07 Mart 2015

Uzlaşmak niçin gerekli?

İnsan varoluşunda en sorunlu yanlardan birisi, kendi dışımızdakileri ve dış dünyayı algılarken kendimiz ile sınırlı olmamız.

Prof. Dr. Şükrü Hatun
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi

Uzlaşma kavramı daha çok erişkin yaşama ait ve herkesin olumlu anlamlar yüklediği bir kavram. Erişkin yaşam ait olmasının nedeni bu kavramın çocuk dünyasında pek yerinin olmaması kadar esas erişkinlerin yaşam ilişkilerinde zorlandıkları zaman kullanılmasından kaynaklanıyor. Yani aslında yaşamın otantik yanından çok bir tür irade ile ortaya konan tutumları anlatıyor. O zaman da  hemen acaba uzlaşma hepten olumlu bir kavram mı? sorusu geliyor akla. Yani uzlaşma içinde güçlü etkileşimler ile değişmeyi barındırıyor mu? Böyle değilse aslında  değişmeden bir süreliğine daha olumlu tutumlar için irade göstermek anlamına mı geliyor diye devam edebiliriz.

 

Kendimizi başkaları ile tamamlama ihtiyacı

 

İnsan varoluşunda en sorunlu yanlardan birisi, kendi dışımızdakileri ve dış dünyayı algılarken kendimiz ile sınırlı olmamız. Yani, belki görmenin biyolojisinden kaynaklanan nedenlerle dünyadaki her şeyi kendi gördüğümüz gibi sanıyoruz. Oysa en basitinden renk körlerinde olduğu gibi aslında görmek tamamen kendi kapasitemiz ile sınırlı bir şey. Bu mekanik örneğin ötesinde gördüklerimizi her kişiye özgü olan nörönal/anlamsal aygıtın derinliklerinde anlamlandırıyoruz. O zaman uzlaşma kavramı ile ilgili en önemli şey, yalnızca kendi gördüklerimle başkalarına davranamam, kendimi başkaları ile tamamlamam gerekir demekten geçiyor. Mesela kadınların ve erkeklerin dünyayı farklı algıladıklarını biliyoruz; bu nedenle de her  iki cinsin akşamları konuşurken, otururken algılama eksiklerini tamamladıklarını söyleyebiliriz. Mesela, tek başına yaşamak durumunda kalanların “tek göz” ile dünyayı algıladıklarını da düşünebiliriz. Buradan gelmek istediğim nokta şu: Eğer yalnızca kendi algılarımızın doğru olduğunu düşünür ve bu şekilde davranırsak “çatışmacı” ve uzlaşmalara kapalı oluruz. Bu da aslında insanın huzursuzluğunu arttıran bir şey. Uzlaşma en başından başkalarının varoluşuna hakiki bir hürmetle mümkün olabilir diyebiliriz. Aristoteles’in söylediği gibi “kendimizden kendimize bakamayız”. O yüzden başkalarına ihtiyacımız var. Bunu bilmeyenlerin çoğunlukla  ortalığı kırıp döktüğünü  söyleyebiliriz.

 

“Kozmik önemsizlik”

 

Uzlaşma ile ilgili ikinci önemli konu kendi eylemlerimizin (kişi veya örgütlü grup olarak) dış dünyayı ne kadar ve  nasıl etkiyebileceği konusudur. Yani bir tür determinizme ne kadar saygılıyız? konusudur. Hepimiz farkındayız ki  evrenin/doğanın kendi yasaları olduğu gibi milyarca insanın belli sistemler içinde birbirinden habersiz davranışlarının/eylemlerinin yarattığı karmaşık etkileşimler içinde yaşıyoruz. Yani bütün bunların oluşturduğu ve olayların yönünü % 80’e yakın belirleyen süreçlere determinizm diyebiliriz. Bir çok dinde bu kavram “kader” ile karşılanır ama bu söylediklerim “kader”le kardeş ama daha öte şeylere vurgu yapmayı amaçlıyor. Ben uzun süredir uzlaşmak için kendi eylemlerimizin sınırlı etkisini görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yani bir tür “ determinizmler”e hürmet edersek, kendi “kozmik önemsizliğimiz”in  farkında olursak uzlaşmaya açık olabileceğimizi görüyorum. Yoksa kendi algılarımızın mutlak doğruluğu ile dolu, eylemlerimizin yaşam üzerine etkisini abartırsak insanları ve durumları zorlar, uzlaşma imkanlarını kullanamayız.

Ben de genel olarak uzlaşmaya yukarıdaki düşünceler çerçevesinde olumlu bir değer/anlam yüklüyorum ama yine de bu kavramın bir tür değişime kapalılık içerdiğini, yani insanın değişmeden ve çatışmaktan vazgeçerek yoluna devam etmesi anlamına da geldiğini düşünüyorum. Oysa daha çok ihtiyacımız olan, Nilüfer Göle’nin  İslam ile Batı dünyası arasındaki ilişkiler için kullandığı kavramlarla “ İç İçe Girişler”  ve “Sınırların Aşınması”. Yani güçlü deneyimlerle değişmenin, zenginleşmenin bizi mutlu edeceğini, ilerleteceğini; uzlaşmanın  sorunları çözebileceğini ama mutlu etmeyeceğini söyleyebiliriz.

Büyük Erdemler Risalesi” (Andre Comte-Sponville) kitabında “Basiret”, “İtidal”, “Bağışlama”, “Hoşgörü” nün büyük erdemler arasında sayılmasına karşın, uzlaşmanın büyük erdem olarak anlatılmamasının tesadüf olmadığını, uzlaşmanın erdem sayılacak kadar değer yüklü olmadığını ama yine de yaşamımız için önemli olduğunu düşünüyorum.

 

Okuma Önerileri

 

İç İçe Girişler: İslam ve Avrupa-Nilüfer Göle

http://www.metiskitap.com/catalog/book/4717

Seküler ve Dinsel: Aşınan Sınırlar-Nilüfer Göle

http://www.metiskitap.com/catalog/book/5448

Büyük Erdemler Risalesi- André Comte-Sponville

http://www.iletisim.com.tr/kitap/buyuk-erdemler-risalesi/8640#.VNnTklOsUXs

 

Yazarın Diğer Yazıları

Boy ayrımcılığı ("heightism") ve boy uzatma arzusu: Abartılı tedaviler  çözüm mü?

Erişkinlerin çoğunluğu da kendi boylarını 4-5 cm fazla söyleme/sanma eğiliminde ama birçok araştırma bazı hastalıklara bağlı ciddi boy kısalıkları dışında boy ile genel yaşam başarısı ve mutluluğu arasında sanıldığı kadar bir ilişki olmadığını gösteriyor

Ergenlik ve regl yaşında erkene kayma ile ilgili yeni tartışmalar

Erken menarş olan ergenlerde depresyon ve antisosyal davranış sıklığının daha yüksek olduğu ve bu durumun yetişkinlikte de devam ettiği, erken menarşın ayrıca ergenlik çağında hamilelik ve çocuk doğurma, cinsel ve fiziksel saldırı olasılığının artması ve lise mezuniyet oranlarının düşmesiyle de ilişkili olduğu konusunda bazı veriler vardır ama bunlar ikna edici değildir ve ergenliği durdurmanın bu etkileri azalttığı gösterilememiştir

Hekimlik andından çıkarılan kelimeler

Hekimlik Andındaki, "cinsel yönelim" kelimelerine "takıp" (kelimelerin ne suçu var diyesi geliyor insanın), bu kelimeleri çıkartarak andı okutan dekanlar, bunu yaparken cinsel yönelimi farklı olanlara ayrımcılık yapılmasını mı savunmaktadır? Eğer böyleyse hekimliğin en temel ilkesini temelsiz bir şekilde ihlal etmiş olurlar ki bunun tek başına dekan olmaya engel olduğunu düşünüyorum