Tarih'in ne olduğunu bilirim.
Çünkü bizzat kendim o tarih'in içinde yaşıyorum. Hem de uzunca sayılacak bir zamandır.
Daha önceleri de, yine tarih içindeydim yada moda deyimle söylersem içinden geçiyordum. Geçerken de herkes gibi iz bırakıyordum. Bunu ben değil başkaları söylüyordu. Gel de inanma.
İşte tarih dediğin de zaten böyle oluşuyordu. Ama...
Heyhaat!.. O izler siliniyordu. Tarih'in içinden geçtikçe arkada kalan izler, ilerlendikçe soluklaşıyor, yok oluyordu. Bunu ben değil, başkaları bile söylemiyordu. Gel de inan. O zaman da uyduruyordum. Nasıl ? Nasıl olacak işime geldiği gibi elbet.
Ne yazık ki, bunu yapan sadece ben değildim. Kimsenin ardında bıraktığı izin yok oluşunu izlemeye gönlü razı değildi. Neticeten at izi it izine karışıyor ve yavaş yavaş tarih sahnesinden silinip gidiyordu.
Dikkat ettim, kimileri bıraktıkları izleri orada bırakmıyor, tutuyor anı defterlerine, günlüklerine, ajandalarına, günü günününe not ediyor, ara sıra da orada durup durmadıklarını anlamak için açıp açıp bakıyorlardı.
Ne görüyorlardı? Karalanmış, silinmiş satırlar, kopartılmış sayfa kalıntıları ve daha da ilginç olanı, boş bırakılmış bazı beyaz sahifeler!..
Geriye kalan hep yalan.
Umutsuz olmayınız. Bu işi çok iyi, çok daha iyi yapan değerli insanlarla da tıka basa doludur insanlık tarihi.
Bunların bir kısmı tarih yapar, iz bırakır. Bir kısmı da bu izleri alır, allar pullar kağıda geçirir, tarih yazar. Diğerleri de yazılanları okur, vay canına, der!
Zaten istenilen de budur. Yapılan da...
Tarih yazan, nasıl isterse öyle yazar, özgürdür. Ona kimse karışamaz. Bir kişi hariç!.. O da tarih yaptığını söyleyen kişinin ta kendisidir.
Tarih yaptığı yetmezmiş gibi oturur, yazanı da, onun yazdığını da denetler, göz altında tutar. Der ki tarih, ne olduysa, olduğu gibi olsun. Yani demek ister ki, istediğim gibi olsun. Ama olmaz!.. Bir türlü olmaz!..
Ne türlü olur? Türlü, çeşitli olur. Her tarih yazan, kendince yazar. Her yeni tarih yazarı da daha önce yazılanları bi daha yazar ama yanlışları düzelttiğini, eksikleri tamamladığını söyleyerek yazar. Yeni, yepyeni eski izler bulduğunu iddia ederek. Tarihi doğrulaştırır. Biz ona da inanırız. Çünkü tarihin bir cilvesi olarak, her şey bizim hoşumuza gidecek şekilde evriliyordur da ondan. Daha ne olsun?
Benim tarih merakım da işte böyle böyle oluştu, yada böylece giderildi.
Geriye kalan hep yalan.
Gerçi hakikat izafidir, gerçek görecedir anlamında.
Yalan'a yalan demekse insanın başına iş açar, hele birine yalancı demek, sensin yalancı, olarak geri döner. Onun yerine, bu doğru değil, denmelidir, daha kibarca olur hem de.
Yalan söylemenin aracı da, tıpkı doğru kelâm etmenin aracı gibi aynıdır, kalem'dir. En çok kullanılanı ise kurşun kalemdir. Kalemi gitti kurşunu kaldı dünyada!..
Antakyalı Esop'a göre ise bu araç dil idi. Şimdilerde bu dil’e; troller, klavyeler, mikrofonlar, kameralar derken Ipad, akıllı telefon ve benzerleri de eklendi.
Iyi mi oldu?
Iyi oldu! Ben de Google' un, Yandex'in ve cümle politikacının, yazar, çizer ve tarihçi'nin yalancısıyım.