05 Nisan 2020

Viral turizm ve isolationnisme

Uçaklar artık uçmuyor. Memleket havasının en ücra köşelerine kadar her yerde sadece virüsler uçuşuyor.

Hayır!.. Virüsler uçmaz!.. Uçuşamaz da, öyle diyorlar, yürüyüp koşamaz da.

Çok doğru. Koronavirüsün ne kanatları, ne eli, ne de ayağı var.

Onları biz insancıklar, kendi elceğizimizle nereye gitmek istiyorlarsa oraya el üstünde tutarak, el bebek gül bebek, deniz aşırı, kıtalararası her yere taşıyıp, götürüyoruz. Merhabalaşarak, selamlaşarak, tokalaşarak, sevişerek.

Götürüyoruz ve sokaklara çıkmış bizi bekleyen dostlara, al kardeşim, ver kardeşim, ben hastalandım, sen kullan yollu oyun şarkılarıyla evlere kadar teslim ederek hem de... 

Bu virüs taşıma işi, şimdilik yirmi yaş ile altmış yaş aralığında yer alan neslin en güçlü kadrolarına verildi sanki. Diğerleri mi?..

Diğerleri ise, isolationnalisme’ in bir gereği olarak, isolationniste’ler tarafından isolation’a tâbi tutulmaları ve kendi kendilerini isolé etmeleri isteniyor!

Okumakta, anlamakta güçlük var, biliyorum. Zaten her kullanan ardından da açıklama gereği duyuyor. Ama bu sözleri her gün, bıkıp usanmadan tekrarlayan siyasetçilerden, bazı Tv hekimlerinden ve habercilerden duyup duruyoruz, o zaman yadırgamıyor musunuz? 

Ben irkiliyorum doğrusu. Yağmur sızdıran teras çatıyı, izolasyon maddesi katranlı kağıtla izole mi ediyoruz?

İnsandan söz ediyoruz. Hasta olan yada hastalanma endişesi ile özen ve iyi bakım beklentisi içinde tedirgin olan insandan…

Gerek yok, şu yılların tecrit kelimesini hatırlamak yeterli olur. Unutmuş muydunuz yoksa?

Herkesin rahatlıkla anlayacağı yılların tecrit kelimesinin suyu mu çıktı ki kullanılmıyor. Geçen gün gazeteci Gökhan Bozkurt’un Londra’dan verdiği haberde ilk defa tecrit söcüğünü duyunca içim ferahladıydı.

Kaldı ki “kendini ayırma, yalnız olma, tek başına kalma, kendini ayrı tutma” gibi anlaşılır anlaşma yolları var ve kullanılıyor. Sağlık adına bir tür inziva gibi bişey.

Ama…Yüzüne kamera doğrultulmuş kişi, kim olursa olsun kendini tutamıyor, mühim bir lâf etmeliyim, demese de gönlünden geçiyordur sanırım.

Meselâ… Onu izleyen herkes ekran başında dikkat kesilmiş, ona kulak veriyor. O da ilk yargısını serdediyor; halkımızın bilinçlendirilmesi lâzım! Haydaa!..

Halkın şuursuz olduğu varsayımına dayanan bu ifade, bir bayrak gibi dalgalanarak tüm kanallara ulaşıyor ve ekranlarımızın diğer şuurlu sözcülerinin içine işliyor. Onlar da bu güvensizliği gidermek üzere ve görevlerinin bir gereği olarak, hemen halkı bilinçlendirmeye koyuluyorlar.

Ne yapıyorlar, halkımızın bilinçlendirilmesi lâzım sloganını tekrarlıyorlar. Anlayan anlasın gayrı.

Bunları neden yazdım? Bilinçlendirmek yerine bilgilendirmek sözünün ve gereğinin hatırlanması dileğiyle. Ama dosdoğru, zamanında, eksiksiz ve şeffaf olarak.

Sevdalımız ülkemiz de, sevgili dünyamız da, deyim yerindeyse, koronavirüs pençesi altında aylardır kıvranıyor. Dünya sanki kazara, renkli viral havuzuna düşmüşcesine, ekranlarda her yanı kıpkırmızı boyanmış olarak resmediliyor.

Başlıktaki viral turizm deyimini unutmadım, meraklanmayın. Koronavirüsün turizmi de yeyip bitirdiğini, turistik otellerin de kendilerini tecrit edip kapadıklarını duyurmak için idi. 

Kapalı kalmak uzayınca, ukalalık damarım tuttu galiba. Siz bana bakmayın, sokağa çıkmayın, maskesiz kalmayın, içerde olun, kapalı kalın, iyi uyuyun, sağlıklı beslenin, öksürük olmayın

Yazarın Diğer Yazıları

Tan Oral çiziyor...

Türkiye'nin önde gelen çizerlerinden Tan Oral, çizgileriyle Türkiye ve dünya gündemini yorumluyor

Tan Oral çiziyor...

Türkiye'nin önde gelen çizerlerinden Tan Oral, çizgileriyle Türkiye ve dünya gündemini yorumluyor

Tan Oral çiziyor...

Türkiye'nin önde gelen çizerlerinden Tan Oral, çizgileriyle Türkiye ve dünya gündemini yorumluyor