Yok olmakla korkutulma, ölümle tehdit, sorumsuzlukla suçlanma, açgözlü olmayı kınama, aldırmazlığı ayıplama, bireysel takılanı dışlama, kabahati yöneticilere olmazsa cari sisteme yükleme, mesuliyeti cehalete havale etme, anlaşılamayanı bilimcilere mal etme, iklimsel sorunları kendi tekeline alma, kimseye hak tanımama, mukadderata yıkma, çevreci aktivistlere sığınma, onların eylemlerinde güven, söylemlerinde teselli bulma, şikâyet edenlere akıl vermek, akıl verenlere inanmak, endişeli iddiaları aynen sahibine iade etmek ve tüm umutları G. Thunberg'e bağlamak vs... vs...
Neden oluyor bunlar? Neler oluyor kuzum?
Çocuklarımıza nasıl bir dünya bırakacağız? Babalarımızın bize bıraktığı gibi müreffeh bir nekeslik mi, kıskanç bir pintilik ve eli sıkı bir cimrilik mi, yoksa mirasyedi vurdum duymazlığında bir hovardalık filân mı?!.
Açılıp kapanan ozon deliği, orada burada ayak izi bırakan karbon adımları, havamızı kirleten fosil yakıtlar, kutupları eriten ısınma, bozulan doğal denge, uzaya fezaya tüyme düşleri, ezberledik hepsini !.....
Yeter, afakanlar bastı. Afgan'ları hatırlatması yetmezmiş gibi, içime fenalıklar geldi. Ne Şam'ın şekeri ne Arabın yüzü. Bunları dile getirmek, koluna gamalı ırkçı pazu bandın takılması ile sonuçlanabilir alimallah... Dikkat!..
En muteber olanı, iklim değişikliği ile oyalanmaktır, itibardan tasarruf olmaz.
Sanki uhrevî âlemde izlenmesi gereken, uygulanması beklenen ilâhi bir insanlık izlencesi varmış da, insanlar buna ihanet ettiği için suçlanıyormuş. Kim suçluyormuş, diğer insanlar, yani akıllı, temiz ve suçsuz olan insanlar. Burada tam yeri gelmişken anmadan geçmeyelim; "Günahsız olan ilk taşı atsın."
Kutsal kitaplardaki bu ünlü menkıbede yazıldığı gibi... Bizler de masum insanları tehdit eden iklim suçlaması yapanlardan, ancak kendi buzdolabını çöpe ilk atan kişi olursa, yüksek sesli konuşmasını ve önerilerini dinlemeye hazırız.
Bu iddia boşa düşmesin diye, kendi savunmamı da araya sıkıştırayım. Her mahallesinde manavın, kasabın, marketin bulunduğu evlerde, çift kapılı koskoca kiler kılıklı buzdolapları da bulunur. Bizim eve, tüm ısrarlara karşın, tezgah altına sığan bacak kadar küçük bir buzdolabı yetmiştir. Evveliyatı da var;
Altmışlı yılların birinde, emekli olmaya hazırlanan asker babam, Nato'da görevi sonlanıp ülkesine dönmeye hazırlanan İtalyan arkadaşından satın aldığı buzdolabını eve taşıma işini bana emrettiydi. İçim cız etmişti, evin doğal dengesi dolayısıyla da mutfak mutluluğu bozulabilir diye suratım asılmıştı. Doğma büyüme teldolaplı evde yaşamış bir delikanlı olarak, bütün tadı kaçmış asık suratla, buzdolabını triporterin birine yükleyip eve getirmiştim. Yalan değil valla, 'Curriculum Vitae'mde de yazar.. Zaten hemen sonra da akademi öğrenimi için evden ayrılmıştım.
1998 yılında, Dünya Gençleri Bergama Buluşması'nda çağrılı konuşmacılardan biriydim. Koruluğun her köşesine, ağaçların gölgesinde, seçtikleri konuya göre kümeleşip, çimenlere yayılan kızlı oğlanlı genç gruplarla söyleşiler yapılacaktı. Çevre mizah siyaset ilişkisi de benim sohbet konumdu. Dünyamızı, çevremizi yaşanabilir kıvamda tutmak için daha az enerji tüketmeliyiz, dediğimde, bir mırıltı dolaştı. Aldırmadım, meselâ buzdolabı, çamaşır makinesi ve klimaları kullanmaktan vazgeçebilir misiniz, diye sordum, arkasını getirecektim, getiremedim. İtiraz sesleri yükseldi ve devam etti. Ne dememi bekliyordunuz, diye sordum. Suçlu olan Amerika'dır, diye bağırıştılar. Sohbet, grup ve ilgi dağıldı, konuşturulmadım. O gün orada, kendi buzdolabını, çöpe ilk atan kişi olacağını söyleyen hiç kimse çıkmadıydı. Bu da arşivlerde vardır.
Halbuki soracaktım, taşkömürü, petrol, gibi fosil yakıtlarla tanışılmadan önceki savaşlarda kullanılan, o koca tunç toplar hangi enerji ile dökülmüştü, o cânım seramikler nerede pişirilmişlerdi? Yanıtı çok kolay, odun ateşi'nde. Çevreyi kirletmeyen kendini yenileyebilen odun ile. Odun yanınca, su buharı ile karbondioksite ayrışır ve enerji açığa çıkar. Sonra diğer ağaçlar bunları alır kullanır, güneş enerjisi ile yeniden odun yapar. Buyrun geri dönüşüme!..
Ne güzel!.. Ne zamana kadar?.. Ormanlar tükeninceye kadar!..
Eee?.. Tükendi işte, yandı bitti kül oldu! Hadi fosil yakıt kullanmayın bakalım, atın gitsin buzdolabınızı. Şemsiyenizi atmayın sakın, şems güneş demek, güneş ise her şey!
Bir de rüzigâr'ı unutmayın, bak bu olur, ucunda elektrik var, onun da ucunda dondurucu, onun da içinde meyveli dondurma, buz gibi. Afiyet şeker olsun!..