29 Nisan 2021

Bu çağın kaderi, insanlığın yüz karasında boğulmakmış

Sözün özü, evet insanlar aynı ama insanların bundan hâlâ haberi yok. Doğrusu bunu kabullenmeye de kimsenin pek niyeti yok!

Gain'de ünlü felsefe hocası İoanna Kuçuradi'nin bir röportajını izledim.
Hocaya salgın günleri hakkında düşüncelerini sormuşlar, Kuçuradi de
"İnsanlar aynılığını fark etti... Doğa olayı karşısında herkes aynıdır... İmtiyazlı-imtiyazsız diye bir fark yok... Aynı kaderi paylaştığını fark etti insanlar" demiş.

İnsanlığın Covid-19 hâli bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden.
İstemsiz ve sinirsel bir gülümseme yayıldı yüzüme.
Ne kadar da iyimser hocanın bakış açısı diye düşündüm.

Keşke gerçekten de insanlar aynı olduklarını fark etmiş olsa…
Keşke insanlık bir felaket yaşarken imtiyazlı-imtiyazsız diye bir ayrım kalmamış olsa.
 
Sadece insan olmak yeterli kalsaydı.
Ki belki de yangından önce son çıkış olabilirdi; bu salgın, ancak o bakış açısını sağlasaydı insanlık için bir kazanıma dönüştürülebilirdi.
Ama işte öyle olmadı...
Hatta tam tersi oldu.
Mesela bakalım Hindistana;
Salgın kontrol altına alınamıyor. Tedavi göremeden sokaklarda ölüyor insanlar. Toplu yakım arenaları kurulmuş, yol kenarlarında cesetler yanıyor.
Aynı anda aynı ülkede iki uç yaşanıyor. Cebinde 138 bin doları olan Hintliler özel uçaklar kiralayıp o cehennemden kaçıyor ve bir başka 'karşılanabilir cennet'e doğru yol alıyor.
Cennetin de bir fiyatı var elbette.
Komik olmayın, bedava olacağını düşünmemiştiniz herhalde.
AB başta olmak üzere, birçok ülke de bir süredir Hindistan'a 'yardıma hazırlanıyor…'
Hindistan'da aşılama ancak mayıs ayında, yani ülke on binlerce insanı daha kaybettikten sonra başlayabilecek.

Biraz da bakalım Türkiye'ye:
Ülkede salgın yasaklarının etkilediği kurum ve vatandaşlara ödenek sağlanmıyor.
Birçok sektör kan ağlıyor.
Hastalıktan seken işsizlik ve açlıkla burun buruna kalıyor.
Türkiye'de aşıya önce 'günümüzün imtiyazlıları' ulaştı.
Sonra -elbette- sağlıkçılar, öğretmenler filan.
Ama önce imtiyazlılar.
Aşılama oldukça yavaş ilerlerlediği, ekonomik nedenlerle de önlemlerde çok geç kalındığı için salgın kontrol altına alınamadı, haliyle aşılananlar da hastalandı.

Çin aşısının koruma gücü konusu da epey tartışılıyor.
"E madem beğenilmiyor o halde parası olan daha iyisine ve daha hızlı ulaşsın" düşüncesiyle devletin başarısızlığının da ispatı olarak özel sektörle görüşülerek aşının parayla satılmasına hazırlanılıyor.

Baksanız hanlar, hamamlar, saraylar…
Onun dışında kalanlar güvencesiz.
Utanmasalar açıktan "O kadar gücün yoksa biz ne yapalım kardeşim" diyecekler.
İnsan bu haksızlıklar karşısında isyan da edemiyor.
Delirme, bu salgının ortasında tutuklanacak mısın bir de!

Tabii ki sorun asla sadece devletler ve sistem değil.
Zaten işi çözümsüz kılan da bu.
Çünkü esas sorun insanda, yani tüm insanlıkta.
Kendisini bir başkasından önemli görüp, imtiyazlarını kullanarak bir ihtiyaç sahibinin hakkını, hatta belki yaşam hakkını kullanabilen de bir insan sonuçta.
Bunu ayıp saymayan...
Kendisine yapılmasını istemediğini bir başkasına gönül rahatlığıyla yapan...
Sıra beklemenin kendisini de kapsadığını düşünmeyen...
Önce ben ve hatta hep ben, diyen de bir insan.

Sistem böyle evet, ama insan da tamamen uyumlu.
Zaten aksi durumda ne sistem varlığını sürdürebilir ne de devletler.
Ve işin acısı, sorun sadece Türkiye, sadece Orta Doğu falan değil. Maalesef sorun tüm dünyada.

Ülkelerin birbirini elinden tutmayışı veya parmak ucuyla tutuşundan da belli değil mi zaten her şey?
Allah aşkınıza birleştirelim neyimiz varsa, neyimiz yoksa hep birlikte tüm insanlığı kurtaralım, diyeni gördünüz mü?
Önümüz susuzluk, gıdasızlık, küresel ısınma sorunları, ancak el ele atlatabiliriz, diyene rastladınız mı?
Bir aşamadan sonra rastlarsak bile, kendilerine bir başka imtiyazlıyla güç birliğini layık bulanlar arasında olacağına garanti verebilirim.
Herkes kendi rengi, ırkı, sınırı, zengini, gücü… Herkes sadece 'kendininkini' koruma peşinde.

"E ama insanlık" diyorsun.
Sanki bir insanlık var ve bir de imtiyazlı insanlık gibi bakıyorlar olaya.
En kötü ihtimalle Mars'a gidecek imtiyazlılar herhalde, diyorsun.
Gülme!
Yoksa başka çıkış yok ki.
Başka bir zihne, başka bir mentaliteye, başka siyasetlere, başka davranışlara acilen geçilmezse kapanıyor bu perde artık apaçık.

İşte laf buralara geldiğinde de en demokratının, en barışçılının, en özgürlükçünün demir kapıları kapanıyor yüzüne.
Yani sözün özü hocam, evet insanlar aynı ama insanların bundan hâlâ haberi yok. Doğrusu bunu kabullenmeye de kimsenin pek niyeti yok!
Ve hocam maalesef insanlık bir yüz karası.
Korkarım ki bu çağın kaderi de insanlığın yüz karasında boğulmakmış.

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!