Özendim, her yerde siyasî yorumlar, seçim tahminleri gırla gidiyor da, ben ne yapıyorum? Dinliyorum, her sese kulak veriyorum ve homurdanıyorum, tartışılan ne?
Herkes çok sert, çok net, çok iddialı ama yer yer de bir hayli kaypak. Anketçiler kan ter içinde, esintili seçmen tercihlerinin rüzgârıyla onlar da savruluyorlar.
Siyaset böyle bir şey. Güven içinde üretilen ülke değerlerinin usulüne uygun, hakça üleştirilmesi için, izlenecek farklı yöntem çekişmeleriyle, zıt ideolojilerin çatışması gibi bir iş, öyle mi? Öyleydi, artık değil!
Baştan söylemiştim, siyasi yorumlara imrendiğimi, n’apayım, ben masumum.
Hani bir zamanlar, iki kutuplu dünyada iki farklı ideolojik uygulama, farklı sonuçlarıyla, birbirlerine karşı diklenirdi ya...
Üretim ile paylaşımı devlet yapar, diyenlerle yok hayır hür teşebbüs yapar, diyenler arasında sürer giderdi bu tartışmalar.
Bu minval üzere, ikinci dünya kapışmasından sonra gelen elli yıllık görece sükûnet dönemi, Soğuk Savaş diye adlandırılmıştı. Ben de bu soğuk savaşta kafayı üşütmeyeyim diye, çorbada tuzum olsun kabilinden, toplumcu cenahta yer almıştım.
Sonuç tuzlu oldu. Toplumculuk ile bireycilik arasında süren bu serin savaşta toplumcular kaybetti, ama renk vermediler. Bunu bendeniz Gorbaçov ve Berlin Duvarı’nın yıkılışıyla hemen hemen aynı zaman dilimi içinde, İzmir’deki bir sempozyumda yenildim diye açıklamış ve kayda geçirmiştim.
Ama tarafımı da değiştirmedim doğrusu. İyi de, artık taraf tutulacak iki kutuplu dünya yoktu ki. Ondan kalmamıştı, ama dediklerine göre, bu kez çok kutuplusundan bolca bulunuyormuş. Tadı tuzu eksik, bir ılık söylem hâlâ çevremizde mırıldanıp duruyor.
Galip gelenlerse iddia ettikleri gibi, dünyayı mutlu etmeyi bu güne kadar başaramadılar. Kıskançlık mutluluğa yol vermiyor. İnsanın ve insanlığın tarihi, bu hikâyeyi doğrulamakla meşgul sanki.
Dünya yeniden ısınıyor, sıcak savaş varken, soğuk savaşın esamisi bile okunmuyor. Olsun! Biz yine de homurdanmayı sürdürelim, derim.
Dün; toplumcu ideolojiye sahip bir devlet, rejimlerini korumak adına, serbest girişim yanlısı siyasi muhaliflerine, sert davrandığı, baskı yaptığı, hatta onları Gulag takımadalarına attığı için bolca eleştirilmişti, o eski zamanlarda…
Bu gün; tam zıttı olan bireyci serbest girişimci rejimler de, toplumcusu kalmadığı için, kendine oy veren yandaşlarını kaybetmemek adına, yine kendileri gibi serbest girişimci olan diğer siyasi muhaliflerine ve basınına ver yansın ediyor, sert davranıyor, günümüzde…
Bir seçim öncesi yapılan söyleşiler, tartışmalar bu soruları açıklamaya yeterli olamıyor. Çünkü yakınmalara neden olan mevcut siyasete oy verenlerle vermeyenler arasında siyaseten hiçbir ideolojik fark yok. Tepe değişsin yeter!
Fark olmayan yerde, işe yarayan şerare de çakmıyor, aydınlık da hak getire. Mızıldanma ve homurdanmalarsa hiç eksik değil. Anlaşılan özendiğim siyasal yorumlar da bana göre değil. Umut dolu bir hafta sonu dileklerimle…
-----o-----