30 Ocak 2018

Ahmet Kaya utancını unutmak, 'savaş magazini' yaparak linç kültürünü beslemek...

Beyaz TV'de savaşa destek mesajı vermeyen veya herhangi bir yorum yapmayan ünlüler hedef gösteriliyor

Beyaz TV'de hafta içi her sabah yayınlanan bir magazin programı var.

Dört kişinin sunduğu bu programda son günlerde inanması güç ölçülerde  insan hakları ve ifade özgürlüğü ihlalleri yapılıyor.

Adeta medya derslerinde okutulacak cinsten hatalı yayıncılık yapılıyor.

Magazin figürlerinin, magazin gazetecilerinin ışıl ışıl kostümlerle sunduğu programda savaşın magazin ayağı işleniyor.

Daha doğrusu savaşa destek vermeyen, sosyal medya hesabından desteğinipaylaşmayan tüm ünlü isimleri bir bir tespit edip ekrana getiriyor, onlara parmak sallayarak 'milli ve yerli olma' dersi veriyorlar.

Geçmişte yapılan söyleşileri raflardan indirip, ekranlarda o sözlerin sahiplerinihedefe oturtuyorlar.

Ahlak, inanç, ideoloji, durulması gereken yer, bakılması gereken perspektif dersi veriyorlar.

Bu donanıma nereden ulaştılar, alt yapıları nedir diye sorarsanız  bu konularda ahkâm kesebilecek bir altyapıları olmadığını söyleyebilirim ama mesele bu değil şüphesiz. 

Mesele yayıncılık ahlakı. 

Mesele yayın etik ve ilkelerine bağlı kalacak kadar bilgili olmak zorunluluğuyla ilgili aslında.

Savaşa destek verenlerin fotoğrafı ekrana geliyor, alkışlanıyor, tebrik ediliyor...

Savaşa karşı çıkan veya hiçbir şekilde herhangi bir yorum yapmayanların fotoğrafı ekrana veriliyor, o fotoğraf üzerine uzun uzun 'vatanını sevse böyle yapmazdı' iddiaları öne sürülüyor...

Bakar mısınız olaya!

Bakar mısınız hedef gösterme biçimine!

Bakar mısınız linç kültürüne!

170 yazar, gazeteci, sanatçının, aydınların imzaladığı mektup okunuyor, tekrar fotoğrafları uzun uzun ekrana getirtiliyor ve "Beğenmiyorsanız gidin başka ülkede yaşayın" deniyor.

Oysa bu ülke, henüz çok uzak olmayan bir zamanda bir sanatçısına 'git başka ülkede yaşa' demenin bedelini ödemiş, acısını çekmiş ve defalarca özür dilemişti diye hatırlıyorum.

Ama yanılıyormuşum!

Ahmet Kaya'dan söz ediyorum elbette.

Daha da acısı Beyaz TV'deki bu programı sunanlardan biri -Ece Erken-Ahmet Kaya'nın linç edildiği gecenin sunucusu, bir diğeri -Ali Eyüboğlu-organizasyonun ev sahibi.

Yani bir sanatçıyı hedef göstermenin nelere neden olabileceğine olay yerinde tanık olmuş iki isim bunlar.

Tecrübesiz değiller, aksine birçoğumuzdan o olaya daha yakından bakabilme ayrıcalığını yaşamış iki kişiden söz ediyorum.

Sonra hayatta karşılaştıkları her Ahmet Kaya sorusuna "Bizim olayla ilgimiz yok, aksine rahatsız olmuştuk" diyen isimler...

Şimdi insan o açıklamalara da şüpheyle bakar hâle geliyor.

Çünkü aksi olsa; bir insanı hedefe koymaktan imtina ederek insanları siyasi görüşünden hareketle hedef göstermenin, etrafı galeyana getirmenin, oinsanların başına gelebilecek her olayda sorumluluk sahibi olmak demek olduğunu en iyi bilenler de kendileri olurdu diye düşünüyor insan.

Öyle değil mi, burası Türkiye ve her şey olabilir.

Neler yaşandı, neler gördü bu memleket.

Aydınına, düşünürüne, sanatçısına sahip çıkma refleksi geliştirebilecek kadar ağır travmalarımız var, ama görünüyor ki yine yaşanan bir ideolojik ayrımda çoğunluk gözünü kırpmadan linç kültürüne geçiş yapabiliyor!

Doğrusunu isterseniz ben şöyle düşünüyorum:

Hedefe konan ünlü isimlerin mal ve can güvenliğinden Beyaz TV'de 'Söylemesem Olmaz' adıyla yayınlanan bu program da sorumludur.

Bir diğer sorumlu da buna göz yuman mercilerdir şüphesiz.

Bu tarz yayıncılığın ifade özgürlüğü ve güvenlik hakkı çizgisine çekilmemesi tehlikelidir ve kimseye bir fayda sağlamaz. Aksine sadece karışıklığa, öfkeye davet çıkarır, hatta nefretle birbirinden ayrılan topluluklar yaratmaktan başka bir hizmeti de olmaz!

Özetle; bugün o program ve benzerleri hakkında suç duyuruları yapılmıyor olabilir, RTÜK bilinçli olarak dokunmuyor da olabilir ama tıpkı geçmişte olduğu gibi bugün de hedef gösterilen ünlü ve tanınmış aydınların, sanatçıların, akademisyenlerin yaşamından sorumlu hale gelebilirler; tıpkı geçmişte de birilerinin Ahmet Kaya'nın yaşadıklarında tartışma kabul etmeyecek düzeyde payı olduğu gibi!

En basit yayın ahlakının bile bilincinde olmadan şıkır şıkır kıyafetlerle ekrana çıkıp, rengârenk suratlarla 'savaş magazini' yapmak, kamuoyu önündeki kişileri hedef hâline getirmek  de, bırakın yayın ilkelerini, en hafif tabirle insanlıktan nasip almamak olarak tanımlanabilir...

Yazarın Diğer Yazıları

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!

Türkiye'de 'vicdani ret' bir hak ihlali konusudur!

Memleketimizde, söylemde askerliği yüceltip eylemde askerlikten kaçınmakta bir beis görülmemektedir!

Bir 8 Mart günü soralım; Sincan Kapalı Kadın Cezaevi'nde neler oluyor?

Sincan Kapalı Kadın Cezaevi'nden 2021 yılından beri şartlı tahliye olabilmiş tek bir kadın mahkûm yok. Çok iddialı bir uygulama gibi gelmedi mi size de? Sincan belki de, Türkiye'de ki tek "siyasi suçlulara şartlı salıverme hakkı" tanımayan cezaevi olma konumunda. Çok acayip!