15 Temmuz 2020

El birliğiyle yedik Hasankeyf'i de, sıradaki?

Hasankeyf gibi bir değer için her birimiz bedenimizi siper etmeliydik; hepimizi ezip geçmeleri gerekmeliydi o barajı yapabilmek, o tarihin üzerine beton dökebilmek için...

Milliyetçiliği kaba tabirle ele alsak; kendileri ve ülkelerine ait tarihi, kökeni ve kültürü üsttenci bir bakışla kutsarlar diyebiliriz. Yani "kutsal"larının zarar görmesini kesinlikle istemezler.

Solcular için doğa ve tarih mirasları kıymetlidir, sahip çıkarlar dersek itiraz gelmeyecektir.

Liberaller ise halkların kendi tarihi yapılarında söz hakkı olduğunu düşünür, mülkiyet meselesini bu sefer de tarih ve toplum üzerinden yorumlar. Zarar görmesine sonuna kadar karşı çıkar.

Ulusalcılık biraz karmaşık bir ideoloji. Prof. Mümtaz Soysal, "Solculuk ulusalcı olmayı da gerektirir" görüşünü dile getirmişti, ama bu çizgi, içinde birçok farklı kesimi barındırabiliyor. O yüzden onlar hakkında net bir söylemde bulunmakta zorlanıyorum. Genellikle ulusalcıların da, mevcut tarihi değerlerin yerle bir edilmesinin karşısında yer alacağını söyleyebiliriz sanırım. Burada genellikle dememin, imtina ederek yaklaşmamın sebebi şu: Etnik kimlik, tarihi değerin temsil ettikleri ve bulunduğu bölge, bu sahiplenmeyi şiddetlendirebilir de, yıkımın görmezden gelinmesine neden de olabilir. O yüzden net bir iddia ortaya koyamıyorum.

Ama mevzumuz Hasankeyf. Yani ideolojik farklılıklar da olsa tüm ülkeyi yok oluşuyla kahredecek bir değerden söz ettiğimiz açık.

İdeolojilerden uzak, insanlaşabilmiş insanlar için zaten "değer" değerdir ve el sürülemez.

Gelişmiş toplumlarda tarih, eser, sanat, mimari gibi değerler neredeyse kutsal kabul edilir.

Bu konularda anlaştık sanıyorum.

Öyleyse filmi başa saralım...

Hasankeyf Mezapotamya'nın stratejik öneme sahip, geçmiş medeniyetlerden belirgin izler taşıyan, Roma İmparatorluğu'ndan tutun da İslam ordusuna, Süryanilerden Moğollara kadar birçok yaşamın, uygarlığın, yapının izini barındıran çok kıymetli bir tarihi değerdi.

Di çünkü artık yok.

Şaka gibi ama değil.

Antik dönemden de izler taşıyan, arkeolojik kazılarla 12 bin yıl öncesini işaret eden bu ilçe sadece Türkiye değil tüm dünya ölçeğinde "kıymetli" bir tarihi yerleşkeydi.

Kayaların içine oyulmuş konutları, köprüsü, kalesiyle ve Dicle'nin buluşturduğu iki yakasıyla göreni büyülerdi.

Çok eski bir proje olan GAP projesi kapsamında, Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali'nin Batman'ın Hasankeyf ilçesinde inşa edilmesine karar verildi.

Onlarca hükümet gördü bu karar ama temel atma ve barajın açılışını yapma şerefi AKP hükümetine nasip oldu!

Barajın aktifleşmesi demek tarihi kentin sular altında kalması demekti...

Şaka gibiydi ama gerçekti işte.

Ama "abartmayınız"dı lütfen!

Devletimiz Hasankeyf'te yaşamakta olan halka az ileride yeni bir yaşam kenti inşa etmişti.

Neydi yani bu tantananın sebebi!

Üstelik yepyeni, pırıl pırıl konutlardı yenileri…

Biz tabii yine çok şaşkındık.

Her zaman olduğu gibi kınadık…

Ayıpladık…

Utandık onların adına…

Nasıl bir çağdışılıktı bu böyle.

Aramızda değer yargıları uçurumu olduğundan dem vuruyorduk.

Nasıl olabilir de bu devirde bu tarih katliamını yapabilirdi, anlayamıyorduk.

Oysa en iyi anladıkları, eskiyi yıkmak ve yerine onlara pırıl pırıl gelen yenisini inşa etmek değil miydi?

Sadece şehirlerde değil kendi konutlarında da bu anlayışı yaşatmıyorlar mıydı?

Yıkmaya dair "değer", o değer için çırpınan insanların meselesini anlamıyorlardı bile.

Üstelik bu sefer çırpınanlar sadece bizler gibi köşeye itilmiş bir avuç "marjinaller"le kısıtlı da değildi.

Tarkan bile Hasankeyf'e gitmiş "Durun, yapmayın" demişti.

Avrupa'dan, UNESCOdan heyetler gelmişti, eylemler yapılmıştı.

Bile diyorum çünkü ünlüleri de çok seviyor, takip ediyorlardı…

Ama nafile..

Proje son sürat devam etti.

Açılışı yapıldı.

Sular şubat ayı itibarı ile yükselmeye, bazı yapıları yutmaya başlamıştı bile.

O sırada medyaya Hasankeyf'ten yeni fotoğraflar servis edildi.

"Turistler Hasankeyf'in yeni siluetinin keyfini yaşamaya bekleniyordu..."

Fotoğraflardan anlaşılan; tarihin, sanat eseri gibi elle oyulmuş yapıların üzerine beton dökmüş, asfalt çekmişlerdi.

Milliyetçisi de...

Ulusalcısı da...

Solcusu da...

Liberali de sessizce baktı o fotoğraflara.

Pardon, hak yemeyeyim:

O gün sosyal medyayı estirdiler, "yazıklar olsun" dediler, "bu devirde olur mu", "görgüsüzler" dediler o kadar…

Oysa Hasankeyf gibi bir değer için her birimiz bedenimizi siper etmeliydik bana göre.

Hepimizi ezip geçmeleri gerekmeliydi o barajı yapabilmek, o tarihin üzerine beton dökebilmek için.

Ama yapmadık, belki yapamadık, artık her neyse.

Tıpkı sahip çıkamadığımız, çıkmadığımız yüzlerce değerimiz gibi sadece klavyenin ardından kınadık, kendimize "duyar puanı" verdik ve başka konulara döndük hemen.

Mesela Ayasofya, o da bir değerdi, tarihi bir değer ve müze konumundan çıkarılıp -kısmen zaten açık olduğu- ibadete tamamen açılmasına razı değildik. Bunu hem centilmence bulmuyorduk hem de bu eserin sadece müze olabilecek değerde olduğunu savunuyorduk… Yine klavyelerimizin ardından pek tabii...

Oysa bir tanesine sahip çıkmadığımız anda, kazanmadan peşini bıraktığımız anda tümünü kaybettiğimizi acı deneyimlerle öğrenmiştik geride bıraktığımız 18 yılda... En azından öyle söylüyorduk, "acı oldu ama öğrendik" diyorduk, pek tabii ki klavyelerimizin ardından.

İlk tutuklanan gazetecide...

İlk yıkılan değerde...

İlk sökülen ağaçta...

İlk değiştirilen yaşam alışkanlığımızda sustuğumuzda arkasının iplik söküğü gibi geldiğini görmüştük hepimiz.

Hasankeyf önemli ve büyük bir dokunulmazıydı bu ülkenin.

Sonuçta yapacaklarını dillendirdiler önce ve bizler de sosyal medyadan itiraz ettik, inşaata başladılar ve bizler de sosyal medyadan itiraz ettik, açılış yaptılar ve bizler de sosyal medyadan itiraz ettik. Sular altında kaldı ve bizler de sosyal medyadan itiraz ettik, beton döktüler ve bizler de sosyal medyadan kınadık ve sustuk. Konu bitmişti hem bizim için hem onlar için bitmişti, şimdi bir başka konuyu aynı bu şekilde yiyecektik iktidarıyla, muhalefeti ve muhalifleriyle, el birliğiyle…

Yazarın Diğer Yazıları

Artık Kürtlere akıl vermeyi bırakın ve kendi çözüm önerilerinizi ortaya koyun!

Kürt siyasetinin devletle tecrübesi, Türkiye siyasetiyle tecrübesi ve bu tecrübelerin her birinde ödenen bedeller, ağırlığıyla ortada. O yüzden “Sizi kullanacaklar” demek de “Kürtler AKP ile anlaştı” demek de hem bu insanların tüm yaşadıklarını hiçe saymak hem de onlara yaşatılanlara saygısızlık etmektir bana göre…

Türkiye’de erkek, 22 yılın sonunda resmen ‘üstün vatandaş’lık mertebesine oturtulmuştur

Türkiye için bu düzeyde bir seslilik hâli, tuhaf! Çok tuhaf! Kadın cinayetlerinin politik olduğunu düşünüp son günlerde ana akımda sürdürülmesine ‘izin verilen’ bu gündemlilik hâlinin rastlantıdan ibaret olduğunu düşünecek değiliz! Dün gelmedik Türkiye’ye!

Meclis’ten üzerimize estirilen pembe dizi rüzgârına reyting yağıyor!

Meclis’ten izlemelik, devamını merak etmelik pembe dizi yayını yapılıyor adeta. Kim kime doğru yürümüş, ilk kim selam vermiş, resepsiyonda kim kimle yan yana gelmiş-gelmemiş, kim kimin elini iki avucunun arasına almış da sevmiş. Oturup uzun uzun bunları konuşalım… Çünkü yeni Türkiyemize bu yakışır!

"
"