Bunca ürkütücü ölçülerde savurganlığın, yolsuzluğun, adam kayırmanın olduğu, alınan vergilerin verenlere harcanmadığı, toplayanlar arasında üleşildiği bir düzende, yine de gıkını çıkarmadan, belki biraz mızıldanarak, başının çaresine bakabilenler…
Bu ne müthiş, saygıdeğer, şapka çıkartılacak ve önünde yerlere kadar eğilmeyi gerektirecek bir hayat tarzıdır.
Sırtındaki tek ceketin ceplerini bile, aman içinde bir şey kalmasın diye tersine çeviren ilgililere bıyık altından gülerek bakan, cumhuriyet düzenini seçimden seçime sahiplenmeyi savsaklamayan bu cumhura selâm olsun!
Maksat muhabbet, sabah ola hayır ola…
Biz hepimiz mülteciyiz, muhaciriz, mübadiliz, muhabbeti severiz. Halden anlayan, hoş görmeyi ayakta kalmanın şartı sayan, endişeli göçmen tayifesindeniz. O kadar ki, neredeyse bin sene önce bir omuz vurarak adım attığı yarımadaya girişini, hâlâ her yıl kutlamaktan geri durmayan…
Yetmedi, tarihlerin ünlü Doğu Roma İmparatorluğu başkentine, kapısına bir tekme indirerek girmesini de beş yüz yıl ötesinde bile, hâlâ her yıl kutlamaktan vazgeçmeyen…
Yeter mi sanıyorsunuz, yetmez!.. Bin yıl önce koca bir kıtanın tam orta yerinde kuruttukları ve terk ettikleri bir yurtta aklı kalanların, günün birinde yine, doymak için daha da batıya göçmekten yüksünmeyen göçmenlerdeniz…
Okullarda, bir zamanlar minik talebeler, yeni öğrendikleri dünya karşısında kendilerini gerçekten ufak sanmasınlar diye, demin sıraladığım tarihsel gerçeklerin yanı sıra, onlara Behçet Hastalığı ve Trilobit Abdullahî'yi bulanların bizden olduğu söylenip teselli ve moral vermeye çabalarken, buradan Covid-19'a karşı aşı yapan Almanyalı Türk eşlere ve kendisine Nobel verilen Amerika'da yaşayan Türk bilgine ulaşmış olmak, bu yarımadada yaşayanlara iyi geldi.
Yeter ki yarımadanın paha biçilmez kıymeti biline ve orada hakkaniyetli bir seçim yapıla, maksat muhabbet…
O yarımada ki, Yeryüzünde tüm yarımadalar kuzeyden güneye doğru sarkarken, bizimki doğudan batıya doğru uzanan tek örnektir, aynen üzerinde yaşayanlar gibi… Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu yarımada bizim. Eğer bizim ise;
Orada, dişimizden tırnağımızdan arttırıp biriktirdiğimiz vergilerimiz, yine bize harcansın isteriz. Bu bize yeter!..
Kime?.. Biz'e, halk'a, cumhur'a, millet'e, ulus'a, cemaat'e, demos'a, kalabalık'a, sekene'ye, ahali'ye, çalışan'a, işçi'ye, çiftçi'ye, zanaatkâr'a, küçük esnafa, artık nasıl derseniz, işte onlara…
Arta kalan da adaletle vekilharç'ın saray itibarına şifa olsun, yeter!..