destek olmalıyız, bu yolda yalnız bırakmamalıyız.
Tıpkı bir vatandaş Jitemvari oluşumlarca kaçırıldığında, tüm ülke ayağa kalkmamız gerektiği gibi. Çünkü demokrasi ancak böyle var olabilir!

Cumhurbaşkanı:
Onlar Kürt değil terörist...
Onlar gazeteci değil terörist...
Onlar politikacı değil terörist...
Onlar sanatçı değil terörist...
Onlar akademisyen değil terörist...
Onlar hukukçu değil terörist dediğinde de olması gerektiği gibi...

Üstelik bu insanlara sadece "terörist" denmekle de kalınmadı, hepimizin gözleri önünde yüzlerce hayat karardı. Kararmadı mı?
Nice kıymetli zihin yokluğa terk edilmedi mi?
Şimdi aynı Cumhurbaşkanı bu sefer de haklarını arayan öğrenciler için "terörist" demiş, neden demesin ki?
Onun da 20 yıldır ne yaparsa yapsın, eninde sonunda kabullenildiğine dair güçlü bir deneyimi var. Şimdi neden geri dursun ki?

Evet, hiçbir insanımıza, hiçbir kazanımımıza, hiçbir değerimize sahip çıkmadık.
Evet, çok hatalıyız.
Bugün bunlar yaşanıyorsa hatanın en büyük kısmı bizlerde.
Özgürlüklerimize ve haklarımıza sahip çıkamadık, çünkü kendi kapımız çalınana kadar meseleyi üzerimize almadık.
Onlar Kürt dedik misal...
Onlar Ermeni...
Onlar muhalif...
Onlar Kemalist...
Onlar liberal...
Onlar ulusalcı...
Onlar İslamcı...

Hep diyecek bir şeyimiz vardı değil mi? Ama şimdi sözler tükendi. Facebook'ta muhalif paylaşım yapan komşumuz, Boğaziçi'ni kazandığı için gurur duyduğumuz "kendi evladımız" terörist oldu. Kendi evladımızı vurguluyorum, çünkü başkasının evlatları bunu yaşarken de umursamamıştık.
Diyelim ki yakın geçmişle yüzleştik ve hatalarımızı kabul ettik -ki henüz onu dahi yapamadık-
Ama yine de yapsak ve üniversiteye ve öğrencilere sahip çıksak bu bile bir kazanımdır.
Maalesef hâlâ öyle bir durum görünmüyor.
Oysa dipteyiz!
 

Memlekette yaşananlara tepki veren muhalif azınlık CHP'yi eleştiriyor şimdilerde.
Belli ki hâlâ CHP'den bir "kurtarıcılık" görevi bekliyorlar.
Peki madem CHP'yi eleştireceğiz, o halde bunu hakkını vererek yapalım, tali yollara sapmayalım!
CHP'yi "sessizlik"le, "etkin muhalefet yapamamak"la, "geç kalmak"la eleştirmek yerine mevcut liderleri ortaya yeni liderler çıkmasına izin vermeye ikna etmek gerekiyor her şeyden önce!
Ve diğer konuları bilmem ama bu konuda da sadece eleştiriyi değil, yerden yere vurulmayı hak ettiklerini düşünüyorum.
Mevcut düzende sadece şahısların kazandığını, tüm memleketin bir genel başkanlık makamı, imkânı veya ayrıcalıklarından vazgeçemeyen şahısların elinde heder olduğu kanaatindeyim.
Yani CHP'nin sorunu hedefinde iktidarı devirecek yeni bir oluşum, yeni kadrolar, yeni liderler çıkartıp, muhalefet görevini yerine getirmekten çok mevcut kadroların koltuğunu korumak gibi görünüyor.
İktidarla sorunumuz net.
Ama ana muhalefet partisi CHP'ye dair açık edilemeyen büyük sorunlar var…
Bugün "Hadi erken seçim kararı aldık" deseler, önce CHP destekleyecek bu kararı.
Neyine güvenerek? Kafalarındaki matematiği anlamak da imkânsız.
Daha kaç seçim bu saçma oyunu oynamaya devam edebilirsiniz ki?
Peki bizler kaç seçim daha aynı isimlerin, aynı söylem ve taktiklerle tek bir ismi devirmeye çalıştığı bu tiyatroya seyirci olabiliriz?
Ana muhalefetin lideri pozisyonundaki şahıs çıkıp kendini o öğrencilere veya yoldan "alınan" vatandaşa siper edemedikten sonra, o "terör" tanımından korktuktan sonra kim ne yapabilir ki?
Bu tabloya uygun olarak da Devlet Bahçeli çıkar "Onlar genç değil birer yılan, başlarını ezeceğiz" der o zaman.
Sen ana muhalefet alanını bu derece boş bırakırsan, varlık göstermezsen neden varsın ki?
Peki o gençlerin başını ezdiklerinde ne yapacaksınız, nasıl sahip çıkacaksınız söyler misiniz?
Her dönemeçte "CHP terörle yan yana" söyleminden ödü kopan ve olmayacak kararlarda imzası olan Kılıçdaroğlu'ndan mı medet umacaksınız?
Bir iki kınama açıklamasından başka ne yapacaksınız?
"Aman topyekûn yan yana durmayalım sonra bize de terörist derler, oy kaybederiz" zihniyetiyle onlarca mağduriyete sessiz kalan bir liderden bu çocuklara sonuna kadar sahip çıkmasını mı bekliyoruz şimdi biz?
Hadi canım komik olmayın.
Çocukları terör sosuna bulayıp "başlarını ezecekler" ve biz de seyirci kalacağız, besbelli!
Tıpkı yıllardır seyircisi olduğumuz terör soslu onlarca haksızlık, onlarca utanılacak uygulama gibi.
Bir üniversiteye öğrencileri hedef alan sniperlar yerleştirildiğini gördük mü, gördük.
O çocukların saçlarından başlarından çekilerek, yerlerde sürüklendiği anları izledik mi, izledik. Tıpkı yıllardır birçok haklı hak savunucusu gibi onlar da mağdur edildi ve bizler de izledik, izliyoruz.
Bu gidişle şüphesiz ki kendi istekleri doğrultusunda yeni anayasa da yapacaklar, bizler de mahkûm edildiğimiz seyircilik çıkmazından kahrolmaya devam edeceğiz.
 

Selahattin Demirtaş birçok alanda, birçok vatandaş için umut vadeden bir liderdi, iktidarın onu sahneden indirmesine de yardımcı oldunuz.
Sizler umut vadetmediğiniz gibi, en ufak inandırıcılığınız dahi kalmadı ve yerli yerinizde yıllardır duruyorsunuz.
Ne uzadınız ne kısaldınız. Ülke çöktü ama siz "koltuktan inmeyi" bile düşünmediniz.
AK Parti'nin hiçbir koşulda istifa mekanizmasını devreye sokmadığını eleştiren sizler de 11 yıllık bir hezimet sonucu koltuğunuzdan istifa etmediniz ki.
Başarısızlığın sorumluluğunu alıp koltuğunuzu bir başkasına devretmediniz ki onlar etsin!
Ve finalde bizi yarattığınız bu kuraklıkla köşeye sıkıştırmalarına yardım ettiniz.
Siyasetçiyseniz ve tarihe olumlu bir şekilde yazılmak istiyorsanız bazen yeni birinin "tahtınıza" oturmasına da imkân vermeniz gerekir.
Hele hele bunca hatadan sonra.
Yoksa bu karanlığa sırf şahsi çıkarlarınız için uyum sağladığınız gerçeğinden bir fazlasıyla anılmayacaksınızdır.
Ve bizlerin hayatının kararmasında oynadığınız rolün de sorumluluğundan kaçamayacaksınız!
Üzgünüm.

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!