12 Ocak 2022

Esas umutsuzluğun 'tetikleme'sinden korumamız gerekendi Enes Kara…

Enes'in 'veda videosu'nun yayılmasını 'intiharları tetikler' iddiasıyla eleştirenler oldu; oysa korkulması gereken insanlığın umut tükenmesi yaşamasıydı

Sosyal medyaya düşen 'veda videosu'yla Enes Kara toplumca cevaplamaktan kaçmak için delice çabaladığımız o kocaman soruyu yüzümüze soğuk bir tokat gibi vurdu…

Umutsuz ne kadar yaşayabiliriz?

Şöyle de kurgulanabilir bu soru:

Umutsuz ne kadar daha nefes alıp vermeye devam edebiliriz?

Veya daha kısa ve öz olsun diyorsak:

Geleceğe bakınca umut yoksa ne vardır ki?

Enes Kara'nın 'veda videosu'nun yayılmasını, yayınlanmasını ve üzerine bu kadar çok konuşulmasını 'intiharları tetikler' iddiasıyla eleştirenler oldu.

Oysa korkulması gereken tek bir şey vardı, o da insan türünün umutsuzluğa düşmesi, umut tükenmesi yaşamasıydı.

Esas o tükenmişliğin tetikleyeceği sondan korumamız gerekendi Enes Kara…

Ve tabii ki yapamadık.

Çünkü hepimizin, tüm toplumun, hatta dünyanın çözümsüz kaldığı sorunlar, öyle veya böyle aynı noktada buluşuyordu.

İstanbul'da bir 7. sınıf öğrencisinin "Cebimde 4 liram var, okulda tost 7 lira, okulda yemek yiyemiyorum. Test kitabı 100 lira" diye anlattığı çaresizlikle, bir Afgan annenin çaresizlik içinde sığınacak bir ülke ararken donmamaları için çocuklarının ellerine çorap giydirdikten sonra kendisinin donarak ölmesi sadece dozaj olarak farklıdır aslında…

İkisinin de çıkış noktası ve sonunda varacağı yer aynıdır.

Ve örnekleri o kadar çok arttırabiliriz ki -örnek çokluğu bile başlıbaşına bir umut emme unsurudur.-

Sonuç ortada aslında…

Bu gidiş hepimizi bir yerlerde tüketecek.

Kimimizi daha önce, kimimizi daha sonra.

Bazı kesimleri rahatsız eden 'veda videosu' aslında içinde yaşadığımız sömürü düzeninin geldiği son noktayı çırılçıplak kılıyor, rahatsızlık yaratması bundan.

Videonun "Beni bari sadece son nefesimde duyun" dedikten hemen sonra yayınlanmış olması da hepimizin o tanıdık umutsuzluğuna dokunuyor işte.

Eğitim sisteminin gelip dayandığı; yaratıcılığı, özgün karakterleri, farklılıkları yok edip, mantık ve sorgulamayı devre dışı bırakarak sadece öğrenciyi robotlaştırmaya dönüşmüş olması…

Çalışma hayatının gelip örgütlenme özgürlüklerini kısıtlayıp, düşünceyi ifade etme hakkını yok edip, tüm emeklerin karşılığını gerçekten sadece iki kuruşa 'köle gibi' çalışarak tamamlanan ömürlerle, sadece çalışanı sömürmeye dayanmış olması…

Ailenin gelip adeta devletin en ufak birimi görevi görürcesine üyesi olan bireyleri salt kendi doğruları ve istekleri dahilinde davranmaya zorladığı, seçme hakkını sadece kendi belirlediği seçeneklerle kısıtladığı, aksi davranışlarda zorbalaştığı ve özetle sadece üyesini sömürmek üzerine dayandığı günümüz dünyasında kimin geleceğe yönelik umudu var ve ne miktarda?

Tarikat ve cemaatlerin tamamen 'siyasi/iktisadi çıkarlar' uğruna ülke gençliğinin kanını emmesine ve tamamen maddi çıkarlar doğrultusunda insanlığın üzerinde 'inanç sömürüsü' yapan aygıtlar olarak çalışmasına göz yumulan bir düzen…

Bu uğurda taciz, tecavüz, pedofili, dolandırıcılık gibi türlü ahlaksızlıklara da göz yumulan bir düzen…

Dahasını saymaya gerek var mı?..

İnsanın insan gibi yaşamasına izin yok işte özetle!

Bu uğurda da devlet, aile, eğitim sistemi, inanç baskıları hepsi ama hepsi devrede işte!

Umudun yeşermek için muhtaç olduğu güven duygusu, istikrar, umut vaat eden örnekler bu topraklarda yokken gençlerimizi, çocuklarımızı ve finalde de kendimizi bu tükenmişlikle 'tetiklenmekten' nasıl koruyacağımızı düşünsek keşke önce…

Abuk subuk muhalefetler yaratıp gerçeklerin bir ölümle faş olmasından korkanların ekmeğine yağ sürmek yerine, bu 20 yaşındaki gencecik tıp fakültesi öğrencisini yok eden unsurların tamamen siyasi olduğunu, tek meselenin iktidar partisi veya cumhurbaşkanlığı olmadığını fark edip bu sisteme dur diyecek politikalar üretebilecek bir 'yeni sistem' talebinde olmazsak, umutsuzluğun hepimizi, tüm insanlığı yutacağını fark edelim artık lütfen.

Ve yine kızılacak bana biliyorum ama…

Sağımızda solumuzda muhalefet yapan siyasetçiler varsa onların yakasına yapışalım.

Mesele Meclis'e girmek, vekil olmak filan değil.

Mesele Enes'leri, çocukları bu umutsuzluk çukurundan kurtarmaktır.

Mesele yaşamsaldır.

Ve bu yaşamsal sorunları çözümleyecek, umut vaat edecek, umudu yeşertecek siyasetler üretemeyenler, üretmeyenler tüm enerjilerini üretebilecek kişileri bulmaya ve siyasete atılmaya iknaya vermelidir.

Dilerim Enes'in vedası hepimize birer son uyarı tokadı olur!

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!