“Murat Ülker’in ülkemizin en zengin kişisi olması çocukların obez olması pahasına bir zenginlik mi?” yazısını, beni ve üslubumu tanıyanların yakından bileceği gibi kişileri, kurumları karalamak için değil, esas olarak bazı ürünlerin çocukların şişmanlığındaki etkisine dikkat çekmek için yazdım.
İşin doğrusu konunun kendisinde rahatsızlık yaratabileceği, başlığın belki “irrite edici” bulunabileceği aklımdan geçti, ama sanatla ilgili olduğunu da duyduğum Murat Ülker’in yazının başlığının “ironi” içerdiğini anlayacağını düşündüm. Daha doğrusu bu “ironiyi” anlayıp, “görüş açıklamaktan” başka amacı olmayan bir yazıya kişi ve kurum olarak olumsuz bir tutum göstermeyeceklerini bekledim. Yazılan ve “öfkeli” bulduğum tekzip metnini “Ülkemizde çocukluk çağında obeziteyi önlemek için neler yapılmalı?” başlıklı bir konuşma yapmak için geldiğim Ankara’da okumak da aslında bu ironiyi tamamlamış oldu.
Öncelikle tekzip metninin içerik ve üslubunun benim yazımın içeriğine ve ruhuna tamamen aykırı bir şekilde “başarı hikâyesini karalama, kötüleme” amacını taşıdığı üzerine bina edilmesini çok yadırgadım. Esas bu şekildeki bir tekzip metni yazının kendisine bir haksızlık ve içerdiği suçlayıcı dil de dikkat çekici. Bu üslubun Murat Ülker’in üslubu olduğunu sanmıyorum; çünkü tekzip metninde kullanılan argümanlar ve dil Amerika’daki benzer kuruluşların üslubuna çok benziyor ve bunlara benzer saldırgan ifadeler ile çeşitli toplantılarda da daha önce karşılaştım.
Herkesin bildiği üzere, çocuklardaki şişmanlıkta besin endüstrisinin etkisi en önemli konu başlıklarından birisi. Bunun ötesinde daha önceki yazılarımda değindiğim “Fed-Up” isimli belgesel tamamen bu konuyu anlatıyor.
Bu filmde eski ABD Başkanı “Amerika’daki çocukların bir felaket hâline gelen şişmanlama sürecinde besin endüstrisinin etkisini erken göremediklerine hayıflanan” sözler söylüyor. Ben Amerika’daki besin endüstrisi temsilcilerinin bu filmin yasaklanması vs. için başvuruda bulunduğunu hatırlamıyorum.
Benim yazım her ay yüzlerce obez çocuk gören bir hekimin uyarılarını dile getiriyor ve bunu da “abur-cubur” ürünler üzerinden yapıyor. Birçok bilim insanı/hekim gibi ben de bu ürünlerin gıda mevzuatına uygun olsalar da çocuk beslenmesinde yeri olmaması gereken ürünler olduğunu düşünüyorum ve bunun gerekçelerini açık bir şekilde yazıda belirttim.
Benzer durum şekerli içecekler için de geçerli; daha önce bunlarla ilgili de yazdım ve hatta bazı şekerli içeceklerin reklamlarının yasaklanması için başvuruda bulundum. Bu çabalarımın tek bir amacı vardır, o da çocukların obeziteden korunmasıdır.
Benim yazımın Murat Ülker ve Ülker yöneticilerinde “öfke” yaratmış olmasından üzüntü duydum; çünkü amacım bu değildi. Amacım dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de besin endüstrisinin çocuklara satılan ürünlerin bileşimini gözden geçirmesi gerektiğine dikkat çekmekti. Gerçekten de 100 gramında 23 gram yağ, 72 gram karbonhidrat ve yalnızca 5 gram protein içeren ve yendiğinde 452 kalori veren bir ürünün çocuklara pazarlanmasının çocuklara haksızlık olduğunu düşünüyorum. Daha önce “çocuklar istediklerini yesin ama hareket etsinler” ya da “trafik kazaları hızla artıyor o zaman hızı 120 km/saati geçmeyen arabalar yapılsın önerisi ne kadar saçma ise bu tür besinlerin kalori miktarına karışmak da o kadar saçma” şeklindeki argümanları duymuş birisi olarak, besin endüstrisinin benim gibi konuya yalnızca çocukların sağlığının korunması açısından yaklaşanların daha fazla kulak vermesini beklerim.
Bir kez daha söyleyecek olursam “abur-cubur” ürünlerin çocuklara zararlı olduğunu ve ailelerin “sigaraya karşı” gösterdikleri katı tutumu bu ürünlerin tüketimine de göstermeleri gerektiğini düşünüyorum.
Meslek hayatını yapıcılık üzerine kurmuş bir çocuk hekimi olarak Ülker grubunu ve Murat Ülker’i “bilinçli ve kasıtlı” bir şekilde karalamak için bu yazıyı yazdığım ifadesini kesin bir şekilde reddediyorum. Eğer amacım bu olsaydı yazının sonunda Murat Ülker’in bilime olan katkılarından ve alçakgönüllü kişiliğinden dem vurmazdım sanırım.
Son kez söyleyecek olursam yazının başlığının tamamen konuya dikkat çekmek için yapılmış bir “ironi” olduğunu, hiçbir şekilde bir kişinin zenginliğine gölge düşürme amacı taşımadığını, Murat Ülker’i ve yaptıklarını bildiğimizi, ama besin endüstrisinin çocuklardaki şişmanlıktaki önemli payını anlatmaya devam edeceğimizi açık bir dille belirtmek istiyorum.
Prof. Dr. Şükrü Hatun
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi