Hafta sonunda Trabzon'daki Fenerbahçe maçında yaşanan olayların ilk aşamasında beş kişi tutuklandı.
Her ne kadar bireysel bir hareket gibi görülse de; işin ardında başka planlar bulunduğunu söylemek, bir Türkiye gerçeği artık.
Hayatı akışını kendi mecrasına bırakmayınca işlerin boyutu değişiveriyor bir anda.
Olaylı maçta yaşananların arka planında ne olup olmadığını aktarmadan önce, kimi zaman olduğu gibi yakın geçmişe gitmekte fayda var.
Meraklıları hatırlayacaktır; Haziran 2017'de, Süper Lig'e çıkacak son takımı belirlemek amacıyla Antalya'da yapılan maçta olaylar çıkmıştı.
Göztepe ile Eskişehirspor arasındaki maçtaki olayların vahim boyutlarda olması ve bugün gibi kimi organize olma iddialarının gündeme gelmesi, soruşturmayı farklı noktaya taşıdı.
Antalya Emniyet Müdürlüğü, stadda yaşanan olaylara karışanların belirlenmesi amacıyla özel bir ekip oluşturdu. Dönemin Antalya Emniyet Müdürü Celal Uzunkaya, soruşturmaya özel önem gösterdi.
Yeri gelmişken; bu soruşturmayı takip eden günlerde Emniyet Genel Müdürü oldu Uzunkaya. Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile çalışma ve yöntem konusunda anlaşamayınca görevinden ayrılmak zorunda kaldı.
Neyse, asıl konuya dönelim. Savcılık, polisin yaptığı tespitler sonrasında sporda şiddeti önlemeyi amaçlayan özel yasa yerine, TCK kapsamındaki "örgütlü suçlarla mücadele" çerçevesinde hazırlık soruşturması başlattı.
Bu çerçevede, karşılaşmanın oynanmasını organize eden Yıldırım Demirören döneminde Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) yöneticileri başta olmak üzere Göztepe ve Eskişehirspor yöneticileri, maçta görev alan özel güvenlik görevlileri hakkında "çete" soruşturması yapıldı.
Uzunkaya, kendi personeline de acımadı. İhmali görülen 107 polis hakkında da adli ve idari soruşturma yürütülmesini sağladı.
Savcılık isimleri belirlenen şüpheliler hakkında örgütlü suçlar çerçevesinde iddianame hazırladı. Ve sanıklar yargılandı.
Geçmiş gün sonuç ne oldu, şimdi bilemiyorum. Ancak, futbolda şiddet olaylarını esas alan bir konuda Türkiye tarihinde ilk kez "çete" soruşturması yapıldı!
Bu dosyayı o dönem çalıştığım Milliyet gazetesinde epey detaylıca duyurmuştum.
* * *
Gelelim bugüne.
Kamuoyuna yansıyan görüntülere bakıldığında ve adli soruşturmadaki ilk bilgilere göre, Trabzon'daki maçta yaşanan olayların bireysel olduğundan pek de söz edemeyiz.
Gözaltılar var, tutuklananlar var. Polisin dolayısıyla valiliğin ihmalleri ortada. Özel güvenlikçilerin ihmali olduğu anlaşılıyor. TFF Temsilcileri raporlarını yazıp federasyona teslim ettiler.
Bu veriler ışığında savcılık işi ne kadar derinleştirecek henüz belli değil.
İlk örnekteki gibi örgütlü suçla mücadele kapsamına alması şimdilik zor görünüyor.
Önümüz seçim malum.
Maçla ilgili yansıyan bilgilere bakıldığında, elinde köşe gönderi ile sanki düşmana doğru koşan taraftarın başkasına ait passolig kimliği ile tribüne girdiği ifade ediliyor.
Keza olayların başlamasına neden olan ve Almanya'dan "maç için" kente geldiği anlaşılan taraftarın kullandığı maskenin nasıl üst aramasında tespit edilemediği soru işareti.
Yetmedi; bu maç için Trabzon'a yakın çevre kentlerden takviye polis gücü getirilmesine karşın, polisler ve özel güvenlikçiler tribünleri izlemek yerine neden maçı izlemeyi tercih ettiler?
İstanbul'daki derbi maçlarda bile bu kadar polis ve özel güvenlikçi görev almazken, Trabzon'daki olayların önlememesi ayrıca dikkat çekici.
* * *
Madalyonun diğer yüzü var her zamanki gibi.
Gerçi Türk futbolunu yakından takip edenler elbette daha iyi bilecektir, fakat bu konuda ulaştığım bazı bilgileri şöyle aktarabilirim.
Hatırlanacağı gibi; Türkiye Süper Kupası'nın Suudi Arabistan'da oynanması konusunda büyük kriz yaşandı geçen yılın son günü.
Krizin patlamasıyla birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi'den görevi bırakmasını istediği ancak Büyükekşi'nin görevi bırakmak için Erdoğan'la yüz yüze görüşmekte ısrarcı olduğu bilgisi kamuoyuna yansıdı.
Büyükekşi, artık kendisine destek veren kişiler ve grupların bile eleştiri oklarının hedefi olmasına karşın başkanlığı o günden bugüne bırakmadığına göre, henüz Cumhurbaşkanı Erdoğan ile istediği görüşmeyi yapamadı!
Ancak bilinen bir başka Türkiye gerçeği daha var: Sistem boşluk kaldırmaz! Sistem, boşalacak yere / yerlere alternatiflerini her zaman yaratır!
Bu "garip" prensipten hareketle, sistem, Büyükekşi'nin alternatifini de yavaş yavaş hazırladı kuşkusuz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatı sonrasında Büyükekşi'nin alternatifi tespit edildi geçtiğimiz günlerde. Bu isim şimdilik yüksek sesle konuşulmuyor.
Küçük bir ipucu vereyim; Trabzon merkezli bir yapılanma olacak TFF'de.
Bir bilgi daha; İstanbul'daki futbolu şekillendirmeyi kendilerine amaç edinmiş söz sahibi güçlü bir grup, ellerinde milyarlarca liralık finans kaynağı gördükleri TFF ve futbolun şekillenmesi gücünü kaybetmek istemiyor.
TFF'nin Riva tesislerindeki garaja giren olsa da, federasyona sponsor olan dünyaca ünlü otomobil firmasının hibe ettiği sıra sıra lüks araçları görseler. Az da olsa bir fikir sahibi olurlar.
* * *
Komplo teorilerine inanmamakla birlikte, şimdi federasyon ve Türk futbolunun şekillenmesinde gücü yitirmek istemeyenlerin yürüttüğü kulis faaliyetleri ile Trabzon'da yaşananları ayrı düşünmek, en hafif anlamıyla iyimserlik olur.
Ama Türkiye, böylesi iyimserliklerin altında neler neler yaşandığının ve nasıl sonuçlarla karşılaşıldığının kötü örnekleriyle dolu bir geçmişe sahip, unutmamak lazım.
Çalışkan: "Profesyonellik içinde siyasetin rolü çok fazla"
Trabzonspor - Fenerbahçe maçında yaşananları Emekli Emniyet Müdürleri Derneği Genel Başkanı İsmail Çalışkan'a sordum.
Çalışkan'la görüşmemin gerekçesi, kendisinin emniyet teşkilatı içinde sporda şiddet konularını yürüten Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik Dairesi Başkanı olması.
Bundan da önemlisi Çalışkan, sporda şiddetin önlenmesi çerçevesinde Emniyet Genel Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilatında "Spor Büro Amirliği"ni hayata geçiren isim.
Dün telefonla görüştüm. Anlattıklarını şöyle özetlemek mümkün:
"Böyle bir olayın yaşanması ihtimali günler öncesinden bellidir. Polis, bunu bilir, bilmeli. Kentteki İl Spor Güvenliği Kurulu toplanır. Müsabaka güvenlik amiri belirlenir. Kaç polis ve özel güvenlikçi görev yapacak tespit edilir. İç ve dış kapılarda nasıl önlem alınacak, bunların hepsi bellidir.
Talimatlar var, genelgeler, görev yazıları hepsi vardır aslında. Ancak talimatlara göre görev yapılmıyor maalesef. Yasa, mevzuat belli ama uygulanmada iş yok. Bunlar bilinmeyen işler değil ama sorumlular görevlerini iyi yapmıyorlar.
Tabii; yereldeki toplumsal ilişkiler de önemli ne yazık ki. Profesyonel olmak lazım. Bu profesyonellikte siyasetin rolü çok fazla. Yerel siyasetçiler, kamu görevlileri üzerinden baskı unsuru. Valiler, emniyet müdürleri toplumsal baskıyla karşılaşıyor. Örneğin, bir müsabakaya protokolden giriş yapacak kişiler bellidir. Ama ilgisi olmayan kişilerin, bu imkanı kullanarak müsabakayı izlemesine izin verilmese önce siyasetçiler devreye giriyor. Siyasetçi kamu görevlisini arıyor.
İşin çözümü yasa veya mevzuat eksikliğinde değil. İş, insanda çözülüyor. Kuralları koyanlar ile kuralları uygulayanlar kendi alanlarında dirayetli olmalı. Siyasetçi, kamu görevlileri üzerindeki baskı unsurunu kaldırmalı. Kuralları uygulayan kamu görevlileri ise, görev yaptıkları bölgedeki yerel halkla iç içe olmaktan kaçınmalı."
Tolga Şardan kimdir?
Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı.
Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu.
Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu.
Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı.
2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.
|