Günün birinde kara sineği hatırlayacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Açık havada, pencere camında, ev içinde, masa üstünde vızıltıları hiç eksilmezdi. Her yerde uçuşur, her yere konar kalkar. Konduğu yerde hızlı hızlı yürür, aniden durur, yeniden hızlanır. Elinizin tersiyle kovalarsanız uçar, hemen aynı yere yeniden konar. İstediğiniz kadar kovalayın o hiç bıkmaz, sizi çıldırtıncaya kadar aynı noktaya geri dönmeye devam ederdi.
Sonra da başka bir yerde aynı oyunu yineler giderdi. Şöyle kıpırdamadan durduğu bir anda, ona dikkatlice bakarsanız, hali tavrıyla, korkusuzluğu ve anatomik kıvraklığı ile, çok akıllı bir yaratıkla karşı karşıya olduğunuzu hissederdiniz.
Ona karşı verilen savaşta hangi silâhlar kullanılırdı? İşte…
Önce bir elin avuç içi. Birbirine yapıştırılmış kapanmaya hazır parmakların oluşturduğu çukurlaşan avuç, yavaşça kara sineğe yaklaştırılır. O niyetinizi hemen anlar ve kıpırdamaz, dikkat kesilir. Siz onu yakalamak üzere aniden, hızla saldırır avucunuzu sımsıkı kapatırsanız, işte yakaladınız... Açtığınızda avucunuzda olmalı... Hiç de öyle değil, o çoktan elin hareket rüzgarının tersine fırlayıp kalktığı noktaya yeniden dönmüştür bile. Yakalasanız da avucunuz açıldığı anda içinden vızzt diye uçar.
Ancak benim gibi işsiz güçsüz takımı bütün gün sinek avlar. Orhan Veli bir şiirinde "sinek tuttum bir kibrit kutusu" diye can sıkıntısını konu edinmişti.
Manuel silâhtan sonra, zehir püskürten, filit adlı pompa gelir. Günümüzde bunun gelişmiş olanı, basınçlı spreylerdir. Tavandan sallandırılan ballı tutkallı kağıt rulo ise, kendine yapışıp kalan sineği işkence ile yok ederdi. Şimdi onun yerine, mavi mor ışığı ile kara sineği kendine çeken ve cızz diye yakarak öldüren elektrikli ızgara bile var. En ünlüsü de esnek bir sapın ucunda küçük bir raket gibi tel kafesi bulunan ve ona fırsat vermeden tepesine indirilen, garantili öldürücü, sineklik!.. İlginçtir, bir de katlanarak sopa haline getirilen gazete sayfası da aynı işi görür, sinek itlâfını çat diye sonuçlandırır. Sadece konduğu yerde mevtanın izi kalır.
Bu kara sinek muhabbeti de nereden icap etti? Anlatacağım, çünkü dertliyim. Ama kara sineği değil, çok benzeri çağdaş bir sıkıntıyı. Zaten tüm böcek ilâçları ile doğa zehirlenince, çöpler de eskiye göre daha düzenli toplanınca, kara sinek hazretleri de yok olmasa bile kolayından rastlanılmayacak kadar azaldı, ender görülür oldu.
Sadede gelirsek, hasbelkader yazıp çizdiğim bu bağımsız internet gazetesinden beklentim sadece, marifetlerimi ekranda görebilme bahtiyarlığından ibaret. Buna bir de, güncel haberleri ve diğer dostların yazdıklarını imrenerek okuma keyfimi de eklersem mutluluğuma diyecek yok. Ama kara sinek bunu bana çok görüyor. Neden söz ettiğimi anlamış olmalısınız.
Kara sinek misali, ekranda nereyi okumaya çalışıyorsam oranın üstüne konan o şeyin köşesinde, ya bir "X" işareti vardır ya da "reklâmı atlayın" yazar. Uzun lâfın kısası, orası tıklanınca, bir daha konmayacağım sözü verilir. Ama bu söz hiç mi hiç tutulmaz. Okumaya kalktığım yerlerin tam üstünde, kendileri hiç eksilmez!.. Olmazsa yanında yöresinde kıpırdar, yanar söner, dikkatimi dağıtır, harika fotolarla içimi gıcıklar.
Söylendiğine göre ekranda her yanı dolduran her yere konup kalkan bu kara sinekler, haber sitesine çok iyi maddî kaynak getiriyor ve devamını sağlıyormuş. Ne denir, çağımızın ve geçerli düzenin vazgeçilmez yansıması bu. Tamam ama...
Bir dönem haberlerin ve makalelerin arasında saygıyla boy gösteren reklâmlar doğal karşılanırmış. Şimdi ekranın her köşesinde rahatlıkla gezinen fütursuz reklâmların arasına sıkışmış, çok kere altında kalmış, tek tük haber ve köşe yazısının varlığına rastlamak çok doğal karşılanıyor. Çünkü kara sineklerin köküne kibrit suyu sıkan insektisitlerin ekranda konup kalkan ve her yeri kaplayanlarına hiç etkisi olmuyor. Görüldüğü gibi ben de deminden beri size vızırdayıp duruyorum burada. Avuç içini hak etmiş olmalıyım herhalde...